Kadın sünnetinin diğer adı kadın genital mutilasyondur. Tıbbi olmayan, genellikle dinsel nedenlerle kadın genital organının çıkartılması veya kısmen dikilmesidir. Çoğunlukla din adamları veya berberler tarafından uygulanan işlemler, kadınlar üzerinde ciddi sağlık sorunlarına neden olmaktadır. Öyle ki, kullanılan ilkel yöntemler yüzünden vakaların birçoğu ölümle sonuçlanmaktadır.
Kadın sünneti dünyanın geri kalmış bölgelerinde tüm dehşetiyle uygulanmaya devam ediyor. 27 Afrika ülkesinin yanı sıra Endonezya, Irak, Mısır, Sudan ve Yemen gibi ülkelerde hala görülüyor. Hatta Mısır’da bu işlemin tıbbi personel tarafından, devlet kontrolünde yapıldığı biliniyor.
Müslüman topluluklar, Afrika Yahudileri ve Afrika’daki bazı kabilelerde görülen bu uygulama, bilinen herhangi bir dinsel metinde yer almıyor. Buna rağmen, ailelerin yaşadığı toplumdan dışlanma korkusu yüzünden her yıl milyonlarca kız çocuğu bu istismara maruz kalıyor.
Değişik dinlere ve kültürlere ev sahipliği yapan Hindistan’da da durum biraz karışık. Ülkedeki azınlık gruplarından olan İsmailîlik mezhebi kadın sünnetini gizlice uygulama konusunda ısrarcı. Bu mezhebin sünnet faaliyetleri yaklaşık 800 bin kadını etkiliyor. Bazı kurbanlar kaçacak kadar şanslı olsa da, birçoğu bu acı olayı kader olarak benimsemek zorunda kalıyor.
Ülkede kadın sünnetine karşı verilen mücadelenin liderliğini Bohra kadınları üstlenmiş durumda. 2015 yılında kurulan sivil toplum örgütü Sahiyo, Bohra kadınlarına bu mücadelede destek veriyor. Ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan Hindistanlı kadınların tek isteği ülkedeki bu uygulamanın bir an önce resmi olarak yasa dışı ilan edilmesi.
Gambia’da yaşarken çocuk sünnetine maruz kalan Aisha, 6 yaşında kardeşiyle oyun oynarken köyün ileri gelen yaşlı kadınları tarafından nasıl sünnet edildiğini anlatıyor. Bir odaya alındıktan sonra gözleri ve elleri bağlanan kızlar bir çeşit ayin eşliğinde sünnet edilmiş. Daha sonra, kendisi gibi sünnet edilmiş kızların yanına alınan Aisha, 3 ay boyunca vajinasına yapraklarla ilkel bir pansuman yapıldığını anlatıyor. Her şey bittiğinde kendisini almaya gelen annesine “Bunu bana neden yaptılar?” diye sorduğunda annesinden “Biz buyuz, bunu yapmalarına izin vermeseydim, lekelenmiş bir insan olarak yaşamak zorunda kalırdın.” cevabını alıyor.
Aisha, kendisiyle birlikte sünnet edilen 3 kızın, ilerleyen yıllarda doğum yaparken aşırı kanamadan öldüğünü söylüyor. Ölümlerin tek kaynağı doğum değil. Sünneti takip eden dönemlerde meydana gelen enfeksiyonlarda da her yıl binlerce kadın ölüyor.
Sağ kurtulan kadınlardan birisi olan Yaam, küçük kardeşinin teyzesi tarafından nasıl sünnet edildiği annesine anlatmak isteğinde sert bir tepkiyle karşılaşmış. Kadın sünneti, uygulandığı toplumlarda en büyük tabulardan birisi. Bu uygulamaya maruz kalan kurbanlar, toplumun yaşlı üyeleri tarafından susmaya zorlanıyor. Sorgulama girişimleri çok büyük toplumsal baskılarla karşılaşıyor ve bu uygulama nesilden nesle aktarılmaya devam ediyor.
Bazı olaylar hakikaten "cahilliğin sınırı yok", dedirtiyor. Geçtiğimiz günlerde, ABD’nin Michigan şehrinde görev yapan Dr. Jumana Nagarwala aileleri tarafından kendisine getirilen iki kız çocuğuna merdiven altı bir klinikte sünnet yapmak suçundan tutuklandı. İddianameye göre 2005-2007 yılları arasında çeşitli kız çocuklarına sünnet yaptığı tespit edilen Dr. Nagarwala suçlamaları reddetse de, mağdur kızların verdiği detaylı ifade her şeyi anlatıyor. Kadın sünneti, ABD’de 1996 yılından beri yasak. Bütün çabalara rağmen, kadın sünneti kültürel kökenleri yüzünden uzun yıllar can sıkacak gibi duruyor.