İki hafta önceden İstanbul'dan oldukça uygun fiyata (Gidiş- dönüş tek kişi KDV dahil 150 tl) biletlerimizi aldık. İşin aslı yeni keşfettiğimiz bir ucuz bilet arama sitesinde geziniyorduk ve karşımıza Kapadokya çıkınca almış bulunduk. Normal zamanlarda tatil planı yapamayan bizler için ilginç bir deneyim oldu. Balonlar ve peri bacalarıyla duyduğumuz bu şehri üç günde keşfetmek ve daha nice keşfedilecek yerleri olduğunu öğrenmek bizi çok etkiledi. Gidişimiz kadar dönüşümüz de mutluluk ve huzur doluydu.
Kapadokya'ya araba dışında uçakla da ulaşabilirsiniz. Nevşehir Kapadokya Havaalanı veya Kayseri Havaalanı'nı tercih edebilirsiniz. Nevşehir Havaalanı'ndan 40 dakika, Kayseri Havaalanı'ndan ise 1 saatte şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Uçak tercih edenlerin hemen hemen bütün otellerin sağladığı kendi servis araçlarını tercih etmelerini öneririz. Kişi başı 25 TL tutan servisler, oldukça konforlu olmasının yanı sıra sizi otelinize kadar bırakıyor.
Uçak biletlerini aldıktan sonra yine yeni keşfettiğimiz bir online rezervasyon sitesinde en uygun otelleri arattık ve hem puanlarına hem de bütçemize göre en uygun olanı seçtik. Biraz reklam gibi olacak ama fotoğrafını gördüğünüz Mithra Cave Hotel'de 3 gece 2 gün konakladık. Standart oda almamıza rağmen otel boş olduğu için bizi daha konforlu bir odaya aldılar, üstelik fiyat farkı da ödemedik. Kapadokya otelleri hemen hemen aynı konseptte. Şehrin ruhuna ve büyüleyiciliğine uygun taş odalar, yöresel ama modernize edilmiş oda dizaynları ve tamamen organik yiyecekler...
Kapadokya'nın bu kadar görkemli olmasının bir diğer nedeninin şehir planlaması olduğuna ikna olduk. 5 kattan fazla binalara asla izin verilmediği gibi yine şehrin tarihine uygun ve büyüsünü bozmayacak evler yapılıyor. Yalnızca Kapadokya'da bulunan sarı renkli Nevşehir taşlarını camilerde bile kullanmak zorunlu. Böylece Kapadokya'nın bütünlüğü ve mirası korunuyor.
Kapadokya'da bizi en çok şaşırtan ve etkileyen durumlardan bir tanesi de kesinlikle halkın inanılmaz derecede güler yüzlü ve samimi olması. Dükkanının içinde oturan bir esnafa yol sormak için gittiğinizde hemen yerinden kalkıp, sizinle yarı yola kadar gelip tarif etmekten gocunmuyorlar. Hemen hemen bütün esnaf "Günaydın, merhaba, nasılsınız? Ne zaman döneceksiniz? Şurayı da gördünüz mü?" gibi sorular ve samimi girişimlerle sizinle ilgileniyor. Taş evlerin kapılarında oturan teyzeler bile sizinle sohbet etmek için hemen güler yüzleriyle laf atıyor ve ikramlıyorlar. 3 gün boyunca zorla bir şey satmak isteyen kimseye rastlamadığımızı söylemeliyiz.
Fotoğrafta gördüğünüz üzere Nisan ayının ortalarında gittiğimiz Kapadokya ilk gün oldukça sıcaktı. Ama ne olduysa ertesi gün inanılmaz bir soğukla karşılaştık. Gece ayaz, sabah ise keskin bir Ankara soğuğu hakimdi. Araştırmadan gittiğimiz için yanımıza ince hırkalardan başka bir şeyler almamıştık. Kapadokya'dan üçüncü günün sonunda iliklerimize kadar üşümüş ve hasta olarak geri döndük.
Kış aylarında -45 dereceyi gören bu güzel şehir, yazın nefes alınamayacak kadar sıcak olduğundan özellikle ilkbahar ve sonbahar aylarında tercih edilmeli. Kendi kendimize konuşurken kış aylarında da gidebileceğimizi, kar ya da yağmur yağdığında bambaşka bir şehre bürüneceğini düşündük. Birkaç kişi ile konuştuk ve 'şömineli oda tutar ve odanızdan mecbur kalmadıkça çıkmazsanız şair bile olursunuz' sözlerini duyduk. Kapadokya balayı için neden en çok tercih edilen yerlerden biri bunu da anlamış olduk. Olsun, gidelim ama çıkmayalım! Zaten her otelde, her odada ayrı ayrı birbirinden güzel manzaralar var.
Gelelim turlara... Kapadokya'ya otel odanızda oturmaya gitmediyseniz derhal turları incelemeye başlamalısınız. Kapadokya turu için otel çalışanları kendi anlaşmalı acentalarına sizi yönlendirebilirler. Dilerseniz onlardan yardım alabilirsiniz (Bir ufak komisyon ödemeyi göze alacaksınız.) Biz oteldeki danışmanımızın önerdiği acentaları tercih ettik.
İkinci güne bıraktığımız Kapadokya balon turu için çok heyecanlıydık, ta ki sabah 05.00'da hava aydınlanmadan bizi alacaklarını söyleyene kadar. "Güneş batarken binsek olmaz mı?" demiş bulundum. Kibarca gülümseyerek balon turlarının sadece sabahın ilk ışıklarıyla yapıldığı konusunda bilgilendirildim. Aslında son dönemlerde duyduğum balon kazaları konusunda endişeliydim ama bu hususta da bizi aydınlattılar. Önceleri tur sahipleri kafalarına göre her gün tur planlıyorken şimdi Hava Kurumu'ndan izin almak zorundalar. Rüzgarlı ve yağmurlu günlerde ne olursa olsun turlar iptal ediliyormuş. Nitekim ilk gün bizim tur da iptal oldu. Ama ertesi gün Güzel Atlar Şehri'ni 750 metre yükseklikten huzurla ve inanılmaz bir sevinçle izleyebildim.
İlk başlarda yazdığım gibi hava oldukça soğuktu... Özellikle şafak sökmeden önceki saatler 'gerçekten donduk' diyebiliriz. Sabah 05.00'da bizi servisle otelimizden aldılar ve balon şirketimizin ana merkezine gittik. Hafif bir açık büfe kahvaltı servisinden sonra balona bineceğimiz alana gitmek üzere yeniden servislere bindik. Şişirilen balonların büyüklüğünü ve görkemini gördüğümde içimden sevinç çığlıkları atmadım değil! Renk renk balonlar kalkış için büyük bir özenle hazırlanıyordu.
Kapadokya'ya gitmeden önce bir arkadaşım bana; ''Kapadokya'da zengin misin diye sormazlar, balona bindin mi diye sorarlar' demişti. Nedenini ise gittiğimizde anladım. Kapadokya balonturu fiyatı kişi başı 350 TL. Hava şartlarına göre 45 dakika ile 60 dakika arasında süren uçuşlar için 350 TL bana çok geldi. Hatta bazı balon şirketlerinde bu fiyat 350 Euro'ya kadar çıkabiliyor. Balona bindikten sonra anladım ki gerçekten değer! Karşınızda duran enfes manzara , uçuyor olma hissi ve her şey bir yana size güvenli ve konforlu bir uçuş sağlamak adına çalışan ekip için bu ücret ödenebilir. Aktarma yapan servisler, kahvaltı, balon pilotu, gazı, iniş için çalışanlar... Gerçekten maliyetli bir iş. Sırf bizim balon için en az 14 kişi sayabildim ben.
Uçuş sırasında hava soğuk olduğu için çok ama çok üşüdüm. Ne zaman ki yükselmeye başlıyoruz ben sevindim çünkü biliyordum ki yükselebilmemiz için balonun gazı ateşlenecek ve ben biraz da olsa ısınabilecektim. Ve sonunda ufukta, dağların arasında doğan güneş tenimi değil ama ruhumu, gözlerimi ısıtmaya başladı. Yeni evlenen çiftlerin, aşıkların ve dünyanın bir ucundan kalkıp sadece balona binmek için gelenlerin ne hissettiğini o an anladım. Yaşayan herkesin bir gün mutlaka deneyimlemesi gereken bir görsel şölendi. Onlarca balon, yüzlerce kişi, hayatım boyunca asla unutmayacağım bir manzara ve yükseklik korkusu olan ben. İnanır mısınız o kadar çok etkilendim ki korkumu unuttum.
Normal hava şartlarında 1000 m kadar yükselen balonlar bizim şansımıza 750 m yükseldi. Pilotumuzun söylediğine göre o sadece alçalma ve yükselmeyi kontrol edip ayarlıyor, geri kalan her şeyi rüzgar hallediyordu. 45 dakikanın sonunda yine hava şartlarından dolayı risk almamak üzere balon turumuzu 1 saate tamamlamadan 20 km yol yaparak bitirdik ve inişe geçtik. İnme pozisyonu sporcuların özellikle çok sevdiği bir hareket olan squat'a benziyordu. Balon direkt olarak bir arabaya bağlanan römorkun üzerine indi. Hemen akabinde başarılı bir uçuş geçirdiğimiz için sabahın 7'sinde şampanya patlatıldı ve tura katılan herkese sembolik olarak madalyalar takıldı. Ve tekrar servislerimize binerek otellerimize döndük. Unutmadan belirtmeliyim ki balon kişi sayıları da değişiklik gösteriyor. 9-12-16 kişilik balonlar mevcut. Biz şanslıydık ve 9 kişi bindik, oldukça rahat ve eğlenceli bu yolculuğumuzda Universal Baloon şirketini tercih ettik.
Bir sonraki Güzel Atlar Şehri: Kapadokya 2 içeriğinde Mavi Hat isimli turdan yani Ihlara Vadisi ve Selime Katedrali'nden bahsediyorum. Kapadokya'ya gitmeyi düşünüyorsanız kaçırmayın!
Fotoğraflar iPhone 6 ile benim tarafımdan çekilmiştir.