İbn Arabi ya da tam adıyla Muhyiddin Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabî et-Tâî el-Hâtimî ünlü islam düşünürü ve filozoflarından biridir. Pek çok farklı alanda eser bırakmıştır. Mutasavvıf, şair, yazar, düşünür gibi onu tanımlayan birden fazla kimliğe sahip bir şahsiyettir. Şeyhü’l Ekber olarak da tanınan İbn Arabi’nin hayatı ve eserleri hakkında merak ettiğiniz her detayı içeriğimizde bulabilirsiniz.
İbn Arabi 28 Temmuz 1165 yılında, Muvahhidler döneminde Endülüs’te doğmuştur. Ailesinde de tasavvuf geleneğiyle yetişmiş kişiler bulunmaktaydı. Doğduğu ve ilk ilim tahsil ettiği yer olması nedeniyle İbn Arabi kimdir sorusunun en güzel cevabı Endülüslü İslam alimi ve mutasavvıf olacaktır.
İslam düşünce tarihi açısından incelenebilecek çeşitli alanlarda görüşleri vardır. Eserlerinde tartıştığı konular bugün de İslam felsefesi ve düşüncesi için geçerli niteliğe sahiptir. Çağının ve doğduğu yer olan Endülüs İslam aleminin genel görüşü olan reyci (akılcı) anlayışın aksine metafiziğe dayanan mistik bir inanç ve düşünce sistemine sahipti. Eserleri ve seyahatleriyle sahip olduğu düşünceleri sürekli geliştirmiş ve yeni fikirler üretmiştir. Gelecek hakkında söylediği bazı cümlelerle sıkça anılır. Özellikle İstanbul’un fethiyle ilgili söylediği; “Allah bir yiğit çıkarır onun evlatları Konstantinopolis'i fetheder” sözü en ünlü İbn Arabi kehanetleri arasındadır. Dolu dolu bir hayat yaşadıktan sonra 10 Kasım 1240 tarihinde Şam’da vefat etmiştir.
Endülüslü İbn ül Arabi kimdir sorusunu daha iyi anlayabilmek için öncelikle yaşadığı ortamı ve kültürü iyi idrak etmek gerekir. Endülüs alimleri için bilimsel düşünce değerliydi ve akıl insanın erdemleri arasında sayılırdı. Arabi, rasyonelliğin daha yaygın olduğu bir yerde yetişmesine rağmen olayların hakikatinin akıl yürütme yoluyla değil de duyularla ve tasavvuf yoluyla kavranabileceğine inanır. Bu yolda çeşitli İslam ülkelerine yaptığı seyahatlerde farklı alimlerle görüşme imkanına sahip olur. Şam’a, Bağdat’a ve Mekke’ye giderek İslam ekolünün kalbinin attığı yerlerde bulunur. Araştırma sürecinden sonra kendini sufizme adar ve manevi bir hayat sürer.
İbn-i Arabi kimdir sorusunun en güzel yanıtının aydın kimliği olduğunu söylesek de değerli bir seyyah olduğu da unutulmamalıdır. Endülüs yani bugünün adıyla İspanya’dan ilk kez yaklaşık 36 yaşlarındayken ayrılan Arabi, yaptığı seyahatlerden pek çok şey öğrenir.
İlk yolculuğunu Tunus’a yapar. 1 yıl kadar orada kaldıktan sonra memleketine döner. Fakat anne ve babasının art arda ölümlerinden sonra bu kez kız kardeşleriyle Fas’a gelir. Endülüs’e yaptığı gidip gelmeler bir süre daha devam eder fakat 1200 yılında tamamen ayrılmak üzere yola çıkar. Bu süreçte Tunus’a ve Hac ibadetini yapmak üzere Mekke’ye gider. Mekke’de yaklaşık 3 yıl yaşayan Arabi, kutsal topraklarda başyapıt eseri olarak kabul edilen el-Fütûḥâtü’l-Mekkiyye kitabını yazar. Yaklaşık 38 ciltten oluşan geniş kapsamlı bir eserdir. Mekke’de geçirdiği 3 yılın ardından Suriye, Filistin ve Anadolu’nun farklı bölgelerini içeren yolculuklar yapar.
İlk kez kendinin ortaya attığı vahdet-i vücud öğretisi ilerleyen zamanlarda pek çok sufi öğrenci ve âlimin benimsediği değerli bir görüş olarak günümüze kadar taşınır. İslam ilminde bu konuyla alakalı pek çok kitap ve inceleme yazılmıştır.
Öğreti temelde bir topyekûn varlık birliğini savunur. Kendinden sonra gelen alimler de bir varlık birliğine inanmaya devam eder. Fakat ayrıntılarında farklı düşünceler belirten kişiler de bulunur. Arabi’nin görüşünü panteizme benzettikleri için karşı çıkan ve ona karşı yumuşak veya sert eleştiriler getiren kimi alimler ve sufiler de vardır. Bu eleştirenler arasında sert ifadeler kullanan ve taban tabana zıt görüşlere sahip bir diğer alim İbn Teymiyye’dir.
Tasavvuf ehilleri tarafından peygamberlerden sonraki idrak ve iman konusunda en üstün özelliklere sahip alim olarak İbn i Arabi kabul edilir. Genel kanaat Arabi’nin en üstün niteliklere sahip alimlerden biri olduğu yönündedir. Şeyhü’l Ekber (en büyük şeyh) lakabı da bu nedenle ona layık görülür. Ulaştığı seviyeye kendinden sonraki herhangi birinin ulaşamayacağını söyleyerek bu lakabı da ölümsüzleştirir. Arabi’nin yaşadığı yıllardan sonra öğrencileri ve onları takip eden kişiler günümüze kadar onun ekolünü savunur.
Sayısız denebilecek kadar eseri bulunan müellif, eserlerinin sayısı sorulduğunda bunun kendine de malum olmadığı yanıtını vermiştir. Arabi, eserlerini yazarken bir tasarı sırası izlemediğini ve ilahi bir imla yoluyla yazdığını söylemiştir. Çok hızlı bir üretim sürecine sahip olduğundan dolayı kalın kitaplarını bile şaşırtıcı süre ve imkânlarda tamamladığı bilinir. Örneğin Kitâbü’l-Hüve’yi bir sabah vaktinde, el-Ḳasemü’l-ilâhî’yi bir saat kadar kısa bir sürede yazdığını söyler. İbn Arabi kitapları hadis ilminden İslami ve insani düşünce tarihine kadar pek çok farklı ve önemli konuyu ihtiva eden zengin içeriklere sahiptir.
Öğrencilerinin ve sevenlerinin talebiyle kendi yaşarken eserlerinin bir listesini oluşturmaya çalışır. Bu listeler “Fihrist” olarak isimlendirilir. Fakat aradan geçen uzun zamanında etkisiyle tüm eserlerini listelemekte başarılı olamaz. Daha sonrasında yapılan incelemeler sonucunda Arabi’ye atfedilen yaklaşık 550 eser bulunduğu ortaya çıkar. Bu eserlerden yalnızca 245 tanesi fiziki olarak günümüze ulaşmıştır. İncelemek isteyenler için önemli İbn Arabi eserleri aşağıdaki gibidir: