Hamit Altıntop: Fatih Terim, Şenol Güneş gibi isimleri eleştirmekten çekiniyoruz

Birçok kişinin koltuğu kaybetme korkusu taşıdığını dile getiren Altıntop, “Adam ekmek parasından olmamak için yanlış yapabiliyor, göz yumabiliyor veya kulağını kapatabiliyor. Etrafındaki insanlar işinden olmak istemiyor” diye konuştu. Hamit Altıntop şöyle devam etti: “Maalesef bütün gazetecilerin de çok objektif, tarafsız olduğunu söyleyemeyiz. Birisi burda kulüp başkanını kolay kolay eleştiremiyor. Kolay kolay büyüklerimiz (Terim, Güneş, Denizli) eleştirilemiyor. Sıkıntı burada.”

Türk futbolunun en kariyerli isimleri arasında yerini alan Hamit Altıntop, Bayern Münih ile kendini gösterdi, Real Madrid serüveni sancılı geçti. Ancak o, Galatasaraylı Hamit olarak sahalara veda etti.

İlk olarak o günlere dönelim ve sarı-kırmızılı formaya vedasının nasıl olduğunu öğrenelim:

“Genelde hocalar futbolculara muhtaçtır ama o dönemde ben hocaya muhtaçtım. Çünkü sakatlıktan dönmüştüm. Özgüvenimi, fizik gücümü kaybetmiştim. O dönem Riekerink ile konuşmalarımızda her zaman altını çizerek 5-10 dakika oynayayım diye ricada bulunuyordum. Enerjimiz uymadı. Maçlar 3-0 iken bile bir değişiklik yapıyordu. İyi mi kötü mi bilemem ama iyi yönetemediğini düşünüyorum. Sonradan kupa maçları oldu. Tuzla maçı herhalde kariyerimin en kötü maçı diyebilirim. Topu kontrol edemiyordum. Buradan ayrılma nedenlerimden biri de o günkü performansımdı. Ben hiçbir zaman ortaya çıkıp, (Ben Hamit Altıntop’um. Oynamam gerekir) demedim.”

Reklam
Reklam

Buradan Darmstadt’a geçiş ve veda...

“Orada yeni bir ortamda yeni bir enerji ile çok iyi maçlar oynadım. Toparlandım. Eski Hamit miydim? Hiçbir zaman olamazdım. O iki bel, 3 diz ameliyatından sonra hiçbir zaman olamazdım. Ben bunu biliyordum. Ama tecrübemle, kendi duruşumla insanlarla bir grup haline geldik. Futbolu nasıl bıraktığımı biliyorsunuz. 90+3’te sol ayağımla orta kesmek istedim, gol oldu. Maç bitti ve o gün bıraktım.”

Real Madrid tercihin kariyerinde bir kırılma noktası mıydı?

“Real Madrid’e 2011’de martın sonunda imza atmıştım. 3 gün sonra belimden sakatlandım. Jose Mourinho ile görüştüm. Ağır bir sakatlık olduğunu anlattım.

İsterlerse sözleşmeyi feshedebileceğimi söyledim. Madrid Kulübü, ‘Sonuçta biz seninle anlaştık. Öyle bir şey söz konusu değil. Böyle şeyler hayatta var. Sen yine toparlanacaksın, güçleneceksin. Sonra bize faydalı olacaksın’ dedi.

"AYRILMAK İSTEDİM"

Hazırlık dönemini takımla yapamamıştım. Ağır sakatlığın ardından yine yeri geldiğinde forma giyiyordum. Ayrılmak için ben rica ettim. Çünkü Fatih Hoca’ya, vizyonuna inandığım için ayrıldım.”

Reklam
Reklam

Avrupa’da futbolcu sahada işini yapar, arada bir röportaj verir. Burada ise neden futbolcularla gazeteciler arasında bir mesafe var?

Burada samimiyet yok, güven yok. Sanki burada biz birbirimize rakipmişiz gibi. Burada birbirinin üstüne çıkma muhabbeti var.

Maalesef bütün gazetecilerin çok objektif, tarafsız olduğunu söyleyemeyiz. Birisi kulüp başkanını kolay kolay eleştiremiyor. Kolay kolay büyüklerimiz (Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli) eleştirilemiyor. Eleştirildiğinde herkesin bir tarafı var. Sıkıntı burada. Burada Hamit Galatasaraylı Mehmet Fenerbahçeli Ali Beşiktaşlı. Hep bir taraf var. İnsanlık dışı bir şey varsa bunun rengi yoktur. Bir Fenerbahçeli taraftar muz atıyorsa buna bir Fenerbahçeli de yanlış diyebilmeli. Bu Galatasaray’da Beşiktaş’ta da yanlış demektir.

"BEN NE YAPARIM?"

Eleştiriye açık değil miyiz yani...

Yanındaki insana yanlışını söyleyemeyecek misiniz? Ben farklı düşünüyorum diyemeyecek misiniz? Burada sizden üstün biri varsa alınmadan eleştiride bulunamıyorsunuz. Karşınızdaki insan buna alınıyor. Bu nedenle koltuk veya o pozisyondan olmak istemiyorsunuz.

Reklam
Reklam

Endişeleriniz var. Başka bir yerde iş bulamam veya aç kalırım. Ben ne yaparım? Böyle muhabbetlerimiz var maalesef. Bu sadece futbolda değil benim gördüğüm her alanda böyle.

"AYAK EKSİK OLURSA..."

Adam ekmek parasından olmamak için yanlış yapabiliyor. Göz yumabiliyor veya kulağını kapatabiliyor. Bizim dinimizde ne diyor; “Veren Allah, alan Allah”... Manevi değerlerimiz bu nedenlerle kayboluyor. Korkularımız endişelerimiz çok büyük. Şenol Hoca, Mustafa Hoca veya Fatih Terim... Onlarla ters düşmek istemiyorlar.

2. adamlık senin için zor o zaman...

İkinci adamlık nedir? Bir ekip vardır. Mesela bu masanın bir ayağı olmasa, bu masanın bir değeri yoktur. Tutmaz ki... Bunları kavramak gerekir. Enerji çok kötü... Bizde hoca sırf hoca değil ki... Doktor, menajer, basın danışmanı, yeri geldiğinde başkan oluyor. Türkiye’de sportif direktör olmama nedenlerinden biri budur.

"ANTRENÖR OLMAK EZİYET"

Teknik adamlığı aklının ucundan bile geçirmediğini söyleyen Hamit Altıntop, “Ancak hocalık kurslarına katılıyor, platformu merak ediyorum. Belki yarın fikrimi değiştiririm. Ama bu ülkede antrenör olmak eziyet” diye konuştu.

Reklam
Reklam

Mourinho, Van Gaal, Fatih Terim gibi çok üst düzey teknik adamlarla çalıştın. Onları nasıl ifade edebilirsin?

Hepsinde de yönetici özellikleri var. Bir takımı oluşturmak, bir futbolcuya ulaşabilmek ve gerektiğinde en iyi potansiyeli elde etme hissiyatı var böyle hocalarda... Taktik açısından hepsi belli bir seviyededir elbette. Bu düzeye Van Gaal hangi şartlarda geldi? Fatih Hoca hangi şartlarda geldi? Bunları kıyasladığınızda Van Gaal’in örnek aldığı isim Cruyff. Çalıştığı futbolcular Van Basten, Gullit... Bir de bizim şartlarımızda çalışan bir hoca var. Bunları kıyaslaması çok zor.

Tabii ki hepsinde inanılmaz bir motivasyon ve kazanma hırsı var. Geçen sezon Galatasaray şampiyon olduysa Fatih Hoca herkesten daha çok istediği için şampiyon oldu. Takımların seviyesi hemen hemen aynı. Oynanan futbol çok fark yaratan bir seviyede değildi. Beşiktaş tabii ki çok göze hoş gelen bir futbol oynuyor ama defansta da zaafları var. Aralarında büyük bir fark yok.

Antrenörlük gibi bir düşüncen var mı?

Antrenör olmak, yalnız bir mücadele vermek demek... Antrenörlük bu Türkiye’de. Aklımın ucundan geçmiyor. Ancak hocalık kurslarına katılıyor, platformu merak ediyorum. Belki yarın fikrimi değiştiririm. Bu ülkede antrenör olmak eziyet. Müdahale eden çok. Alanınız net değil. Günün sonunda siz hep suçlusunuz.

Reklam
Reklam

Yakın arkadaşın Niko Kovac da Bayern’de? Temasınız var mı?

Evet... Bayern Münih’in şöyle bir yapısı var. Beraber çalıştığı futbolcuları kendi kulüplerine yakın tutuyorlar, hazırlıyorlar. Buradaki Beşiktaş maçında beraberdik. Real Madrid yarı final maçında da... Temas halindeyiz.

"HEP OLUMSUZ TARAFA BAKIYORUZ"

VAR sistemi için düşüncen nedir?

