Hepatit B hastalığı İstanbul'da masaya yatırıldı

İSTANBUL (İHA) - Dünyanın en ünlü tıp uzmanlarının katıldığı "Hepatit B" konferansının basın toplantısında konuşan Prof. Dr. Ulus Akarca, Türkiye'de özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde Hepatit B enfeksiyonunun batıya göre daha fazla olduğuna dikkat çekerek, "Bu bölgede hijyen şartlarının kötü olması, çok kalabalık ve küçük çevrelerde çok sayıda insanın bir arada yaşaması başlıca nedenlerdir" dedi.

Dünyayı tehdit eden 'gizli tehlike' Hepatit B, dünyanın en ünlü tıp uzmanlarının katılımıyla Swissotel'de masaya yatırıldı. Bristol-Myers Squibb İlaç şirketi tarafından düzenlenen "Hepatit B" konferansının basın toplantısında konuşan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ulus Akarca, Türkiye'nin Hepatit B hastalığının dünyada orta derecede yaygın bulunduğu ülkelerden bir tanesi olduğunu belirterek, bütün Türk toplumunun yaklaşık yüzde 4-5'inde Hepatit B virüsünün aktif olarak bulunduğuna dikkat çekti.

Reklam
Reklam

Prof. Dr. Ulus Akarca, "Bu da yaklaşık 3.5-4 milyon insanın Hepatit B virüsüyle enfekte olduğu anlamına geliyor. Bu enfeksiyon hastaların yaklaşık yüzde 30'unda eğer tedavi edilmezse karaciğer sirozuna yol açıyor. Bu da karaciğer kanseri ve karaciğer yetmezliği dolayısıyla ölüme kadar giden bir süreç. Bu aşamaya gelince tedavisi mümkün değil. Karaciğer nakli gerekiyor. Bu da hem organ bağışının azlığı hem de çok maliyetli olması nedeniyle çok kolay olan bir şey değil. Bizim
ülkemiz için yapılması gereken iş aşılamanın etkin bir şekilde yapılmasıdır. Bebeklikte bu enfeksiyondan korursak önümüzdeki yıllarda bu enfeksiyon giderek azalacak bu bahsettiğimiz ilerlemiş karaciğer hastalıklarıyla önümüzdeki yıllarda hiç karşılaşmayacağız" diye konuştu.

Prof. Dr. Ulus Akarca, Türkiye'de Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde Hepatit B enfeksiyonunun batıya göre daha fazla olduğunu ifade ederek, "Bu bölgede hijyen şartlarının kötü olması, çok kalabalık ve küçük çevrelerde çok sayıda insanın bir arada yaşaması başlıca nedenlerdir. Bir ailede çok fazla insanın bir arada yaşaması aile içindeki bulaşmayı artırıyor. Aşılama doğar doğmaz ilk 12 saat içinde yapılmalı. 1998'den beri Türkiye'de bütün yenidoğanların aşılanması zorunlu. Şuanda yeni doğmuş bebeklerin aşılanması yüzde 90 civarında. Dünya Sağlık Örgütü erişkinlerin aşılanmasını zorunlu koşmuyor ancak Türkiye gibi hastalığın yaygın olduğu ülkelerde erişkinliklerin aşılanması gerekli. Türkiye'de insanların bu hastalıkla karşılaşmış olma ihtimali yüzde 40-50 civarındadır. Bulaşma en sık anneden bebeğe şeklindedir. Erişkinlerde bulaşma çok nadir. Türkiye'de uyuşturucu kullanımı çok nadir olduğu için bizim insanlarımızın yüzde 90'dan fazla annesinden veya kardeşinden alıyor virüsü. Dolayısıyla doğar doğmaz aşılanmak Türkiye için çok önemli" açıklamasında bulundu.

Reklam
Reklam

Kronikleşmiş haldeki Hepatit B tedavisi hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Ulus Akarca, "Bu virüs insan vücuduna girdikten sonra teorik olarak oradan çıkması mümkün değildir tedaviyle de doğal olarak da mümkün değil. Şimdi çok etkili ilaçlar var. Mevcut ilaçlar bu virüsü yüzde 100 çoğalmaz hali getiriyor dolayısıyla çoğalmayan bir virüsün de karaciğere zarar vermesi mümkün olmuyor. Hepatit B tedavisinde yapılan virüsün çoğalmasının sıfıra indirilmesidir. Bu şekilde bozulmuş karaciğerin düzelmesi de sağlanabiliyor. Ama virüs orada durmaya devam ediyor. Dünyada mevcut bütün ilaçlar Türkiye'de kullanılıyor bir tanesi hariç. O da bu yıl çıkacak" şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Akarca, Avrupa'da hastaların yaklaşık yüzde 12'sinin teşhis edildiğini ve bunların da yüzde 9'unun tedavi edildiğini belirterek, "Türkiye'de net bir rakam yok. Dünyada yaklaşık 400 milyon kişi bu hastalıktan enfekte" dedi. Toplantıda konuşan İtalya Padova Üniversitesi İç Hastalıkları ve Gastroenteroloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Alfredo Alberti ise insan vücudundaki virüsün bir kısmının kullanılan ilaçlara karşı direnç özelliği gösterdiğini belirterek, "Eğer siz ilacı kullanmayı sürdürürseniz direnç göstermeyenler ortamdan uzaklaşıyor dirençli olanlar seçiliyor. Dolayısıyla dirençsiz virüsün DNA'sında direnç özelliği kalıyor. Siz ilaca devam ederseniz onlar çoğalarak dirençli ortama hakim hale gelir. Direnç özelliği varsa virüsün genlerinde direnç özelliğini devam ettirir.Baştan çok etkili bir tedavi çok önemli az etkili bir tedaviyle tedaviye başlarsanız giderek dirençli virüsü seçerseniz. Baştan kuvvetli bir ajanla tedavi ederseniz direnç sorunu ortadan kalkar" şeklinde konuştu.

Reklam
Reklam