İnsanoğlu: Eşref-i Mahlûkat mı? Gözü Dönmüş Bir Seri Katil mi?

İnsanoğlu -belki de kelimeleri kendisi anlamlandırdığı için- her zaman kendini, doğanın geri kalanından yani diğer canlı türlerinden üstün görmüştür ve bu nedenle doğaya ve diğer tüm canlılara hükmetme hakkını her zaman kendisinde bulmuştur.

Sapiens: Hayvanlardan tanrılara

Son zamanlarda seçkin kitapçılarda ve kitap sitelerinde çok satanlar listesine giren -ki “Allah De Gerisini Bırak” benzeri kitaplar ve Elif Şafak romanları arasında gerçekten şaşırtıcı bir durum- Yuval Noah Harari’nin “Sapiens: Hayvanlardan Tanrılara” isimli kitabı insan türünün tarihine kısaca bir göz atıyor ve kendi kibrimizi sorgulamamıza neden oluyor.

Kudüs Bilim Üniversitesi’nde, Beşeri Bilimler Fakültesi Tarih Bölümü’nde dünya tarihi dersleri veren Yuval Noah Harari, Homo-sapiens türünü “ekolojik seri katil” olarak tanımlıyor. Peki o kadar kötü müyüz? Gelin birlikte bakalım.

Reklam
Reklam

İnsan türünün mutlak yalnızlığı

Homo-sapiens, yani “zeki insan”, insan türlerinden yalnızca bir tanesi. Keşfedilen -bizim dışımızda- 6 farklı insan türü var ancak zeki insan dışında diğer türlerin hiçbirisi günümüzde yaşamıyor. Çok küçük oranlarda genlerini aktaranlar var ancak bu insan türlerinin yok oluşları bizim en büyük sırrımız.

Bugüne kadar bulunan diğer türler; Homo-neandertalensis (Neandertaller), Homo-erectus, Homo-solensis, Homo-floresiensis, Homo-denisova, Homo-ergaster ve Homo-rudolfensistir. Bu türlerin içerisinde Neandertaller olarak adlandırdığımız kuzenimiz herhalde kulağımıza en aşina gelendir.

Doğu Afrika’da evrimleşen Homo-sapiens türü -yani biz- diğer insan türlerinin yaşadığı ve evrimleştiği yerlere ulaştığımızda bu insan türlerinin yok olmasına sebep olduk. Doğu Asya’da 2,5 milyon yıl hayatta kalmayı başaran Homo-erectus, bizim bu bölgeye varmamızın üzerinden çok bir zaman geçmeden yok oldu. Neandertaller ise bize göre daha güçlü kas yapısına sahip olmasına rağmen, sapiens türünün etkili işbirliği yapabilme becerisine karşı koyamadı ve tarihin karanlık sayfalarına karıştı.

Reklam
Reklam

Bütün bu türleri birbirine evrilen türler olarak düşünebiliriz ancak bu büyük bir hata olur, bu türler tarihin belli bir döneminde -yaklaşık 2 milyon yıl önceden 10 bin yıl öncesine kadar- bir arada yaşayan türlerdi. Şu anda ise mutlak bir yalnızlık yaşıyoruz.

Ekolojik seri katil

Mağara duvarlarına çizilmiş büyük bir hayvanın etrafını çeviren mızraklı çöp adam tasvirlerini hepimiz tarih kitaplarında en az bir kere görmüşüzdür. Avcı - toplayıcılıkla yaşamını sürdüren atalarımızın diyetinde aslında zannedildiği gibi mamutlar, mastodonlar gibi devasa büyüklükteki hayvanlar çoğunlukla yer almıyordu, yani en azından başlarda yer almıyordu. Atalarımız, şimdiki gibi besin zincirinin en üstünde de yer almıyordu ve doğaya tam anlamıyla hükmetmiyordu. Bu özelliğimiz zaman içerisinde gelişti ancak köpekbalığı gibi kaplan gibi milyonlarca yıllık evrimin sonucunda bu noktaya gelmedik. Tarihin bir döneminde aniden bir sıçrama yaşadık. Peki bunu nasıl başardık? Öncelikle; biz her ortama uyum sağlayabilen bir türüz, Sibirya’nın en soğuk bölgelerinden, yıllık ortalama sıcaklığı 50 dereceyi bulan ekvatoral bölgelere kadar geniş bir yelpazemiz var ve ikinci en önemli özelliğimiz etkili bir şekilde birbirimize tamamen yabancı olsak da işbirliği yapabiliyoruz.

