Harran Ovası'nın gen şifresi çözüldü

ŞANLIURFA (İHA) - Harran ovasında 6,5 yıl süren çalışmalar sonunda Harran ovasının gen profili ortaya çıkarıldı.

Dünya Toprak Bilimleri kurumu tarafından ödüle layık görülen, 2005 yılında Tübitak ödülünü alan Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyesi şu anda Kanada'nın Saskatchenwan Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Ahmet Ruhi Mermut ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı (TKDK) Şanlıurfa il Koordinatörlüğünde görevli Dr. Murat Çakmaklı tarafından Harran Ovası'nda 6,5 yıl süren çalışmalar sonunda ovanın "Gen" profili ortaya çıkarıldı.

Reklam
Reklam

Köyişleri Bakanlığı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu (TKDK) Şanlıurfa il Koordinatörlüğü'nde görevli Dr. Murat Çakmaklı, söylenenin aksine henüz topraklarda fazla bir tuzluluk olmadığını belirterek, "Aşırı ve yanlış sulamadan dolayı yaklaşık 50 santime yaklaşan taban suyu var. Topraklarda verimlilik bakımından ciddi sorun yoktur, ancak gübre kullanımına dikkat edilmelidir. Tarım, topraktaki organik maddenin parçalanmasına ve toprakta azalmasına sebep olmaktadır. Ova toprakları genellikle azot ve fosfor gibi bitki besin maddelerince fakir olup, potasyum, magnezyum ve özellikle kalsiyum bakımından zengindir. Bu nedenle gübrelemede esas ihtiyaç duyulan bitki besin maddeleri azot ve fosfordur. Potasyumlu gübrelere olan ihtiyaç diğerlerine oranla çok azdır. Azotlu gübreler de topraktan organik maddenin azalmasına neden olmaktadır. Bu durumda mercimek, nohut gibi anavatanı Türkiye olan bitkilerin azotlu gübrelere az ihtiyacı dolayısı ile ekilmesi özendirilmelidir. Tarım politikaları ile bu bitkilerin ekim alanları genişletilerek azotlu gübrelerin tüketimi azalacak ve çoğunluğu ithalata bağlı gübrelere ödenen dövizler de azalacaktır. Bu durumun küresel ısınmaya da büyük ve olumlu etkileri olacaktır. Bu sebepledir ki ovada ve GAP topraklarında kullanılacak gübrelerin çeşit ve miktarları, diğer bölge topraklarında uygulandığı gibi değil, yetiştirilen bitkilerin ihtiyacına göre uygulanmalıdır. Bitki deseni bütünüyle gözden geçirilmelidir. Piyasa ve ülkenin pazar durumuna göre bölgede olan ve olmayan birçok bitki türü, pamuk yanında soya, aspir, ayçiçeği, yer fıstığı, kanola gibi yağlı bitkiler ekilebilir" dedi.

Reklam
Reklam

Topraklarda organik madde eksikliğinin olduğunu artırılması için önlemler alınması gerektiğini belirten Çakmaklı, "Bunun için bitki artıkları toprağa verilmeli ve kesinlikle anız yakılmamalı, hayvan gübresi kullanılmalı, toprak tavında ve yoğun sürülmeden kaçınmalıdır. Fazla sayıda ve yoğun sürüm toprakta organik maddenin parçalanmasını sağlayarak, kayıplara neden olmaktadır. Kompost yapılarak toprağa verilmeli ve toprak analizleri ile karbon dengesi kontrol altında tutulmalıdır. Harran Ovası topraklarında yaklaşık yüzde 25 civarında kireç bulunmaktadır. Bu oran tuzluluğun etkisini azaltarak bu toprakların aşırı derecede şişmesini önlediği gibi, alkali toprakların oluşumunu da engellemektedir. Topraklardaki yüzde 25 kireç toksik maddelerin etkisini de azaltmaktadır. Bu konuda yapılan bir çalışmanın sonucunda kadmiyum gibi kanser yapan elementlerin kirece bağlanması ile kadmiyumun etkisi de ortadan kalkmaktadır. Kadmiyum birçok fosforlu gübrede bulunmaktadır. Ovada fosforlu gübrelerin kullanılmasıyla topraklara önemli ölçüde kadmiyum girmektedir" diye konuştu.

Reklam
Reklam

Dr. Murat Çakmaklı, Harran Ovası'nın Suriye sınırı boyunca GAP'ta ki, diğer ovalar gibi ekonomik olarak ülkemize büyük katkılar sağlayacağını belirterek, "İnsan ve diğer canlıların ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan ve hatta kullanılması zorunlu olan, yapay olarak yeniden üretilemeyen hayati öneme sahip kıt kaynaklardan toprak üzerinde çevreye uyumlu, ekolojik dengeleri gözeten sürdürülebilir bir üretim artışı için tam bir duyarlılık gösterilmelidir. Bu potansiyele ulaşmak için Tarım Bakanlığı, Ziraat Fakülteleri, sivil toplum örgütleri ve çiftçiler el ele birlikte çalışarak projeler üretmeli. Demostrasyonlar yapmalı, yerli yatırımcıları bölgeye çekmeli ve hayvancılığa önem vermelidirler" ifadelerini kullandı.

