Patlamaları, savaşları, prenses ve bilge uzaylıları çok seven Holywood için çok farklı olan bu senaryo, hala en iyi sert bilimkurgu filmlerinden biri sayılır. Sert bilimkurgu (hard sci-fi), mümkün olduğunca bilimsel kaidelerden ayrılmadan yazılan roman veya senaryolara denen, örneğine az rastlanan bir bilimkurgu alt türüdür.
Filmde dünya dışı zeki varlıkların (yazının devamında uzaylı olarak bahsedilecek) bizimle haberleşmesi televizyon dalgaları ile yapılıyordu. Televizyon dalgaları, daha doğrusu radyo dalgaları, dalga boyu yüksek dalgalardır. Filmde, öncelikle, radyo dalgaları uzun mesafeleri aşıp uzaylılara ulaşıyor; sonra, uzaylılar da aynı dalgaların içine teknolojik bir aracın yapım planını yerleştirip sinyal olarak bize geri gönderiyordu.
Bugüne kadar evreni hep elektromanyetik spektrumla (tayfla) algıladık. İlk insanlar doğayı görünür spektrumdaki dalgalar (görünür ışık) sayesinde tanıyabildi. Modern insan da doğanın gözle görülemez kısmını kısa dalgalar sayesinde, uzak yıldızları ise kızılötesi dalgalar kullanarak tanımaya devam ediyor. Yarasalar ses dalgalarını kullanarak yönlerini bulurken, sürüngenler de bizim göremediğimiz renkleri görerek yönlerini belirleyebiliyor. Haberleşmek için ise radyo dalgalarını kullanıyoruz.
Ve 2016 yılının başlarında bilim dünyası, Amerika’daki LIGO deneyinin başarılı olduğu haberi ile yankılandı. LIGO, Einstein’ın Genel Görecelilik Teorisini doğrulayacak şekilde kütle çekim dalgalarını tespit ettiğini duyurdu. Teoriyi doğrulamasının yanı sıra bu inanılmaz gelişme, bir takım olasılıkları da beraberinde getirmesi bakımından çığır açacak nitelikte.
Carl Sagan’dan özür dileyerek belirtmek isterim ki, uzaylı olsaydım sadece radyo dalgalarını değil, kütleçekim dalgalarını da algılayabilen sofistike bir medeniyetle haberleşmek isterdim. Medeniyetimizi, Dünya adlı bu gezegeni, daha sofistike hale getirmek için ömrü boyunca çaba sarfetmiş Carl Sagan da bana katılacaktır, eminim. Kütle çekim dalgalarını algılayabilen bir medeniyet ileri bir medeniyettir. Kütle çekim dalgalarını tespit edebilmemiz henüz bize pratik bir katkı sağlamasa da, elimizi kuvvetlendirerek insanlığı bir seviye daha ileri götürecektir.
Karıncaları izleyebiliriz. Onların yaşayışlarını inceleyebiliriz. Onları incitmemeye, rahatsız etmemeye çalışırız. Çalışkan içgüdülerini takdir ederiz. Ancak, karıncaların bizi anlamayacağını düşündüğümüzden hiç bir zaman oturup onlarla iletişim kurmaya çalışmayız. Çünkü aynı malzemeden mamül dahi olsak, karıncalar bizim için yeterince sofistike değildir. Osmanlı İstanbul’u fethettiği zaman İstanbul’daki karıncaların bundan haberi var mıydı? Benzer şekilde, ya uzaylılar için bizler de birer karıncaysak?
Daha detaylı bir anlatım için Evrim Ağacı wesitesine davetlisiniz.