Haberal hakkında derin şüphe

Vatan gazetesi yazarı Okay Gönensin, CHP'nin Zonguldak milletvekili adayı, Ergenekon sanığı Mehmet Haberal hakkında önemli iddialarda bulundu.

Bundan 33 yıl önce ölen ODTÜ öğretim üyesi Necdet Bulut'un eşinin iddialarını gündeme taşıyan Gönensin, Mehmet Haberal'ın Hacettepe Hastanesi'ndeki sekreterinin Mehmet Ali Ağca'nın kız kardeşi olduğunu ve Neşat Kılıç'ın kasten öldürüldüğünü ima etti.
_**Okay Gönensin'in 24.04.2011 tarihli yazısı şöyle...**_
**Otuz üç yıl önceki bir cinayet**
Faili meçhul cinayetlerin aydınlanması konusunda CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu vaatte bulundu. Bu vaadi ciddiye almadan önce üzerinden otuz üç yıl geçmiş bir cinayeti hatırlamak gerekiyor.
1978’de ODTÜ öğretim üyesi Necdet Bulut, görevli olarak Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne gelmişti. Bulut, Türkiye İşçi Partisi’nin (_**bugünkü İşçi Partisi ile karıştırılmamalı**_) üyesiydi.
Eşi Neşe Erdilek, Necdet Bulut’un nasıl öldüğünü, öldürüldüğünü anlattı. Erdilek’in anlattıklarına başkaları da dikkat çekti. Ama bir kez daha dikkat çekmek gerekiyor. Okuyanlar ve üzerinde düşünenler o korkunç geçmişi neden hâlâ hatırlamak zorunda olduğumuzu anlayacaktır.
**Neşe Erdilek aynen anlatıyor:**
26 Kasım 1978 tarihinde Trabzon’da üniversite girişinde gece pusuya düşürülerek yaralanan ve yapılan hatalı müdahaleler sonucu 8 Aralık 1978 tarihinde yaşamını yitiren öğretim üyesi Necdet Bulut’un eşiyim.
Saldırıda Necdet ağır, ben ve oğlu hafif yaralandık. İki taraflı ateş altında kalmış arabada 29 kurşun deliği vardı.
Necdet’e Trabzon’daki devlet hastanesinde anında müdahale edildi, yan tarafından giren kurşun böbreğini parçalamıştı. Ertesi gün gayet iyi idi.
Ancak sonraki sabah ateşi çıktı. Bir cerrah kızı olduğum için karın yaralamalarında ateş yükselmesinin (nedeninin) peritonit olabileceğini biliyordum. Ankara ile konuştuğumuzda bu şüphemi söyledim.
Ankara’da çeşitli çevrelerin çabaları ile hemen harekete geçilerek müdahale için bir ekip oluşturuldu ve öğle saatlerinde şu an Ergenekon sanığı olan Mehmet Haberal’ın da içinde olduğu bir ekip Trabzon’a geldi.
Peritonitte kan zehirlenmesi olduğundan dakikaların bile önemi vardı. Bu müdahaleyi Trabzon’da yapmak için gelmişlerdi ancak teknik nedenleri göstererek gelen askeri nakliye uçağı ile Ankara’ya Hacettepe’ye götürme kararı aldılar.
**PERİTONİTE SÜTLÜ KAHVE!**
Yolda pilotlar hekimlere sütlü kahve ikram ettiler. Bana da ikram ettiklerinde eşimin yanında idim ve iki gündür yaralanma nedeni ile hiç sıvı almayan eşimin yanında kahve içmek istemedim. Doktorlar, ‘**bir mahzuru yok, eşiniz de içebilir**‘ dediler.
Karın ameliyatlarında hele de bağırsak delinmesi şüphesi olan bir durumda, ağızdan likit verilmeyeceğini biliyordum. Ama bana ısrarla bir şey olmayacağını söylediklerinde ‘**nasıl olsa hemen hastanede müdahale edecekler, herhalde moral için içmesinde bir sakınca görmüyorlar**’ diye düşündüm ve eşim büyük bir keyifle sütlü kahveyi içti.
