15 Temmuz 2016 Cum gecesi gerçekleştirilen başarısız darbe girişiminden sonra, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 20 Temmuz 2016'da Milli Güvenlik Kurulu ve Bakanlar Kurulu toplantılarına katıldı. Ardından yaptığı açıklamada, darbe girişiminde bulunan terör örgütünün tüm unsurlarıyla ve süratle bertaraf edilebilmesi için anayasanın 120. maddesi uyarınca 3 ay süreyle tüm yurtta (OHAL) olağanüstü hal ilan edildiğini açıkladı. Ertesi gün Resmi Gazete'de yayınlanan açıklama TBMM'de de onaydan geçti.
Daha önceki bir yazımızda özellikle Twitter'da halkın OHAL'i nasıl karşıladığına dair bazı bilgiler vermiştik. OHAL'in ilanından sonra baro başkanları ve dernek başkanları da alınan karar doğrulutusunda fikirlerini açıkladı. OHAL'de özellikle bazı temel hak, özgürlük ve hukuk kuralları olağanüstü kararlarla ihlal edilebiliyor, bu nedenle özellikle hukukçuların karar hakkındaki yorumları ayrı bir önem taşıyor.
Adana Barosu Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık'ın geçmiş tarihlerdeki sıkıyönetimler ve OHAL'leri değerlendirdiği açıklama
Avukat Çıtırık, OHAL konusunda çoğu siyasetçinin tersine endişeli. Bunun en büyük nedeni yaptığı değerlendirmeden de anlaşıldığı gibi geçtiğimiz yıllarda yaşanan OHAL'lerdeki meydana gelen keyfi uygulamalar. Çıtırık açıklamasında 24 Şubat 1925 - 23 Aralık 1927 arasında Muş, Bingöl, Elazığ, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Tunceli, Urfa, Bitlis, Van, Hakkari, Malatya ve Erzurum illerinde yaşanan Şeyh Sait İsyanı'ndan 80 darbesine kadar (71 ara rejimi, Menemen olayı, 1960 darbesi gibi olaylar) yaşanan sıkıyönetim ve OHAL dönemlerindeki zorluklara değiniyor. Açıklamasının ikinci kısmı ise şöyle:
"Bir de olağanüstü hal ile geçen yıllarımıza bakalım... 19 Temmuz 1987'de Olağanüstü Hal Yasası'nın (2935 sayılı yasa) uygulamaya başlanması ile Olağanüstü Hal Bölge Valiliği devreye girdi.
Önce Bingöl, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Siirt, Tunceli, Van ile başlayan, sonrasında Adıyaman, Bitlis ve Muş illerinin dahil olduğu bu illere 1990'da Batman ve Şırnak da eklendi. Her dört ayda bir olmak üzere olağanüstü hal 46 kez uzatıldı. 30 Kasım 2002'de olağanüstü hal kapsamında Şırnak ve Diyarbakır illeri vardı ve AKP iktidarı ilk aylarda olağanüstü hali kaldırırken,dönemin başbakanı Erdoğan, birçok konuşmasında OHAL'i kaldırmayı başaran hükümet olduklarını dile getirmişti.
OHAL Bölge Valileri: Hayri Kozakçıoğlu, Necati Çetinkaya, Ünal Erkan, Necati Bilican, Aydın Arslan ve Gökhan Aydıner...
O dönemlerden akılda kalanlara gelince; faili meçhul cinayetler, işkence, sürgünler, JİTEM, kan, gözyaşı vs..."
Çıtırık bu açıklamasıyla hukuki unsurların göz ardı edilmesinden dolayı çekilen acılara değinerek OHAL'in riskinden ve bu durumdan duyduğu kaygıdan bahsediyor.
Elbette bu durumun yararlı olduğunu düşünen hukukçular da var. Onlardan biri Kayseri Barosu Başkanı Avukat Fevzi Konaç...
Fevzi Konaç, Çıtırık'tan farklı olarak OHAL'in irdelenmemesi gerektiğini, ülkenin neye ihtiyacı varsa şuan onu kayıtsız şartsız incelemeden ya da detaylarını bilmeden kabul etmesi gerektiği görüşünde. Kayseri Barosu Başkanı OHAL'in kimleri etkileyeceğini onun haricinde kimlerin korkması gerektiğinin altını şu şekilde çiziyor:
"Bu gün hiçbir vatandaşımız, hukuk mantığı ile olaya bakan ve bu ülkenin toprağıyla, bayrağıyla değerleriyle ve şu anki yaşadığı sıkıntılarıyla ilgili mücadelesinin yanında olan hiçbir vatandaşımız, hiçbir insanımız korkmasın ki alınacak OHAL kararı bizim normal hayatımıza asla ve asla bir sıkıntı, bir sınırlama getirmeyecek. Bundan kimler korksun? Bundan darbeye niyetlenenler, bu darbeyi alkışlayanlar, bu darbe ateşinin altına odun atanlar ve bu anlamda suçlu olanlar korksun. Geçmiş hafızamızdaki yanlış uygulamalardan kaynaklı OHAL ile ilgili tereddüt yaşayanlar, Türkiye bu uygulama ile ilgili olarak hukuk içerisinde kalabilecek mi endişesi taşıyanlar lütfen bu sorunun yanına şu soruyu da eklesinler 'Bugün darbeye girişenler 250 insanımızı şehit edenler, insanların en doğal hakkı olan yaşama hakkıyla ilgili hukuk içerisinde kalmışlar mıdır?' Böyle bir acı ve travma ile karşı karşıya kalan toplumda elbette hukuk içerisinde kalmak, hukukun yanında hesap sormak vazifemiz ve görevimiz ama bu zor şartlarda bir takım tedbirleri almak adına devletimizin ve idarecilerimizin yanında durmak gibi bir zorunluluğumuz var."
