İlber Ortaylı: O ruhu borçlu olduğumuz bir adam var

Tarihçi, akademisyen, yazar Prof. Dr. İlber Ortaylı, Türkiye'nin, bir şeyler yapan, ortalığı karıştıran, sağa sola giden, kimsenin keyif için bile gezmeye cüret edemeyeceği, cesaret gösteremeyeceği, Sibirya'nın steplerini aşıp iş arayan, iş yaratan insanlar ülkesi haline geldiğini belirterek, "Bütün bunlarda bir ruh var ve o ruhu borçlu olduğumuz bir adam (Atatürk) var." dedi.

İlber Ortaylı'nın, Mustafa Kemal Atatürk'ü, kişisel özellikleri ve bilinmeyenleriyle ele aldığı ilk biyografi kitabı "Gazi Mustafa Kemal Atatürk"ün tanıtımı, Pera Palas Hotel'de yapıldı.

"Çok önemli bir adam" diye nitelendirdiği Atatürk'ün, Türkiye'ye bir dönem yaşattığını dile getiren Prof. Dr. Ortaylı, "O renk bugün yok. Fakat fazla da karamsarlığa lüzum yok. Türkiye çok değişti. Çok başka bir yerlere gitti. Eksik yönleri ve daha ileri yönleri var o devre göre." diye konuştu.

Reklam
Reklam

Başka yere bakmayı bilen, başka özlemleri olan, değişmek isteyen toplumlar içinde en başarılı olanların Türk kavmi olduğunu anlatan Ortaylı, "Batı'ya baktığınız zaman, bize göre tembel insanlar var. Çalışmıyorlar. Bize böyle deme zevkini veriyorlar. Sanayilerini geliştiremiyorlar. Orada böyle bir şey var. Onun için bu hızı ve böyle bir atmosferi korumak zorundayız." ifadelerini kullandı.

İlber Ortaylı, cumhuriyetin, Mustafa Kemal Atatürk, kanun, nizam ve hukuk anlamına geldiğini vurgulayarak, Türkiye'deki hukuk sistemine anlam veren reformun babasının Atatürk olduğunu söyledi. Bunu birçok kimsenin yeterince takdir edemediğini dile getiren Ortaylı, bu nedenle ya karamsarlık içinde olunduğunu ya da yanlış şeylere imza atıldığını kaydetti.

"TÜRKİYE ESKİ MEDENİYETİNİ DE BİR YANDAN KORUMUŞTUR"

Türkiye'nin hem Hristiyan ve Müslüman dünyaya ait olmayan bir hukuk sistemine girdiğini hem de tarihi müesseseler kurduğunu anlatan Ortaylı, şöyle devam etti:

"Türkiye eski medeniyetini de bir yandan korumuştur. Ona da dikkat ediyor. Bu tip bir tarih şuurunu da buraya Kemalizm getirdi. Ondan evvel yok. Bakınız Osmanlı'nın son devirlerine. 16. ve 17. yüzyıllar bugünkü kadar çok tetkik edilmemiştir. Bu en önemli tarafıdır. Hiçbir zaman bu toprağın arkeolojik zenginliklerine, tarihine, o devirdeki kadar ve onun yarattığı yeni nesiller kadar dikkat edilmemiştir. Bu çok dikkati çekicidir. Bugün Türkiye'nin modern bir tıp ve mühendis ordusu var. Aslında oldukça modern bir ordusu var, her yerde görünmeyen bir şekilde. Türkiye'nin managerial (yönetim) bir sınıfı var. Türkiye bir şeyler yapan, ortalığı karıştıran, sağa sola giden, kimsenin keyif için bile gezmeye cüret edemeyeceği, cesaret gösteremeyeceği, Sibirya'nın steplerini aşıp iş arayan, iş yaratan insanlar ülkesi haline gelmiştir. Bütün bunlarda bir ruh var ve o ruhu borçlu olduğumuz bir adam (Atatürk) var."

Reklam
Reklam

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Atatürk'ü yazmanın kendisi için bir vazife olduğunu ve bu kitabı yazmak için 70 yaşına kadar beklediğini belirterek, hayatı boyunca Atatürk ile ilgili çok az yazdığını aktardı.

Bugüne kadar biriktirdiği notları olduğunu vurgulayan yazar Ortaylı, şu bilgileri verdi:

"El yazısıyla yazıyorum. Yazıp da unuttuğum notlarım vardı. Yavaş yavaş bir araya getirdim. Bu yaştan sonra da daha fazla beklemek niyetinde değilim. Bu kitabı yaptım. Çünkü inanıyorum ki Atatürk için yazmak, her Türk aydınının görevi. Nasıl yazarlar, ne yaparlar, bilmiyorum. Tercih edilecek şey daha samimi, bilimsel olarak kaleme almaları. Hiç şüphesiz ki Atatürk'le ilgili bir çevreyi tanıdım. Başta Afet Hanım benim hocamdı. Çok değişik bir insandı. Türk Tarih Kurumu'nda Atatürk devrini yaşayan insanlar çoktu. Posta trenleriyle gezerdim. Kaçak bir çocuktum. Dolayısıyla her iki savaşta da Atatürk'ün ordusunda bulunan erleri, çavuşları tanıdım. O zaman onların henüz hafızaları yerindeydi. Yurt dışında bulunan diplomatları tanıdım. O dönemin bilginlerini tanıdım. Türk Dil Kurumu'nun çok önemli uzmanları vardı, Abdülkadir İnan gibi. Onlarla konuşmam oldu. Bu tip notlar çoktu. Bende Atatürk devri diye bir imaj uyandı. Ankara'da yaşamak da yardımcı oldu. İnanıyorum ki şimdi başkent Ankara, onun yarattığı, ondan sonra da sıradan bir şehir haline gelen bir yerdir. Yani demek ki fakir bir cumhuriyetin bozkır ortasındaki payitahtında bile bir renk, kendine göre bir hava olabiliyor."

Reklam
Reklam

İlber Ortaylı, o dönemin Ankara'sındaki havanın bambaşka olduğuna işaret ettiği konuşmasında, Berlin hariç çok az başkentte, Alman mimar Bruno Taut'un eserlerine denk gelinebileceğini kaydederek, şunları aktardı:

"(Ankara'da) İki önemli binası var. Birinde liseyi okudum. Birinde yüksek tahsil yaptım. Her ikisi de şahane yapı. Berlin'deki 200'ü aşkın binanın içinde bu kadar manalısını görmedim. Demek ki o da ömrünün sonundaki olgunluğunu orada yaşamış. Bir yerin havası her yere geçiyor. Huyu öyle olduğu için burayla itişip gitmesine rağmen Paul Wittek'in bile o dönemi unutamadığını gördüm. 1930'ların Ankara'sı birçok insanın unutamadığı yerdi, eğer gelmişlerse. Bu bir hava meselesidir. Mesela Wilhelm Kempff gelip burada konserler verirdi. Hatta bir keresinde konseri berbat oldu ama o yine gelmeye devam etti resital vererek."

D&R'ın ev sahipliğinde gerçekleşen etkinliğe, D&R Genel Müdürü Cem Eriç'in yanı sıra aralarında caz sanatçısı İlham Gencer, müzisyen Suat Suna, oyuncu Şevket Çapkınoğlu'nun da bulunduğu çok sayıda isim katıldı.

Reklam
Reklam

Ortaylı, kitaplarını imzaladığı etkinliğin ardından kutlama için getirilen pastayı, bir çocuk hayranıyla birlikte kesti.

(AA)