Hrant Dink bundan altı yıl önce, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Türkiyeli Ermeni gazetesi Agos'un Şişli'deki binası önünde silahlı bir saldırıyla katledildi. Türkiye'de daha önce öldürülen Abdi İpekçi, Uğur Mumcu, Metin Göktepe gibi gazetecilere 2007 yılında sosyalist gazeteci Dink eklendi.
Tetikçinin 36 saat içinde yakalanmasına rağmen, Türkiye kamuoyundaki hakim kanı, cinayetin ardındaki bağlantıların ortaya çıkarılmadığı yönünde.
Cinayetin faili Ogün Samast'ın tutuklandığı ilk saatlerde Türk bayrağı altında polislerle birlikte çekilen fotoğrafı, sonraki kovuşturma ve yargı sürecine güvensizliğin esas kaynağıydı.
Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin ve cinayetle ilgili "Kırmızı Cuma" kitabının yazarı Nedim Şener, cinayetin hemen ardından olanları, delillerin nasıl değerlendirlip değerlendirilmediğini ve süregiden davada 'örgüt bağlantısı' tartışmalarını BBC Türkçe için değerlendirdi.
Avukat Fethiye Çetin, cinayetin arkasında 'asıl örgüte' ulaşmak için çaba gösterilmediğini söylüyor. Aslında bu yönde yeterli delil olduğunu belirttikten sonra şu görüşünü dile getiriyor: “Soruşturma aşamasında bu deliller değerlendirilmedi. Savcılara bilgi ve belge ya eksik gönderildi ya tahrif edildi ya da bazı deliller değiştirildi veya yok edildi.”
Çetin, delillerin en çok karartıldığı yer olarak, fail Samast'ın memleketi olan Trabzon'u işaret ediyor.
Bu deliller neler? Örneğin cinayetin işlendiği yerdeki bankaların güvenlik kamerası kayıtları. Nerede kaybolduğunun yanıtı şu: “Bu görüntüler İstanbul emniyetindeydi. Ama incelenmek üzere Ankara emniyetine de gönderilmişti. Bu ikisinden birinde kaybedildi.”
Fethiye Çetin ayrıca, Samast’ın cinayet günü Agos’un yan sokağındaki internet-kafede olduğunu, orada bazı kişilerle konuştuğunu ancak bu bilgisayarların incelenmediğini aktarıyor.
Çetin, Samast'ın birlikte görüntülendiği bazı kişilerin kimlik tespitinin de yapılmadığını dile getiriyor: “Var olan bazı dijital verileri defalarca incelediğimizde şüpheli bazı kişileri tespit ettik. Bunu mahkemeye getirdik. Bu iş organize bir iş, Ogün Samast orada yalnız değildi. Bu kişilerin kimliği tespit edilsin dedik. O görüntüleri üç kere mahkemede izlettim. Oradaki kişiler çok net. Bu kişilerin kimliklerini bulunmasını istedik. Belli ki onlar bir şekilde üstüne gidilmesi istenmeyen kişiler.”
Telefon kayıtlarının incelenmesi talebi de benzer şekilde sonuçsuz kaldı.
Çetin, mahkemeye rapor gönderen Trabzon polisi ve jandarmasının, olayla ilgili olarak, sonucu belli olmayan bir soruşturma altında olduğuna dikkat çekiyor: “Yani soruşturulan kişiler savcıya delil sundu. Bu, başında soruşturmayı ne yazık ki şüpheli kıldı. Böyle bir soruşturma olmaz."
Gazeteci Nedim Şener ise Samast'ı yönlendirdiği iddia edilen jandarma ve polis muhbiri Erhan Tuncel ile ev arkadaşı Tuncay Uzundal arasındaki telefon mesajı kayıtlarının tahrif edildiğine işaret ediyor: “Uzundal, Tuncel’e ‘Yasin abi burada, 7.65 mermi istiyor’ diye mesaj atıyor. Bu mesaj 'Yasin abi geldi eve gelir misin?' diye yazılıyor. İçeriği değiştirilerek mahkemeye gönderiliyor.”
Eski bir sabıkalı olan Türk milliyetçisi Yasin Hayal, mahkeme kayıtlarında, cinayetin azmettiricisi olarak görülüyor.
Şener bunun yanında bazı bilgi ve belgelerin mahkemeye sunulmadığını aktarıyor: “Dava sırasında Erhan Tuncel resmi istihbarat elemanı olduğu için pek çok yazışma yapıldı. Fakat ilginçtir ki Trabzon Emniyet Müdürlüğü yapmış olan ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek’in imzasıyla gelen bazı yazılarda, talep edilen bilginin çok gizli olduğunu belirten veya bunların mahkeme dosyasına konmadan imha edilmesini istediği yazılarla karşılaştık.”
Nedim Şener ayrıca mahkemeye gönderilen yazılarda geçen, "Türklüğü aşağılayan Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili" ibaresinin görüldüğünü aktarıyor.
Nedim Şener, mahkeme dosyasına bakıldığında, aslında bütün istihbarat birimlerinin cinayeti önceden bildiğini söylüyor.
Tıpkı kitabının ismine ilham kaynağı olan Kırmızı Cuma'da olduğu gibi: “Trabzon emniyetinin istihbarat elemanı Erhan Tuncel, Hrant Dink’in öldürüleceğini bağlı olduğu emniyet istihbarat elemanlarına bildiren ve bu raporların yazımını sağlayan kişi. 15 Şubat 2006’da bu ihbarda bulunuyor ve bunlar İstanbul istihbarat şubesine ve emniyet istihbarat C şubesine gidiyor.”
Peki ondan sonra ne oluyor? Şener, yanıtını şöyle veriyor: “Aynı tarihte emniyet istihbarat C şubesine giden raporda ise Hrant Dink’in öldürüleceği açık açık yazılıyor. C şubesinin özelliği, sağcı teröre ve azınlıklara bakması. Yani hem Hrant Dink’e hem de ona yönelen tehditlere ilişkin bilgilerin toplandığı bir birim.”
Fakat bu birim herhangi bir koruma önlemi almıyor.
Şener bunun yanında, Trabzon'daki Milli İstihbarat Teşkilatı birimlerinin hiçbir soruşturmaya tabi olmadığının altını çiziyor ve soruyor: “Trabzon’da MİT'in bunları bilmemesi mümkün mü? Cinayetin planlandığı yerde MİT’in bununla ilgili hiçbir bilgisinin, hiçbir kaydının olmaması düşünülebilir mi?”
Bu davanın belki de en çarpıcı gerçeklerinden biri ise bugüne kadar hiçbir polis memurunun yargılanmamış, soruşturmaya uğramamış ve ifade vermemiş olması.
Kamu görevlilerinin ihmalinin soruşturulmamış olması da yine önemli eksiklerden biri olarak hem Çetin hem de Şener tarafından dile getiriyor.
Savcılık, ihmali olmasından şüphelenilen Trabzon’daki kamu görevlileriyle ilgili iddiaları o ildeki savcılığa sevk ederek ayrı bir soruşturma açtırdı. Bu iddiaların aslında cinayet davasının içinde değerlendirilmesi gerektiği görüşünü dile getiren Şener, "Sonuçta hepsi hakkında takipsizlik kararı çıktı” diyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin takipsizlik kararına itirazı nedeniyle yargılama yeniden yapılacak.
Cinayet davasında 'örgüt bağlantısı bulunmadığı' hükmüne Yargıtay Başsavcılığı itiraz etmiş ve muhtemel bağlantıların araştırılması için başvuruda bulunmuştu. Yargıtay, bu talebi duruşmayla değerlendirecek.
Yargıtay'ın yerel mahkemenin kararını bozması ihtimali konusunda Çetin şöyle diyor: "Hangi yönden bozacağına bağlı. Eksik soruşturma yönünden bozarsa, eksik olan hususları değerlendirmek mümkün olabilir.”
Fethiye Çetin ve Nedim Şener, görünenlerin arkasında "büyük bir örgüt" olduğunu ve bunu açığa çıkarmanın ancak siyasi irade ile mümkün olabileceğini savunuyor.
Çetin, “Var olan yapısıyla bu iş, yargının ve kolluk güçlerinin çözebileceği bir şey değil. Aslında iktidarın böyle bir gücü var. Ama kararlılık gerekiyor” diyor.
Şener ise görüşünü şöyle ifade ediyor: “Mahkemenin ‘örgüt yoktur’ kararı aslında örgütün ne kadar da büyük ve etkili olduğunu gösteren bir karar. Bunun sadece polis, MİT, jandarmada değil siyasette de, yargıda da bağlantısı olduğunu gösteren çok büyük bir örgütten bahsediyoruz. Yani devletin içindeki yapıdan bahsediyoruz.”
Hrant Dink, hakkında açılan pek çok davanın ardından 19 Ocak 2007’de öldürülmüştü. Cinayetin tetikçisi Ogün Samast 18 yaşından küçük olduğu için çocuk mahkemesinde yargılandı ve 22 yıl hapse mahkum edildi.
Mahkemenin cinayeti 'örgütlü suç' yerine birkaç kişinin tasarımı olarak görmesi, eski istihbarat elemanı Erhan Tuncel'in salıverilmesinin yolunu açtı.
Kararda, azmettirici sanık Yasin Hayal'e ''Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmek'' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
Hayal ve Tuncel "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçlamasından beraat etti.