Fevzi Konaç bu OHAL'in suçsuz vatandaşı hiçbir şekilde etkilemeyeceğinden emin. Ancak Konaç geçmişin de farkında olduğunu ve birtakım hatalar yapıldığını şu sözlerle açıklıyor:
"Geçmişteki OHAL uygulamalarıyla ilgili olarak hepimiz hafızamızı tazelediğimizde terörle mücadele ile ilgili uygulamalar olduğunu biliyoruz. Geçmişte ülkemizin belli bölgelerinde uygulanan bir uygulama ile ilgili olarak bir takım demokratik hatalar ve uygulamalar ile ilgili sıkıntılar yaşanmış ve hafızamızda bir takım kaygılar taşımış bir milletiz."
Belki de bu dönemi en iyi yorumlayacak kişilerden biri OHAL zamanı Diyarbakır Baro Başkanlığı yapan Mustafa Özer.
Bianet'deki röportajda OHAL'i değerlendiren Özer, tıpkı meslektaşı Mengücek Gazi Çıtırık gibi eski kendi döneminde yaşadığı OHAL'e değinirken, günümüzle ilgili hukuki karşılaştırmalarda bulunuyor.
Röportajda eski OHAL ile şimdikinin kıyaslamanın yanlış olduğunu Mustafa Özer ayrıca "Anayasa'ya göre olağanüstü yönetimlerde de temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulamaz. Bu nedenden ötürü evet bazı sorunları çözebilmek adına çeşitli kısıtlamalar getirilebilir ama bunu kişi temel hak ve özgürlüklerini ihlal edebilecek şekilde hareket edilemez." cümleleriyle temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılamayacağını ifade ediyor.
Mustafa Özer "Bizim yaşadığımız OHAL falan değildi. Kendine özgü sıkıyönetim döneminden kalma geleneği sürdüren bir yönetim vardı. Yetkililer kendi başlarına özerk yönetim kurmuşlardı. Yasalar çerçevesinde falan davranmak gibi bir dertleri olmadan kararlar alıp bu kararları uygulamaya geçiriyorlardı." sözleriyle de yaşanan OHAL'deki usülsüzlükleri dile getiriyor.
Özer'e röportajda OHAL sürecinde valiliere verilen geniş yetkilere yönelik soruya cevabı ise şu şekilde:
"Bunun kapsamı da alanı da çok dar. OHAL yasasında, 'gerektiğinde yönetime zarar verebilecek veya OHAL'i boşa çıkarabilecek davranışlara karşı önlem alın' diyor. OHAL bir hak olarak görülebilir ama önemli olan bunu mekan ve zamanı bakımından yerinde kullanılmasıdır. Sorun şu: Bunlar ne kadar yerinde kullanılacak? Eğer bu bir intikama dönüşecekse, kurunun yanında yaş yanacaksa bunun adına OHAL denmez, bunun adına polis devleti denir, cunta yönetimi denir."
Diyarbakır Barosu eski Başkanı Mzer hiçbir olağanüstü yönetimde temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulamayacağını da ekliyor.
Peki insan hakları OHAL'de en önemli soru işaretiyken Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin askıya alınması ne anlama geliyor?
Onu da Kerem Altıparmak açıklıyor...
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş‘un olağanüstü hal ilanının ardından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‘nin geçici olarak askıya alındığını açıklamasının ardından, bu açıklamanın ne anlama geldiği de merak konusu oldu. Bu açıklama doğal olarak her kafadan bir sesin çıkmasına ve tartışılmasına yol açtı.
Peki bu ne anlama geliyor?
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Mülkiye Haber sitesinde yaptığı açıklamada
bu kararın sözleşmenin bütünüyle askıya alınması anlamına gelemeyeceğini ve sınırlı alanlarda önceden bildirimde bulunulması halinde uygulanacak bir istisna hali olduğunu söylüyor. Ayrıca bu durumun ölümlere usülsüzlüklere ve her türlü işkencenin önünü kesinlikle açmayacağını dile getiriyor.