Almanya’da uygulandı. Bunun bir alışma süreci var. Bunlara sadece futbolcular, taraftarlar değil hakemlerin de alışması gerekir. Ama bizde maalesef hep memnuniyetsizlik olduğu için olumlu tarafını değil de olumsuz tarafını konuştuğumuz için bu tartışmalar beni şaşırtmadı.

Adam 2+1’de oturuyor, kira ödemiyor. Ama o adam 3+1’de oturmak istiyor. Elindeki ile yetinmiyor ve şükretmiyor. Öyle bir zihniyetimiz var. Kısıtlama ve kendini terbiye etme yok. Hep başkalarını eleştirmek var. O da bizi tembelliğe itiyor.

"ZİHNİYET BU"

Gençlerde başarılı olan bunu üst yapıya taşıyamayan bir ülkeyiz. Sence bunun nedeni nedir?

Her yerde futbol olarak kaliteli oyuncular vardır. Topa vurmak, sıçramak gibi... Ancak ahlaki değerler, beraber hareket etme noktasında eksiğiz. Bir anne baba 13 yaşındaki çocuğuna. “Ona pas atma. Sen gol at” diyebilir mi? Orada başlıyor bu zihniyet. Çok ince... Konu Fatih Hoca değil. Konu Federasyon değil. Bizim eksiklerimiz çok fazla.

Reklam
Reklam

"TARAFTAR KALİTE GÖRMEK İSTİYOR"

Yabancı sınırlaması ile ilgili neler söylersin?

2003’te Schalke ile maça çıktım. Benle beraber 9 yabancı sahadaydı. Burada önemli olan kalite var mı, başarılı futbol var mı? Konu aslında bu. Taraftar geldiğinde Türk mü Türk değil mi buna bakmıyor. Taraftar kalite görmek istiyor. Kendi özüne ve köküne sahip çıkman gerekir. Ahlaki değerleri koruyarak tabii ki. Kim ister altyapıdan oyuncu yetiştirmek varken, para verip transfer yapmayı... Bunu yapmak için zaman ayırmak lazım. Kendine dert etmek lazım. Tesis olması lazım. Sağlam bir ekip olmak gerekir. Öyle bir şey olmadığı için zor.

"HEP SÜRTÜŞME, HEP KAPIŞMA"

Bu sene ligin kalitesini nasıl görüyorsun? Geçen sezon çok çekilmeli geçmişti

Çekişmeli ama kaliteli değildi. Aramızda hep bir rekabet var. Hep bir sürtüşme, kapışma var. Bu sporda olması gereken şeyler. Türkiye’de bu hep olacak. Sürprizler olacaktır. Yeni oyuncular gelecektir. Ama yine baktığınızda Başakşehir, Avrupa’da gruplara geçemiyor! Örnek olarak Akhisar’ı görüyoruz. Bir Türk futbolcusu 1 hafta oyna sonra bir dinlen ki diğer maç gelsin! Öyle bir gerçeğimiz var.

Reklam
Reklam

"İDMAN YAPACAK SAHAMIZ YOK"

Türkiye’de tesisleşme üst düzeyde... Ancak taraftar artışı aynı paralelde değil...

Modern statlar yapılıyor. Avrupa’da bile bu denli örnek görmek mümkün değil. Biz görüntüyü seven insanız. Her yerde stat var ama idman yapacak saha yok. Anadolu’da akşam bir sahada 6 takım idman yapıyor. Bunu nasıl açıklayacağız? 2012’de Galatasaray’a geldim. Gençler için şartlar çok kötü.... Altyapı hocasının biraz eğitici olması lazım.

"SCHALKE'DEN 2 MAÇTA 3 PUAN AVANTAJ"

Şampiyonlar Ligi’nde Galatasaray, Schalke ile oynayacak. Bu maçlarla ilgili neler söyleyeceksin?

Galatasaray’ın gruptaki ilk galibiyeti çok önemliydi. Porto’da da o futbol sevindiriciydi. İki Schalke maçı var. Bu iki maçtan gelecek 3 puan büyük avantaj sağlar. Ama önümüzdeki iki maçta 1 puan olursa işi zora sokar. Schalke kötü değil. Sonuçta geçen sene ligde ikinci oldu. Çok farklı sistemler oynayan bir gruba sahip. Tecrübesizliği var. Ama diğer taraftan da genç ve hırslı, motivasyonu yüksek bir teknik direktörleri var. Yaş itibariyle de kendi alanında en iyilerden biri. Schalke’nin tek dezavantajı gerek hoca gerek de takım olarak tecrübesiz oluşu.

Reklam
Reklam

(Milliyet)