Olay Juliane Koepcke’nin lise mezuniyet töreni ve balosunun bittikten saatler sonra gerçekleşti. Jualine babasını görmek ve onunla kutlamak yapmak için annesiyle beraber uçağa bindi. Yolculuk boyunca oldukça sert bir fırtına vardı ve annesi çok korkmuştu. Uçakla seyahat etmeye alışkın olan ve çok seven Juliane ise endişelenecek bir şey olmadığını düşünüyordu.
Kazanın ardından sağ kurtulduktan sonra verdiği röportajda, beyaz bir ışık gördüklerini ve bütün yolcuların paniğe kapıldığını anlatmıştı. Şimşeğin çarpmasıyla beraber uçağın motoru bozuldu ve uçak büyük bir hızla düşmeye başladı. Uçağın gövdesinin parçalandığını gören yolcular büyük bir panikle çığlık atmaya başladı. Juliane bu esnada uçaktan emniyet kemeri bağlı bir şekilde oturduğu koltukla birlikte aşağı düşmüştü. Ormana 10.000 fit yüksekten düşerken esen rüzgar sayesinde koltuk helikopter gibi döndü ve aşağı iniş hızı bu sayede yavaşladı. Yere düşmesiyle Juliane bayıldı ve sonraki 20 saat neler olduğuna dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Bilinci geri geldiğinde emniyet kemerinin çıkmış olduğunu gördü. Baygınken muhtemelen bilinci kapalı olduğu için istemsizce emniyet kemerini kendisinin çıkardığını düşündü.
Kazadan sonra saatin 9 olduğunda kolunda hala çalışan saatten anladı. O an ormanda çok fazla yağmur yapıyordu ve her tarafı sırılsıklam olmuştu. Yavaş yavaş kendisine gelmeye başladığı sırada ise yağmurdan korunmak için uçaktan düştüğü koltuğun altına sığınmayı tercih etti. O anları anlatan Koepcke, “O an hiç bir şey hissedemiyordum. Elimden geldiğince ayağa kalkmak için uğraştım ama ancak dizlerimin üstünde durabildim. Sonra bir anda gözlerimin önünü karardı." dedi. Tekrar ayağa kalkabilmesi için belli bir süre geçmesi gerektiğinin farkındaydı o an. Muhtemelen köprücük kemiği kırılmıştı. Baldırında da derin bir yırtık vardı. Kolunda da kurtçukların etrafını sardığı bir kesik vardı ve acaba böyle devam ederse kolu kesilir mi diye çok korkuyordu. Vücudunda adrenalin o kadar fazlaydı ki yaralarına rağmen hiç bir şey hissetmiyordu.
Juliane, kendisini iyi hissetmeye başladığında ayağa kalktı ve çocuğundan edindiği bilgilerle yaşam mücadelesine başladı. Ormandaki arazi tipine oldukça aşinaydı ve ilk anlar için yıllar sonra, “Küçükken yağmur ormanlarında yaşamla ilgili birçok şey öğrenmiştim. En azından o kadar da tehlikeli olmadığını biliyordum” dedi. Juliane, kazadan sonra kendisi dışında başka hayatta kalan var mı diye araştırmaya başlamıştı ama bulunduğu bölgeye geri dönebilmek için de küçük küçük izler de bıraktı.
Juliane, hayatta kalabilmek için bildiği her şeyi uygulamaya çalıştı. Susuz kalmamak için yapraklardaki damlacıkları emerek su ihtiyacını gidermişti ama yiyecek bulmak o kadar da kolay olmadı tabii. Elinde herhangi bir alet yoktu ve yağmur ormanlarında yetişen şeylerin çoğunun da zehirli olduğunu biliyordu. Uçaktan düştüğündeki yerde bir torba şeker bulmuştu ve günlerce onunla idare etti. Her gün birkaç parça şeker yiyerek hayatta kalmaya çalıştı ama şeker bitince çok zor günler geçirdi. Küçük bir kuyu buldu ve daha fazla su kaynağı bulmak için aşağı doğru akıntıyı takip etti. Geceleri çok soğuk oluyordu ve üstünde sadece kısa kollu bir elbise vardı. Kol saati de artık bozulmuştu bu yüzden saat ve zaman kavramı da kalmamıştı. Güneşin doğuş ve batışını izleyerek saatle ilgili tahminde bulunmaya çalışıyordu.
Kazanın üzerinden geçen on günün sonunda ormanda yaşam belirtileri aramaya başladı. Terk edilmiş bir tekne gördü ve o tarafa doğru hareket etti. Yan tarafta bir geçit gördü ve o geçitten geçtikten sonra küçük bir kulübe gördü. Klübenin içinde bir kutu benzin buldu ve o an babasının bir keresinde köpeğin yarasını tedavi etmek için gaz yağı kullandığını hatırladı. Juliane günlerdir yara içinde olan koluna, babasının köpeğin yarasına uyguladığı gibi benzini koluna döktü. İnanılmaz bir acı ve ağrı hissetti ama sırf bunu yaptığı için de kolunu kaybetmekten kurtuldu.
Juliane, teknenin olduğu dere kenarına geri döndü ve geceyi orada geçirdi. Ertesi sabah, Perulu üç adam tarafından sonunda kurtarıldı. Juliane bulunduğunda kan çanağı gibi gözleri vardı. Adamlar Juliane’ın haline oldukça şaşırmıştı. Juliane akıcı bir şekilde İspanyolca konuşabiliyordu bu sayede de tüm olanları adamlara anlattı. Adamlar onu yakınlardaki bir kasabaya hastaneye götürdüler ve Juliane orada tedavi oldu.
Kazadan aslında tek kurtulan Juliane değildi. Film yönetmeni olan Werner Herzog işleri sebebiyle aynı uçağa binecekti ama son anda işi iptal oldu ve bu seyahatten vazgeçip uçağa binmedi. Juliane’ın yaşadıkları, film yönetmeni Werner Herzog’a Wings of Hope adlı Juliane Koepcke’ın yaşadıklarını konu alan 1998'de prömiyeri yapılan belgeseline de ilham oldu.