Peki Doğu ve Güneydoğu'da OHAL yaşayan bölge halkı ne diyor?
Elbette aradan yıllar geçti ancak 15 yıl işkence, faili meçhul cinayetler ve usülsüzlüklerin yaşandığı OHAL'de ister istemez halkın aklına kazınan birçok olumsuz anı var. OHAL ilan edildikten sonra bir yorum 15 yıl OHAL’in yaşandığı bölgedeki insan hakları savunucularından geldi. Onlara göre uygulanacak OHAL’le birlikte daha olumsuz sonuçlar ortaya çıkabilir.
1987'den 2002 yılına kadar kesintisiz 15 yıl OHAL’in yaşandığı bölgede tüm ülkeyi kapsayan yeni bir OHAL ilanı tepkiyle karşılandı. Bölge’de 15 yıllık OHAL’in sonuçlarında 33 bin can kaybı, 4 binden fazla boşaltılmış ve yakılmış köy, 4 milyondan fazla göç, 881 gözaltında kayıp olduğunu düşünürsek bazı örgütlerin ve hukukçuların bu endişelerine kulak vermekte fayda var.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkan Yardımcısı ve Diyarbakır Şube Başkanı Raci Bilici, OHAL'in içinde bulunduğumuz durumun çözümünü daha çok derinleştirebileceğini ifade ediyor. Bilici "Kısa vadede de olsa bir çözüm süreci yaşanmış ve bazı durumlar normalleşmişti. Onun dışında bölgede hep bir olağanüstü dönemler yaşandı. Bir rejimde ismi ne olursa olsun orada katliam, gözaltı ve şiddet varsa olağanüstü durum var demektir. İsmi konulmasa bile, gazetecilere yönelik tutuklama, şiddet, sivil ölümleri, siyasetçilere baskılar, söz söyleyene baskılar her daim yaşanıyor. Bugün halihazırda yaşadığımız şey OHAL’dir zaten. Bu alınan karar sorunların geriye atılması ve çözümsüzlüğü derinleştirecektir." açıklamasını yaptı.
MAZLUMDER Diyarbakır Şube Başkanı Ali İhsan Gültekin ise tecrübelerini "OHAL birçok insan hakları ihlalleri yaratacak. Birçok keyfi uygulama olacak ve kimse bunlardan dolayı hesap vermeyecek..." sözleriyele açıklıyor.
Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi ise "OHAL kararının bölge illerinde daha farklı uygulanacağını daha sert olacağını düşünüyoruz. Uygulamanın bir an önce kaldırılması ülkede demokrasi ve hukukun gelişmesi açısından daha doğru olacaktır." sözleriyle demokrasinin kısıtlamayla gelmeyeceğini ifade ediyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Şube Temsilcisi Barış Yavuz OHAL’in endişe verici bir durum olmadığı gibi gösterilmesini eleştirerek, "Anayasadaki OHAL tanımlamasına baktığımızda ‘endişelenmeyin’ söylemi çok gerçekçi gelmiyor. Darbe sonrasında binlerce kişiyi görevden aldılar bir o kadarını gözaltına aldılar. OHAL kararı yasamayı bay-pas ederek yürütmeyi tek başına yasalar ile sürdürmesidir." açıklamasıyla hukuki açıdan da bu olayın birçok yanlışlık doğurabileceği konusunda uyarıda bulunuyor.
Aslında tüm baroların açıklamalarına bakıldığında olayı yaşayanlar, yaşamayanlar ve anayasa kurallarına göre hareket edenlerin fikir ayrılılıklarına düştüklerini görebiliyoruz. Ancak eklenmesi gereken küçük bir satır arası da OHAL'de anayasanın nasıl uygulandığu sorunsalı... Bölge halkının durumdan korkması oldukça doğal. Belki buna bir tür travma ya da sendrom diyebiliriz ancak bazı hukukçuların duyduğu endişe can da sıkmıyor değil...
Son olarak hukukçuların dışında olayı büyük bir sakinlikle ve güvenle karşılayan TÜMSİAD oldu.
OHAL sonrası ekonomik sıkıntılar oluşacağı herkes tarafından konuşuluyor. TÜMSİAD (Tüm Sanayici ve İşadamları Derneği) Başkanı Yaşar Doğan darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL'i "OHAL uygulamaları sayesinde hükümetimiz ülkemizi bu terör örgütünden ve tüm bağlantılarından ivedilikle kurtaracaktır" sözleriyle yorumlarken üretime daha da çok önem vereceklerini vurguladı.
Görünen o ki herkesin tutunacağı ya bir umudu ya da mantıklı sebepleri olan umutsuzluğu var. Önümüzdeki sürecin bizi nereye götüreceğini hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz.