Haberlerin amacı karalama ve iftira

ANKARA (İHA) - Yargıtay Başkanı Eraslan Özkaya, Alaattin Çakıcı'nın kendisine villa hediye ettiği haberlerinin insafsızca karalama ve iftira olduğunu söyledi.

Özkaya, yaptığı yazılı açıklamada, bugün bir gazetede hakkında ortaya atılan iddiaları cevaplandırdı. Özkaya, villa olarak yansıtılan evin iki katlı mütevazi bir kooperatif evi olduğunu belirterek, "Çakıcı ile ilgili dosyanın Yargıtay'da karara bağlandığını basından öğrendim" dedi. Evin tadilatını yapan Süha Şen aracılığıyla MİT görevlisi Kaşif Kozinoğlu ile görüştüğünü belirten Özkaya, Alaaddin Çakıcı hakkındaki dosyaya ilişkin sorular soran Kozinoğlu'na herhangi bir bilgi vermediğini kaydetti. Özkaya, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

Reklam
Reklam

"Habere konu villa olarak aktarılan bina 90 metrekare, iki kattan müteşekkil mütevazi bir kooperatif evidir. Meslektaşlarımın da aynı kooperatifte evleri bulunması nedeniyle emeklilik yaşamımda onlarla birlikte olabileceğim düşüncesiyle Milas ilçesine 40 kilometre, Bodrum ilçesine 90 kilometre mesafede bulunan Kıyıkışlacık Köyündeki Baştur Yapı Kooperatifindeki hisseyi oranın yöneticileri ve üye olan meslektaşlarım vasıtasıyla harap vaziyette Gaziantep'te ikamet eden kendisini tanımadığım ve görmediğim Ahmet Şinasi Büyükhatipoğlu adlı kişiden vekili Hilmi Kutman imzası ile 18. 11. 2003 tarihinde devraldık. Hisse eşim ve kendi adımadır. Hisse bedeli 25 milyar lirayı aynı tarihte Baştur Yapı Kooperatifi 295 numaralı üyelik devir bedeli olarak Gaziantep Garanti Bankası'na hissesini aldığımız kişi adına havale ettik. Baştur Kooperatifinden gelen 29.11,2003 tarihli yazıyla bu hissenin adımıza kaydedildiği tarafımıza bildirilmiştir. Kooperatif hissesi olarak devraldığımız binanın tamamlanmamış ve oturulamayacak durumda olması nedeniyle alınacak evin araştırılması esnasında da yardım eden, yargı ile işi olmayan ve yörede görev yapan kamu görevlileri vasıtasıyla tanıdığımız ve İtimat telkin eden Hakkı Süha Şen isimli yükleniciye evin onarım ve tadilat işi verilmiştir. Bu kişiye yapılacak tadilatın peşinatı olarak Türkiye Vakıflar Bankası Yargıtay Bürosundan çekilen 10 milyar Lira kredi gönderilmiştir. Yükleniciye yapılan bir diğer ödeme aynı bankadan alınan 20 milyar lira kredinin bir bölümüyle yapılmıştır. Sonraki ödemeler imkanlarımız ölçüsünde, parçalar halinde yapılmış ve bu ödemeler genellikle yazdığım kitapların satışından olan gelirlerle karşılanmıştır. İlişikte mevcut dekontlardan da görüleceği üzere anılan kişiye 28.04.2004 tarihinde 10 milyar Lira, 18.05.2004 tarihinde 3 milyar Lira, 10.06.2004 tarihinde 5 milyar Lira, 01.07.2004 tarihinde 7 milyar Lira olarak Vakıflar Bankası Yargıtay Bürosundan EFT yoluyla ilgilinin Finansbank Bodrum Şubesindeki hesabına bugüne kadar toplam 25 milyar lira gönderilmiştir. Havale edilen bu miktarın dışında gerek ben gerekse eşim yöreye gittiğimizde bir kısım inşaat malzemesi tarafımızdan mahallinde alınarak yükleniciye teslim edilmiştir. Bu suretle yükleniciye ödenen para 30 milyar lirayı aşmıştır. Ayrıca inşaatın eksik kalan bölümü tarafımızdan yapılan yeni masrafla tamamlanmıştır. Söz konusu yüklenici yaptığı binanın durumu hakkında bilgi vermek üzere, elindeki belgelerle zaman zaman Ankara'ya gelirdi. Genelde telefonla görüşürdük. Bir iki telefon görüşmesinde de 'Ankara'ya gelip döndüğünü, ancak bana uğrayamadığını' söylemişti. Neden uğrayamadığını sorduğumda da 'MİTde üst düzey görevlisi olan arkadaşı Kaşif Kozinoğlu'na