Yatırımlar ve yeni teknolojilerin kullanılması sonucunda tarımın son yıllarda Türkiye'nin büyüyen ekonomisi içinde çok önemli bir sektör olma görevini üstlendiğini ifade eden Çakmaklı şöyle konuştu:
"Ülkemizin refahı ve sağlıklı bir biçimde gelişmesi tarımın itici gücüne ve dolayısı ile topraklarımızın korunması ve kalitelerinin yükseltilmesine bağlıdır. Türkiye toprakları gıda, yem, giyecek, ve enerji sağlamak için her geçen gün artan ölçüde baskı altında kalmaktadır. Toprak kalitesinin sürdürebilirliği büyük ölçüde araştırma ve denemelere bağlıdır. Ülkemizin Tarım ve kırsal kalkınmada en önemli ve dünyanın sayılı entegre kalkınma projelerinden biri olan Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) ile tarımda sulamaya dayalı verim artışı ve buna bağlı olarak da bütün boyutları ile toplum kalkınması öngörülmüştür. Proje henüz tamamlanmamış olmakla birlikte, susuz toprakların bir kısmının suyla buluşması sağlanmış, bitkisel üretim deseni değişmiş, verimlilik artmış, çiftçinin gelir düzeyi yükselmeye başlamıştır. Tarım sektöründeki bu gelişme, ticaret ve sanayi sektörlerini de canlandırmıştır. GAP bu olumlu gelişmeleri sağlamasına karşın, tarımda su, gübre gibi çeşitli kimyasalların artarak kullanılmasına bağlı olarak, pek çok sorunu da tetiklemiştir. Örneğin verimliliği ve tarımsal kaynakları etkileyen bazı zararlılar, yanlış tohum ve gübre kullanımı, erozyon ve tuzlulaşma sorunu gibi çok değişik sorunlarımız bulunmaktadır. Verimlilik konusundaki en önemli eksiğimiz; elde mevcut verilerin uygun bir şekilde kullanılamamasıdır. Tarımsal planlama eksikliği sadece Şanlıurfa ve GAP için değil, ülkemiz için de söz konusudur. GAP'tan bugün elde edilen tarımsal gelirler yeterli değildir. Genel kanı bu sorunların katlanarak artacağı yönündedir. Sorunların geriye dönülmez tahripler yapmadan belirlenmesi, bölge çiftçisi ve diğer sektörlerde çalışanların eğitilerek sorunlarının çözümünün sağlanması ve en önemlisi sorun yaratılmasının önlenmesi hayati bir önem taşımaktadır."

Reklam
Reklam

2007 yılı cari fiyatlarına göre yaptıkları bir hesapta, Türkiye'de sadece Güney Doğu Anadolu Bölgesi'nde tarımsal faaliyetlerden yaklaşık 50 milyar dolar dolayında bir gelir sağlanabilir olduğunu kaydeden Çakmaklı, "2008 yılı fiyatları göz önüne alındığında bu potansiyelin 100 milyar dolar civarında olabileceğini söyleyebiliriz. Güney Kore 2004 yılında 925,1 milyar dolarlık Gayri Safi Milli Hasıla'sı (GSMH) ile dünyanın en büyük 11. ekonomisi olmuştur. Güney Kore'nin yüz ölçümü 99 bin 260 kilometre kare (Türkiye'nin yaklaşık 8'de biri) ve tarıma elverişli arazi. Bunun sadece yüzde 17'si, yani yaklaşık 17 bin kilometre karedir. Bu da Güney Doğu Anadolu bölgesinde sulu tarıma elverişli bir alana eşdeğerdir. Buna rağmen Güney Kore'de tarımın GSMH içindeki yeri 74 milyar dolar dolaylarındadır. Türkiye sadece akaryakıta 2007 yılı itibariyle 33 milyar dolar ödemiştir. Bu miktarın 5 milyar dolarlık akaryakıtı rafine halde geriye satılmıştır. Harcanan 28 milyar dolarlık akaryakıtın yüzde 20'si bio dizel üretiminden elde edilse, yaklaşık 5.6 milyar dolar. Buna 1.2 milyar dolar yemeklik yağ açığımız ilave edilse, bitkisel yağ üretiminde yaklaşık 7 milyar dolar sadece iç pazarımız mevcuttur. 1.2 milyar dolar İran, 500 milyon dolar Suriye 2 milyar dolar, Ürdün, Suudi Arabistan, Mısır ve 2 milyar dolar. Kuzey Afrika ülkelerinin toplam yaklaşık 6 milyar dolarlık yağ pazarı ile 13 milyar dolarlık bir pazarın hali hazırda var olduğu dikkate alınmalıdır. Yağ bitkilerinin küspesinin hayvancılığın gelişimine sağlayacağı katkı da unutulmamalıdır. GAP'ın önemli ovalarından Harran Ovası, tarımının ekonomimize sağlaması gereken katkısı bu hesaplar dikkate alındığında gereken seviyede olmadığı ortadadır. GAP'ın yaklaşık yedide birini oluşturan ve tamamına yakını sulanabilen Harran Ovası'ndan 2008 fiyatlarına göre yaklaşık en az 5 milyar dolar/yıl gelir elde edilmesi gerekmektedir. Harran Ovası'ndan ve ovayla birlikte GAP'tan bu rakamların elde edilmesi için toprak, su ve bitki üzerinde ayrıntılı araştırma gereği vardır. Toprak çalışmalarından elde ettiğimiz bilgilere göre gerçekten büyük ekonomik katkılar sağlayabilecektir. Söylenenin aksine henüz topraklarda fazla bir tuzluluk yoktur. Aşırı ve yanlış sulama ve yaklaşık 50 santime yaklaşan taban suyu var ve bunun üzerinde önemle durulması gerekmektedir" ifadelerini kullandı.

Reklam
Reklam