Türkiye'deki gelişmeler basının gündeminde geniş yer almaya devam ediyor. Financial Times, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından 58. Hükümeti kurmakla görevlendirilen Abdullah Gül'ü okurlarına tanıtıyor, Erdoğan'ın Avrupa turunu değerlendiriyor. Guardian ve Times gazetelerinde işlenen konular arasında Türkiye'nin Avrupa'daki rolü de bulunuyor.
FINANCIAL TIMES, GÜL'Ü TANITTI
Financial Times, Avrupa haberleri sayfasının neredeyse tamamını Türkiye'ye dair haberlere ayırıyor. "Gül, Türkiye Başbakanı olarak dizginleri ele alıyor" manşeti ile verilen haberde, gazete Abdullah Gül'ü okurlarına şu ifadelerle tanıtıyor:
"Bu görev için mali piyasaların favorisi olan Abdullah Gül ekonomi eğitimi almış, dış politka konusunda deneyimli; sofistike bir isim. 1991'de parlamentoya girmeden önce İngiltere'de ekonomi doktorası yapan Gül merkezi Cidde'deki İslam Kalkınma Bankası'nda çalıştı. Partinin ekonomi ve uluslararası ilişkiler konusundaki politikasının başlıca mimarlarından olan 52 yaşındaki Gül, Erdoğan'ın boşluğunu dolduracak bir tıkaçtan çok daha fazlası olarak görülüyor."
Financial Times, "Liderlik sıfatı yok ama tüm liderlik özelliklerini sergiliyor" dediği Tayyip Erdoğan'ın ise Türkiye'nin üyelik müzakereleri için tarih almasının sağlama amacıyla AB turuna çıktığını kaydediyor. Gazete, Erdoğan'ın üniversitelerdeki türban yasağı konusunda yetkili olan YÖK'ü yeniden yapılandırma kararını da "Siyasi olarak hassas alanlara giriyor" diye tasvir ediyor. Bunun hemen altında yer alan haber ise Erdoğan'ın Atina ziyareti hakkında. "Erdoğan 10 yılı aşkın süredir Yunanistan'a davet edilen ilk Türk lider. Yunan Başbakanı Kostas Simitis ise Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi almasını destekleyen az sayıda Avrupalı liderlerden biri. Ancak Kıbrıs konusunda taviz koparması için içeriden baskı gören Simitis, 'Türkiye bir jest yapmalı' diyor.
Financial Times, Erdoğan'ın Türkiye ve Kıbrıs'ın Birliğe aynı zamanda üye olması yolundaki açıklamasının da ilgiyle izlendiğine dikkat çekiyor. Gazete Erdoğan böylesi bir talepte ciddiyse bunun Kopenhag'da Türkiye'ye müzakere tarihi verilmesi karşılığında Kıbrıs'ın üyeliğnin önünün açılması biçimindeki "büyük pazarlık" ihtimalini ortadan kaldıracağını öne sürüyor.
GUARDIAN'DA TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ
Guardian'ın yorum sayfasında da Türkiye AB ilişkilerine ayrılmış bir bölüm dikkat çekiyor. Ian Black genişleme sürecinin eşiğindeki Avrupa Birliği'nin müstakbel sınır komşusu Rusya ile ilişkilerini düzeltmesinin önemini vurguladıktan sonra şöyle devam ediyor:
"Stratejik ilişkilerden söz etmişken dua edelim de yeni Türk Hükümeti Valery Giscard-Destaing'in dikkatli bir zamanlamayla patlayan bombasına fazla tepki göstermesin. Destaing, Kopenhag zirvesinde Türkiye'ye üstü kapalı bir müzakere tarihi verilmesine haftalar kalmışken yaptığı bu açıklamada Türkiye'nin asla AB'ye üye olmaması gerektiğini duyurmuştu."
"Sık sık Papa'ya danışmakla meşgul olan Giscard Destaing, Birliğin bir Hıristiyan kulübü olduğunu söylemedi ama sözleri bu anlama geliyordu" ifadelerini kullanan Guardian yazarı, oysa Avrupa'nın savunma ve Kıbrıs konularında Türkiye'nin yardımına "Fena halde ihtiyacı var" diyor.
"Ankara, AB'nin NATO imkanlarından faydalanmasını bloke ettiği sürece, Avrupa'nın Makedonya'da amaçlanana benzer sınırlı barış gücü operasyonlarını bile yürütmesi mümkün olmayacaktır. NATO Prag zirvesinde küresel bir anti-terör ittifakı olma dönüşümünü gerçekleştirmeye çalışırken AB de sonunda dünya sahnesinde değilse bile kendi arka bahçesinde mütevazı bir oyuncu olma yolunda çaba gösterse fena olmaz."
Prag'da yapılacak NATO zirvesi de derinlemesine irdeleniyor. Financial Times'ın yorum sayfasında Charles Kupchan'ın kaleminden çıkan yazıda "Atlantik İttifakı'nın son günleri: Yeni üyeler ittifaka girdiğinde NATO'nun titrek ışıkları sönüyor olacak ve Avrupa güvenliğinin sorumluluğu Avrupa'ya kalacak" deniyor.