uğradığını' anlatmıştı. Bu kişiden sitayişle söz eder, MİT'in ikinci yetkili kişisi olduğunu söylerdi. Bir gün adı geçen kişinin yargıyı ilgilendiren çok önemli bir konuyu görüşmek istediğini bana açıkladı. Yargıyı ilgilendiren bu önemli konunun ne olduğunu öğrenmek için 'görüşelim' dedim. Kendisi ile buluştuk. Bana kendisini tanıttı, MİT'deki konumunu anlattı. Konuyu ana hatlarıyla bildirdi. Sorduğumda Hakkı Süha Şen'in bu konuda kendisine yardımcı olduğunu açıkladı. Makamımda detaylı görüşmek üzere benden randevu istedi. Ben de 'Uygun zamanda görüşelim' dedim. Ekibiyle birlikte ziyaretime geldi. Konuşma sırasında bana 'Müsteşarının izniyle geldiğini' söyleyerek istişari mahiyette, 'Alaattin Çakıcı'nın elindeki bilgileri almak istediğini, bu kişi yurt dışına çıktığı veya hapse girdiği taktirde alamayacağını, bu nedenle hakkındaki davanın bitip bitmeyeceğini, uzatılıp uzatılmayacağını' sordu. Ben de kendisine yargı prosedür ve gereğini anlatarak, kimsenin bu konuya müdahale edemeyeceğini, devletin yüksek menfaatleri için bile olsa her kurumun kendi kuralları İçerisinde çalışacağını bildirdim. Ayrılıp gitti. Bir daha da bu konu üzerinde durmadım, hatta Yargıtay'da Alaattin Çakıcı ile ilgili dosyanın karara bağlandığını da basından öğrendim. Dosya sonuçlandıktan sonra bir telefon görüşmemizde yüklenici bana, Kozinoğlu'nun ilgilendiği Alaaddin Çakıcı hakkındaki dosyaya ilişkin sorular sorduğunda; bu konuları Kozinoğlu'na yakınlığı sebebiyle üstü kapalı da olsa onun adına sorduğunu düşünerek genel hukuki izahlarda bulunmuştum. Ancak, bu konunun fazla içine girdiğini anlayınca kendisine bu konunun devlet birimlerini ilgilendirdiğini, bu işlere fazla girmemesi gerektiğini, konuyu bir daha açmamasını ve sadece kendi işi ile ilgilenmesi icap ettiğini hatırlatarak onu rencide etmeyecek şekilde başlamış olduğu işleri bitirmesini bekledim. Sonra ilişkimi keserek inşaatın kalan işlerini yakınlarım vasıtasıyla tamamlattım. Temaslarımızda, kamu görevi yapan MİT yetkililerinin bu olayda Alaaddin Çakıcı'ya yardım veya onu korumak amacıyla değil, kendi görevlerinin gereği o kişiyle iletişim sağlayarak bilgi edinme çabası içerisinde oldukları anlaşılıyordu. Esasen devlet güvenliği ile ilgili çok ciddi bir kamu kurumu olan MİT hakkında aksi de düşünülemezdi. Evimizin tadilat işlerini yapan yüklenicinin Alaattin Çakıcı isimli şahısla tanıştığı veya görüştüğü hususunda hiçbir bilgim olmadığı gibi, bu yönde şüphe uyandıracak bir davranış içerisinde bulunduğunu da görmedim. Bu nedenle, tadilatı yapılan mütevazı kooperatif evimizin 'bir hükümlü tarafından hediye edilen villa' şeklinde anılması da kabul edilemez bir karalamadır. Bir kısmı basının hadiseyi önemli ölçüde tahrif ederek, olmayacak mecralara çekmesi kişisel anlamda beni son derece üzmesi ve rencide etmesinin ötesinde, amaçlı olarak davranıldığı kuşkularımı da uyandırmıştır. Bu insafsız bir karalama ve iftiradır. Elbette kimler tarafından ne amaçla yapıldığı araştırılacaktır. Bir hukukçu olarak hakkımı yasal çerçevede arama zorunluluğum doğmuştur. Ben 'Adaletin bir gün herkese gerekeceği' düşüncesinde olan ve daima bu çerçevede yaşayan bir insanım. Sağduyulu Türk halkının gerçekleri görüp, doğrudan yana düşüneceğine eminim. Bilinmesini isterim ki, bu konu kişisel karalama sınırlarını aşar ve belli bir camiayı hedef alırsa; ülkemiz de, sistemimiz de yaralanacaktır. Umarım bu işe tetikçilik yapanlar dahil, herkes gerçeği görür ve özür dilemesi gerekenler de gereğini yapar".

Reklam
Reklam