Esenboğa askeri havaalanına indiğimizde bizi bekleyen ambulans ile doğruca Hacettepe Hastanesi’ne gittik. Saat 18.00 civarında ulaştığımız Hacettepe Hastanesi’nde eşim ameliyata ertesi gün (29 Kasım 1978) saat 18.00’den sonra alındı. Ne zaman alınacak diye tüm sorularımız ve müdahalelerimiz ‘**tansiyonu düzensiz, tahliller yapılıyor bitince hemen alacağız**‘ vb. gibi gerekçelerle geçiştirildi.
**32 SAAT GEÇ MÜDAHALE**
Ameliyathaneye giren ameliyathane başhemşiresi arkadaşımız, karın açıldığında ortalığı kesif bir kokunun sardığını ve karında iltihabın tamamen yayıldığını görmüş, çıktığında ağlayarak arkadaşlarımıza ‘Necdet’i kaybettik’ demiş.
8 Aralık 1978 tarihinde vefatına kadar eşim, bilinci yerinde olarak ancak gün gün midesi, ciğerleri, böbrekleri iflas ederek, makinelere bağlı acı çekerek tükendi.
Tüm tıp insanları, tıp öğrencileri de dahil, en çok mikrop üreten gıdalardan birinin süt olduğunu; karındaki operasyonlarda bırakın sütü, hiçbir şekilde likit verilemeyeceğini, peritonit şüphesi olduğunda müdahale için dakikaların bile değerli olduğunu ve kaybedilemeyeceğini bilirler.
Ünlü cerrahın bunu bilmemesi söz konusu olamayacağına göre, hastaya süt içirerek müdahaleyi 32 saat geciktirmeleri olgusu bende kuşku yarattı. Hele o sırada Mehmet Haberal’ın Hacettepe Hastanesi’ndeki sekreterinin Mehmet Ali Ağca’nın kız kardeşi olduğunu yıllar sonra öğrenince...
Mehmet Haberal’ın verdiği zarar bununla da kalmadı, Necdet Bulut’un öldürülmesi ile ilgili yakalanan sanıklar adam öldürmekten değil yaralamaya sebebiyet vermekten ceza aldılar, idamdan kurtuldular, şimdi aramızda geziyorlar...
Mahkeme, Necdet Bulut’un doktor hatası sonucunda öldüğünü belirtti ancak burada da hangi müdahalenin söz konusu olduğu önemli oluyordu.
Trabzon’da Necdet’in hayatını kurtaran doktor mu, Hacettepe’dekiler mi hatalıydı?
Bunu ispat etmenin, hastane kayıtlarına ulaşmanın nerede ise mümkün olmadığı bana söylendi ve elim kolum bağlı kaldım.
**‘12 EYLÜL’ÜN GEREKÇESİ...’**
Daha sonraki yıllarda bir dönem eşim olan Mete Tunçay da 1402 ile üniversiteden atıldı. Bu dönemde SBF’de sağ eğilimli öğretim üyeleri Mete ile görüşme talep ettiler. Ne söyleyeceklerini merak ettiğimizden Mete görüşmeye gitti.
Bu görüşmede kendi tabanlarını nasıl bir süre sonra kontrol edemediklerini; asker, emniyet ve MİT ile yakın ilişkiler sırasında provokasyonlara alet olduklarını anlatmışlar.
Buna örnek olarak anlattıkları olay çok ilginçti.
Kenan Evren’in 12 Eylül darbesine gerekçe olarak söylediği Konya’daki MSP toplantısında İstiklal Marşı çalınırken ayağa kalkmama olayında resimlerden yaptıkları tespitlerle ayağa kalkmayanların kendi tanıdıkları askeri istihbarat elemanları olduğunu Mete’ye söylemişlerdi.”
Anahtar Kelimeler: