İİT Anayasa ve Yüksek Mahkemeleri Birinci Yargı Konferansı

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan: - "Yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin farklı ellerde olması anlamında kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlüklerin en önemli teminatlarından biridir. Ancak belirtmek gerekir ki kuvvetler ayrılığı, kuvvetler çatışması da değildir. Aslında hayatın birçok alanında geçerli olan 'düello mu düet mi?' ikilemi burada da geçerlidir. Millet adına devlet yetkisi kullanan organların, milletin hak ve hukukunu birlikte korumaları için düelloya değil, düete ihtiyaçları vardır" - "Kavramlar ve kurumlar tarihsel süreçte ve farklı coğrafyalarda farklı biçimler kazanır. Ancak adalet, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, çoğulculuk, hoşgörü gibi evrensel değerler, bugün geldiğimiz noktada Doğu'nun ve Batı'nın ortak mirasıdır. Bu değerleri koruyan insan-odaklı bir hukuk kültürünü ve pratiğini geliştirerek gelecek nesillere aktarmak hepimizin, özellikle de yüksek mahkemelerin müşterek sorumluluğudur" - "Yargının hukukun üstünlüğü ve temel hakları korumak için bağımsız ve tarafsız olması gerekir. Aksi takdirde yargının, yasama ve yürütme tasarruflarını hukuka uygunluk bakımından denetlemesi, bireysel hak ve özgürlükleri koruması imkansız hale gelir" - "Batı'da özellikle yüksek mahkemelerin yabancı düşmanlığını ve İslamofobiyi besleyecek yönde kararlar vermesi gerçekten endişe vericidir. Müslümanlara yönelik seyahat yasağını onaylayan, üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını haklılaştıran, çalışanların başörtüsünden dolayı işten çıkarılmasını ayrımcılık olarak görmeyen ulusal ve uluslararası düzeydeki mahkeme kararları, İslamofobik politikaları tahkim etmiştir"

İSTANBUL (AA) - Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin farklı ellerde olması anlamında kuvvetler ayrılığının, temel hak ve özgürlüklerin en önemli teminatlarından biri olduğunu vurgulayarak, "Ancak belirtmek gerekir ki kuvvetler ayrılığı, kuvvetler çatışması da değildir. Aslında hayatın birçok alanında geçerli olan 'düello mu düet mi?' ikilemi burada da geçerlidir. Millet adına devlet yetkisi kullanan organların, milletin hak ve hukukunu birlikte korumaları için düelloya değil, düete ihtiyaçları vardır." dedi.

Reklam
Reklam

Arslan, Dolmabahçe Sarayı'nda düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatına (İİT) Üye/Gözlemci Devletlerin Anayasa ve Yüksek Mahkemeleri Birinci Yargı Konferansı'nın açılışında, Ankara'daki yüksek hızlı tren kazasında hayatını kaybedenlere rahmet ve yaralılara acil şifa diledi. Arslan, makamında uğradığı silahlı saldırı sonucu şehit olan Rize Emniyet Müdürü Altuğ Verdi'ye de rahmet dileyip yaralı polislere de şifa dileğinde bulundu.

Konferansın düzenlendiği Muayede Salonu'nun tarih boyunca önemli olaylara tanıklık ettiğine değinen Aslan, bunlardan en önemlilerinden birinin, anayasacılık ve parlamento tarihinin dönüm noktalarından biri olan, 20 Mart 1877'deki Osmanlı Meclis-i Mebusan'ının açılış töreni olduğunu dile getirdi. Arslan, o törende Sultan II. Abdülhamid'in açılıştaki konuşmasına işaret ederek, geçmişten ders ve ibret alınması gerektiğini vurguladı.

