Hematüride böbrekler -veya idrar yolunun diğer kısımları- kan hücrelerinin idrarın içine sızmasına izin verir. Buna birçok faktör neden olabilir. 50 yaşının üstündeki erkekler ile ailesinde böbrek iltihabı veya böbrek taşı öyküsü olan kişilerin hematüriye yakalanma riskleri daha yüksektir.
Kadınlarda idrardan kan gelmesi genellikle idrar yolu enfeksiyonlarına bağlıdır. Bu enfeksiyonlar, bakterilerin vücuda üretra yoluyla girmesi ve mesanede çoğalmasıyla ortaya çıkar. Semptomlar; sık sık tuvalete gitme ihtiyacı, idrar yaparken ağrı ve yanma hissi ile idrarın güçlü bir kokuya sahip olmasıdır. Bazı kişilerde tek hastalık belirtisi (özellikle de yaşlılarda), idrarda görülen mikroskobik kan olabilir.
Bu enfeksiyonlar, bakterilerin böbreklere kan dolaşımı yoluyla girmesi veya üreterlerden böbreklere geçmesiyle ortaya çıkabilir. Böbrek enfeksiyonlarının ateş ve yan ağrısına neden olma olasılığı daha yüksek olmasına rağmen, belirtiler ve semptomlar genellikle mesane enfeksiyonları ile benzerlik gösterir.
Konsantre idrardaki mineraller bazen böbreklerin veya mesanenin duvarlarında kristaller oluşturur. Bu kristaller zamanla küçük, sert taşlara dönüşebilir. Taşlar genellikle ağrısızdır, bu yüzden muhtemelen bir tıkanıklığa neden olmadıkça varlıklarından haberdar olunmaz. Ancak böbrek taşı acı verici bir ağrıya neden olabilir. Mesane ve böbrek taşlarının ikisi de idrarda kan görülmesine yol açar.
Erkeklerde idrardan kan gelmesi prostatla ilişkili olabilir. Mesanenin hemen altında bulunan ve idrar yolunun üst kısmını çevreleyen prostat bezi genellikle erkekler orta yaşlarına yaklaştıkça genişler. Daha sonra idrar akışını kısmen bloke eden üretrayı sıkıştırır. Büyümüş bir prostatın (iyi huylu prostat hiperplazisi veya BPH) belirtileri ve semptomları, idrara çıkarken zorlanma, acil veya devamlı idrara çıkma ihtiyacı hissetme ve idrarda gözle görülür mikroskobik kan şeklindedir. Prostat enfeksiyonu da (prostatit) aynı belirtilere ve semptomlara neden olabilir.
Mikroskobik idrar kanaması, böbreklerin filtreleme sisteminin iltihaplanması olan glomerülonefritin yaygın bir semptomudur. Glomerülonefrit, diyabet gibi sistemik bir hastalığın bir parçası olabilir veya tek başına ortaya da çıkabilir. Viral enfeksiyonlar, kan damarı hastalıkları (vaskülit) ve böbreklerde kanı filtreleyen küçük kılcal damarları etkileyen IgA nefropatisi gibi immün problemler glomerülonefriti tetikleyebilir.
Gözle görülebilir idrar kanaması; ilerlemiş böbrek, mesane veya prostat kanserinin bir belirtisi olabilir. Ancak ne yazık ki bu kanserlerin tedavi edilebilecek erken evrelerinde belirgin bir semptom gözlenmeyebilir. Akciğer kanserinde idrardan kan gelmesi pek rastlanan bir durum olmasa da, hastanın tükürüğünde ve balgamında kan görülmesi muhtemeldir.
Orak hücreli anemi (kırmızı kan hücrelerinde kalıtsal bir hemoglobin hatası) hem gözle görülür hem de mikroskopik hematüri olarak idrardan kan gelmesine neden olabilir. Bu aynı zamanda, böbreklerin glomerülündeki filtreleme membranlarını etkileyen alport sendromu da olabilir.
Kanser ilaçları olan siklofosfamid ve penisilin idrarda kanamaya neden olabilir. İdrarda gözle görülebilen kan, bazen aspirin ve kan inceltici heparin gibi bir antikoagülan alınırsa veya mesane kanamasına neden olan bir durum varsa da ortaya çıkabilir.
Mikroskopik hematüride herhangi bir belirtiye rastlanmayabilir. Kasık ağrısı idrar kan gelmesi probleminin ayırt edici belirtilerindendir. İdrarın kırmızı, pembe veya kahverengi olmasıyla birlikte fark edilen problem, özellikle idrarda kan pıhtıları varsa oldukça ağrılı bir şekilde yaşanır. Kanlı idrar sıklıkla başka belirti ve semptomlar olmadan ortaya çıkar.
Hematürinin tedavisi sebebine bağlıdır. Her rahatsızlığın tedavi yöntemi farklıdır. Yapılan testlerle kesin teşhis konulduktan sonra, en uygun tedavi yöntemine doktor karar verir.
Eğer böbrek taşına bağlı hematüri varsa buna yönelik bir tedavi uygulanır. Küçük taşlar bazen çok miktarda sıvı tüketilmesiyle idrar yolundan atılabilir. Daha büyük taşlar içinse, ameliyat veya litotripsi (bir taş kırma yöntemi) gerekebilir.
Tedavi, kanser türüne ve kanserin ne kadar yayıldığına (aşamasına), hastanın yaşına, genel sağlık durumuna ve kişisel tercihlerine göre belirlenir. Birincil tedavi yöntemleri, kanserle savaşmak için bağışıklık sistemini harekete geçiren bir tedavi türü olan cerrahi, kemoterapi, radyasyon terapisi ve immünoterapidir.
Tedavi, herhangi bir enfeksiyonu tedavi etmek için antibiyotikler, vücuttan atılan idrar miktarını artırmaya yardımcı olan diüretikler, yüksek tansiyonu kontrol etmek için bazı ilaçları ve böbreklerin çalışmasını azaltmak için diyet değişikliklerini içerebilir. Bununla birlikte, bir streptokok enfeksiyonu sonrası glomerülonefrit gelişen çocuklar genellikle herhangi bir tedavi olmaksızın iyileşirler. Eğer hematüri, lupus gibi bir otoimmün bozukluktan kaynaklanıyorsa, kortikosteroidler veya siklofosfamid (Cytoxan, Neosar) dahil olmak üzere bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar reçete edilebilir.