İlişkilerimizde ortaya çıkan kişisel dürtülerin, düşünce ve davranış kalıplarımız üzerindeki etkisi bağlanma stilimizi oluşturuyor. Erken çocukluk döneminde aile ve bakımveren kişilerle kurduğumuz ilişki, yetişkinlik döneminde sosyal yaşamdaki ilişki tarzımızın temelini oluşturuyor. Psikoloji Bölümü’nden Klinik Psikolog Sinem Özdener, “Her birey, gelişim döneminde çevresel faktörlerin etkisi altında farklı yaşam tecrübeleri edinir. Bu tecrübelerin yanı sıra, ailemiz veya bakımveren kişinin bize yönelik davranışlarını ve özelliklerini içselleştirmemiz, bağlanma stilimizin gelişiminde etkili olur” açıklamasında bulundu.
Bağlanma stilinin temelleri yaşamın erken dönemlerinde atılsa da bu durum daha sonra değiştirilebiliyor. Kişinin öz farkındalığının güçlendirilmesi ve sorunlarının ne olduğunun bulunmasıyla birlikte çeşitli çözümler üretilebiliyor.
“Sürecin ilk adımı, güvensiz bağlanmanın nasıl geliştiği ve önemli ilişkilerimizde düşünce ve davranışlarımızı nasıl etkilediğini öğrenerek atılabilir” diyen Klinik Psk. Sinem Özdener, şöyle konuştu:
“John Bowlby’nin bağlanma teorisine göre; insanların evrimsel olarak sağlam ilişkiler geliştirmesi ve bu ilişkilerin sürdürülebilmesi, üreme ve hayatta kalmak için büyük önem teşkil ediyor. İnsanın temas, sevgi, destek ve rahatlık arama arzusu doğuştan gelen bir ait olma ihtiyacının göstergesidir. Bu gösterge, bireylerin ilişkilerindeki davranışlarının ve eylemlerinin arkasındaki dürtülerden biridir. Ait olma ihtiyacımıza rağmen, romantik ilişkiler veya sosyal ilişkiler istediğimiz kadar sorunsuz gitmeyebilir. Kişilerin arasındaki sorunların çoğunun kökeni bağlanma stilimiz ile ilgili sorunlara dayanabilir.”
Klinik Psikolog Sinem Özdener, güvenli ve güvensiz bağlanma stillerini şöyle sıraladı:
“Kaygılı bağlanma stili: Kaygılı bağlanma stili geliştiren kişiler kendilerine karşı olumsuz, ancak ilişkideki diğer kişiye ilişkin olumlu bir bakış açısına sahip olma eğilimindelerdir. Kendini değersiz hissetme, verilen ilgiyi hak etmediğine veya karşı tarafın onu sevdiğine inanmakta güçlük çekmeye yönelik düşünceler bu bağlanma stilinde sık rastlanır. Bu durum, kişiyi partnerinin onu terk edeceği ve partneri olmadan yaşama düşüncesine iter, dolayısıyla kaygı duygusu yüksek düzeyde yaşanır. Bu sebeple ilişkilerinde güven arayışı çok güçlüdür. Kişi, bu duyguların çaresini partnerinin ona göstereceği bir ilgi veya tepkide arar. Kaygılı bağlanma stili geliştiren bir kişi çoğu zaman ilgi eksikliği hissettiğinden çok talepkar gözükebilir.”
“Kaçıngan bağlanma stili: Kaçıngan bağlanma stiline sahip kişiler, kaygılı bağlanma stiline sahip kişilerin tersine kendilerine karşı olumlu, başkalarına karşı ise olumsuz bir bakış açısına sahip olma eğilimindedirler. Sonuç olarak, özellikle duygusal düzeyde, yüksek bir bağımsızlık ve kendi kendine yeterlilik duygusunu geliştirmeye yatkınlardır. Başkalarına bağımlı olmayı ve başkalarının da onlara bağımlı olmasını tercih etmezler, kendi kendini tamamladıklarını hissederler ve çoğunlukla başkalarında destek ve onay aramazlar. Başkasına bağımlı olabilme veya başkasının ona bağımlı olabilmesi fikri kişiyi duygusal yakınlıktan kaçınmaya iter. Bu sebeple kişi duygularını bastırma ve gizleme eğilimindedir.”
“Karmaşık bağlanma stili: Karmaşık bağlanma stiline sahip kişiler hem kaygılı hem de kaçıngan bağlanma stilinin özelliklerini gösterme eğilimindedirler. Bu da kişinin dışarıdan tutarsız olarak gözüken davranışlar göstermesine yol açar. Kişi, hem bir ilişki içerisinde olmayı arzular hem de bu düşünceye yönelik bir korku geliştirir. Bu tutarsızlık kişinin kendi duygularını tanımlamasını zorlaştırır. Aynı zamanda kişi kendi duygularını koruma amaçlı duygusal ilişkiden kaçmaya meyillidir.”
Güvenli bağlanma hakkında da konuşan Özdener son olarak şunları söyledi:
“Güvensiz bağlanma kişinin sürdürebilir, sağlıklı ilişkiler kurmasının önündeki engelleri tanımlarken güvenli bağlanma stili bunun tam tersi özellikler gösterir. Güvenli bağlanma stiline sahip bir kişi güvenip güvenilmesi konusunda bir kaygı duymaz ve duygularını rahatça ifade edebilir, bu kişiler kendilerine ve başkalarına karşı olumlu bir bakış açısı geliştirirler.” (İHA)