Fanatizmin pençesinde kutsal adına bugün hala cinayetler işlenmeye devam ettiğini dile getiren Arslan, şunları söyledi:

"İstismar edilen kutsallar ve istismarcılar değişebilmekte ancak bağnazlığın beslendiği kaynak aynı kalmaktadır. Biz ve öteki ayrımının sürekli yeniden üretilmesi, 'öteki' olanın birlikte yaşanılacak değil, yok edilecek bir varlık olarak görülmesi, kutsal adına yapılan kötülüklerin anası olmaya devam etmektedir. 'Öteki' ile sağlıklı bir ilişkinin kurulmasının önündeki en önemli engelin bağnazlık olduğu, bunun da bugün özellikle Batı'da yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobi olarak ortaya çıktığı bilinmektedir. Hızla yayılan bu virüs, farklılıkların bir arada yaşaması için gerekli ortamı her geçen gün daha fazla zehirlemektedir. Daha vahimi, insan hakları bakımından veba mesabesinde öldürücü olan bu hastalığı tedavi etmesi beklenenlerin tavrı da ne yazık ki hayal kırıklığına yol açabilmektedir. Batıda özellikle yüksek mahkemelerin yabancı düşmanlığını ve İslamofobiyi besleyecek yönde kararlar vermesi gerçekten endişe vericidir. Müslümanlara yönelik seyahat yasağını onaylayan, üniversitelerde uygulanan başörtüsü yasağını haklılaştıran, çalışanların başörtüsünden dolayı işten çıkarılmasını ayrımcılık olarak görmeyen ulusal ve uluslararası düzeydeki mahkeme kararları, İslamofobik politikaları tahkim etmiştir."

Reklam
Reklam

Arslan, İslam coğrafyasına bakıldığında çok iyi bir manzara görülmediğini belirterek, "Kıyıya vuran çocuk cesetleri, açlıktan ölen çocukların bir deri bir kemik hali, bombalanmış bir kasabada yakınlarını yitirmiş ve eli yüzü kan içinde kalmış bir çocuğun korkudan donmuş bakışları, vicdanlarımızı kanatmaya devam ediyor. Bu görüntüler, 'kalbi sökülmüş bir çağ'da insanlığın suçüstü halidir. Adı 'barış' anlamına gelen ve peygamberinin sıfatı 'emin' olan bir dinin mensuplarının, birkaç istisna dışında yaşanan cinayetler, katliamlar ve haksızlıklar karşısında kuzuların sessizliğine bürünmesi gerçekten ibret vericidir." diye konuştu.

İslam ülkelerinin, adalet, hukukun üstünlüğü, demokrasi, temel hak ve özgürlükler gibi alanlarda da iç açıcı bir durumda olmadığını vurgulayan Arslan, "Bu noktada belirtmek gerekir ki öz eleştiri yapmalı, hukukun üstünlüğü ve temel haklar gibi değerlerin korunması konusunda çok da parlak durumda olmadığımızı belirtmeliyiz." dedi.

Arslan, öz eleştiriyi en iyi yapanlardan birinin Aliya İzzetbegoviç olduğunu dile getirerek, İzzetbegoviç'in İslam Konferansı Teşkilatının 1997'de Tahran'da düzenlenen toplantısındaki "Çok açık konuştuğum için beni bağışlayın. Güzel yalanların yardımı olmaz, ama acı gerçekler bir ilaç olabilir. İslam en iyisi, ama biz en iyisi değiliz." sözlerinin 20 yıl sonra bile geçerli olmasının üzüntü verici olduğunu ifade etti.

Reklam
Reklam

- "Anayasallık denetimi yapan yüksek mahkemelerin varlık nedeni, temel hak ve özgürlükleri güvenceye almaktır"

Adaletin günümüzdeki en önemli yansımasının, ete kemiğe bürünmüş halinin bireylerin temel hak ve özgürlükleri olduğunu belirten Arslan, bu hak ve özgürlüklerin, insanca yaşam için vazgeçilmez ve devredilmez gerekli kazanımlar olduğunu söyledi.

Arslan, adaletin sağlanması ve temel hakların korunması noktasında en büyük sorumluluğun mahkemelere düştüğüne dikkati çekerek, "Bilhassa anayasallık denetimi yapan yüksek mahkemelerin varlık nedeni, hukukun üstünlüğünü sağlamak suretiyle temel hak ve özgürlükleri güvenceye almaktır." dedi.

İslam ülkelerindeki yüksek mahkemelerin kendilerinden beklenen rolü hakkıyla yerine getirebilmesi için 3 konunun önemli olduğuna işaret eden Arslan, şöyle devam etti:

"Birincisi, hukukun üstünlüğü, temel haklar ve hürriyetler, bize yabancı olan, dışarıdan tevarüs ettiğimiz değerler değildir. Bunlar, adları ve zamanla aldıkları şekiller ne olursa olsun adalet esaslı medeniyet ve kültür, dünyamızın öz değerleridir. Örneğin Kur'an-ı Kerim'de 'Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için (doğru) şahitlik eden kimseler olun, hislerinize uyup, adaletten sapmayın' şeklindeki ayet bile tek başına, adalet eksenli bir anlayışı ortaya koymak bakımından yeterlidir. Elbette kavramlar ve kurumlar tarihsel süreçte ve farklı coğrafyalarda farklı biçimler kazanır. Ancak adalet, hukuk devleti, temel hak ve özgürlükler, çoğulculuk, hoşgörü gibi evrensel değerler, bugün geldiğimiz noktada Doğu'nun ve Batı'nın ortak mirasıdır. Bu değerleri koruyan insan-odaklı bir hukuk kültürünü ve pratiğini geliştirerek gelecek nesillere aktarmak hepimizin, özellikle de yüksek mahkemelerin müşterek sorumluluğudur.

Reklam
Reklam

İkinci olarak, kuvvetler ayrılığı ilkesi hukukun üstünlüğü ile temel hak ve hürriyetlerin korunması için son derece önemlidir. Türk Anayasa Mahkemesinin kararlarında da vurgulandığı üzere yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin farklı ellerde olması anlamında kuvvetler ayrılığı, temel hak ve özgürlüklerin en önemli teminatlarından biridir. Ancak belirtmek gerekir ki kuvvetler ayrılığı, kuvvetler çatışması da değildir. Aslında hayatın birçok alanında geçerli olan 'düello mu düet mi?' ikilemi burada da geçerlidir. Millet adına devlet yetkisi kullanan organların, milletin hak ve hukukunu birlikte korumaları için düelloya değil, düete ihtiyaçları vardır. Nitekim Anayasamız, kuvvetler ayrımının yasama, yürütme ve yargı organları arasında üstünlük sıralaması anlama gelmediğini, bu organlar arasında medeni bir iş bölümü ve iş birliğinden ibaret olduğunu belirtmektedir. Üçüncü ve son olarak, yargının hukukun üstünlüğü ve temel hakları korumak için bağımsız ve tarafsız olması gerekir. Aksi takdirde yargının, yasama ve yürütme tasarruflarını hukuka uygunluk bakımından denetlemesi, bireysel hak ve özgürlükleri koruması imkansız hale gelir."

Reklam
Reklam

Zühtü Arslan, aklı ve vicdanı hür olmayanların, omuzlarının üzerinde başkasının kafasını taşıyanların, dini de istismar ederek Türkiye'ye büyük zararlar verdiğinin görüldüğünü belirterek, İslam coğrafyasının bu yaşananlardan ders çıkarması, bağımsız ve tarafsız yargıyı temin etmenin hayati derecede önemli olduğunu kavraması, gerekliliğin de ötesinde zorunluluk arz ettiğini vurguladı.

- "Sorunlara kalıcı çözümler bulmak, taşıdığımız ağır sorumluluğun gereğidir"

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, konferansın amacının mahkemeler arasında bilgi ve tecrübe paylaşımını sağlamak, hukukun üstünlüğü ve temel hakların korunması noktasında iyi uygulama örneklerini değerlendirmek olduğunu dile getirerek, ilk olan bu konferansın kalıcı bir platformun oluşturulmasına da öncü olmasını temenni etti.

Yüksek mahkemeler arasında kurulacak bir yargı forumunun, ortak hukuki sorunların tartışılması, mahkemelerin işleyişine dair konuların ele alınması, fikir alışverişi ve tecrübelerin paylaşılması için çok önemli bir fırsat sağlayacağına işaret eden Arslan, "Esasen yüksek mahkemeler olarak, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanında karşılaştığımız sorunlara kalıcı çözümler bulmak, bu konuda taşıdığımız ağır sorumluluğun da bir gereğidir." dedi.

Reklam
Reklam