Reklam
Reklam

Adım attığı yere ölümü götüren tür: İnsan

Bu özellikler bizi sıradan hayvanlardan sıyırıp birden bire bir sıçrama sağlayarak besin zincirinin tepesine koydu. İnsanoğlu 45 bin yıl önce Avusturalya’ya adım attığında -bunu nasıl becerdiği ise muammadır- bölgede yaşayan 50 kilonun üzerinde 26 keseli hayvan türü yaşıyordu. Bugün yalnızca kangurular yaşıyor. Kuzey Amerika’da büyük memeli cinslerinin 47’sinden 34’ü, Güney Amerika’da ise 60 türden 50’si sapiensin bu kıtalarda ortaya çıkmasından sonra yok oldu.

Daha çok üretim daha çok savaş...

Avcı - toplayıcı toplumlardan tarım toplumlarına geçtiğimizde ise kontrol edilemez bir şekilde çoğalmaya, ihtiyacımız olandan fazlasını üretmeye, fazladan üretilenlere talip olmaya ve birbirimizle daha çok savaşmaya başladık. Bu sırada birçok kültür oluşturduk ve zaman içerisinde bu kültürleri büyük imparatorluklar, büyük yıkımlar ve büyük dinler aracılığıyla yok ettik, birbirinin içinde erittik.

Reklam
Reklam

Bundan 200 yıl öncesinden başlayarak, birçok farklı yerdeki, birçok farklı kültürden küresel tek bir kültüre dönüştük. Hala yaşayan birçok kültür olduğunu iddia edenler çıkabilir ancak artık bütün bunlar birbirinin içine yerleşti. Örneğin; domates 16. Yüzyılda Güney Amerika’nın fethi ile eski dünyaya gelmiştir, yani Fatih Sultan Mehmet hayatında hiç domates yemedi. Günümüze baklıdığında domates ve domates ile yapılan salça gibi ketçap gibi ürünler en çok tükettiğimiz gıdalar arasında. Sapiens türü, diğer türleri ve kendi kuzenlerini katlettiği gibi kendi oluşturduğu kültürleri de yok etti.

Yaratılmışların en şereflisi mi? Gözü dönmüş bir seri katil mi?

Üstelik bütün bunların yanısıra insanoğlu en çok insanları katletti. Kılıçla, barutla ve atom bombasıyla, birçok önemsiz neden için kendi türünden olanları katletti ve katletmeye de devam ediyor.

Reklam
Reklam

Dönüp kendi tarihimize baktığımızda bu inanılmaz adaptasyona, algılama, anlama ve birlikte hareket edebilme yetisine hayran kalmamak mümkün değil. Hiçbir hayvan türü aya ayak basmak ya da türe zarar veren hastalıkları ortadan kaldırmak gibi emellere sahip değildir, hiçbir tür kendi klanından olmadığı sürece aynı türdeki diğer hayvanların mutluluğunu ve huzurunu önemsemez. İnsanoğlu tarih boyunca inanılmaz işler başardı ama bunu yaparken hem doğaya hem de kendine verdiği zararlar ortada. Suçumuz sabit ve işlemeye devam ediyoruz.

Şimdi tekrar düşünelim, yaratılmışların en şereflisi miyiz yoksa gözü dönmüş bir seri katil mi?