Times, "NATO daha fazla para harcayıp daha az hayalperest olmalı" derken Letonya, Litvanya, Bulgaristan, Romanya gibi eski Doğu Bloku'ndan ülkelerin katılmıyla üyelerin yetenekleri arasındaki farklılıkların iyice su yüzüne çıkacağına dikkat çekiyor. NATO - AB arasında etkin işbirliğinin önemine dikkat çekilen başyazıda AB acil müdahale gücü planlarının nasıl Türkiye'de kilitlendiği de anlatılıyor.
"AB üyesi olma girişimleri tekrar tekrar sonuçsuz kalan Türkiye, AB gücünün NATO imkanlarını kullanmasını engelliyor. Bu açmaz AB, Türkiye'ye müzakere tarihi verme bilgeliğini gösterirse aşılabilecekken, ABD de bir yandan 21 bin kişilik bir başka acil müdahale gücü kurulması yolunda ikinci bir planı destekliyor."
Times'ta dikkat çeken bir haber de AB Dışişleri Bakanlarının genişleme tarihi olarak 1 Mayıs 2004'ü belirlemesi beklendiği yolunda. Bu tarihin birliğe 2004 başında katılmayı uman Malta ve Kıbrıs'ı hayal kırıklığına uğratacağı yorumu yapılıyor.
IRAK'IN İSRAİL'İ VURMA ENDİŞESİ
Independent, Irak'ın, Amerikan saldırısı halinde İsrail'i vuracağına dair şu ana kadarki en net açıklamayı Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz'in ağzından yaptığını aktarıyor. Gazetenin yorum sayfasında ise silah denetçilerinin Irak'a dönüşü daha yolun başı olarak niteleniyor.
Independent, "Bundan 6 ay önce, Kasım geldiğinde savaş çıkması denetimlerin yeniden başlamasından daha yüksek bir ihtimal olarak görülüyordu" diye yazmış. Ancak gazete yakalanan bu fırsatı her 2 tarafın da çok iyi kullanması gerektiğinin altını çiziyor. "Irak'ın yükümlülüklerini yerine getirmesini ancak BM de böyle davranırsa bekleyebiliriz" ifadesine yer veriyor.
Gazetelerin dikkat çektiği bir diğer nokta denetçilerin kullanacakları yeni araç gereçler. Guardian kısa adı "Hanaa" olan yeni bir aracın kimyasal silahlar konusunda günler ya da haftalar süren analizleri birkaç saatte yapabileceğini; "Ranger" ve "Alex" adlı cihazların ise nükleer silahları aramada kolaylık sağlayacağını anlatıyor.
Daily Telegraph'ın Savunma Editörü John Keegan, "Neredeyse kış geldi ama savaş ihtimali bahardakinden daha yakın görünmüyor" diyor. Baba George Bush'un Körfez Savaşı öncesi hazırlıkları ile şu anki durum ile karşılaştıran Keegan'ın yazısı şöyle:
"Bush'un babası diplomatik süreci tamamladığında Çöl Fırtınası Operasyonunu yürütmek için gereken gücün önemli bir bölümü konuşlandırılmıştı. Oğlu ise şu ana dek gereken, en azından sevki zaman gerektiren güçleri, neredeyse hiç konuşlandırmadı. Türkiye, Körfez ülkeleri, Kuveyt, ve Suudi Arabistan'daki hava üsleriyle uçak gemilerinde yüzlerce uçak, Arap denizinde savaş gemileri, Afganistan'da binlerce donanma askeri ve bir hava tugayı var. Ama bunlar Saddam'ı yenilgiye uğratmak için yeterli değil. Askerler kışlalarından bir an önce çıkmazsa gelecek yılın ilk yarısında bir operasyon düzenlemek imkansız hale gelebilir. Bunun için önümüzdeki haftalar kritik."
EL KADİDE'NİN LONDRA METROSU'NA GAZ SALDIRISI
El Kaide'nin Londra metrosuna zehirli gaz saldırısı düzenlemeyi düşündüğü yolundaki spekülasyonlar neredeyse tüm İngiliz gazetelerinde yer alıyor. Daily Mirror, "azami can kaybı" biçminde manşet atsa da genel eğilim daha soğukkanlı. Daily Telegraph, "Terör saldırısı planlamakla suçlanan 3 zanlı mahkeme önüne çıkıyor ancak metroya saldırı iddiaları yalanlandı" diyor. Yetkililerin metro gibi hedeflere yönelik somut bir tehdit olmadığını kaydettiği belirtiliyor.
Bu durum Times'ı kimyasal gazların olası etkilerini uzun uzun anlatmaktan alıkoymuyor. Gazetede yer alan bir başka haberde de son 10 günde Londra'nın bir saldırıya hedef olabileceği yolundaki iddiaların yoğunlaştığına dikkat çekiliyor. Heathrow Havalimanı, metro, tren hatları, bomba yüklü bir aracı taşıyan bir feribot, futbol statları ya da Londra'nın simgesi olmuş binalar adı geçen olası hedefler olarak sıralanıyor.