Irak'ta yeni bir dönemin eşiğinde

ABD'nin Irak'taki son askerlerini de çekmesi Iraklılar için dokuz yılın bilançosunu çıkarmaya vesile oluyor. Gabriel Gatehouse, çekilmenin gelecek için ne ifade edeceği konusundaki görüşler arasında büyük farklılıklar olduğuna dikkat çekiyor.

Gabriel Gatehouse

BBC Muhabiri, Bağdat

Meydana yeni girmiştik ki, yanımıza zayıf bir adam yaklaştı.

Üzerindeki takım elbisenin ceketi kendisine bir kaç beden büyük geliyordu. Kış güneşi fazla parlak olmasa da havacı tipi koyu renk gözlükler takıyordu.

Yolun karşısındaki bir binanın balkonuna kaygılı bir bakış attı. İzleniyorduk.

Adı Dırgam el Zeydi. Muhaliflik, bir anlamda onun kanında var.

Kardeşi Muntazar, iki ayakkabısını da çıkarıp dönemin ABD Başkanı George W Bush'un başına attığında adını tüm dünya duymuştu. Bu olay, Amerikan işgaline muhalefetin simgesi oldu.

Reklam
Reklam

Bağdat'ın Tahrir Meydanı

Dırgam ve sayıları giderek azalan dava arkadaşları bir süredir Irak hükümeti aleyhinde protestolar düzenliyor. Hükümet demokratik yollardan seçilmiş olabilir diyorlar ama nereye bakarsanız bakın icraatı iç karartıcı diyorlar: Süregiden şiddet, alıp başını yürümüş yolsuzluklar, yaygın bir işsizlik ve en temel hizmetlerden bile mahrumiyet.

Dırgam bu nedenle, ısrarla bu meydana dönüyor. Şubat ayından bu yana hemen her Cuma Bağdat'ın Tahrir Meydanı'ndaydı.

Başlangıçta binlerce kişiydiler. Onların da şikayeti Kahire, Tunus, Bingazi sokaklarındaki kalabalıklarınkiyle aynıydı: Ülke zenginliklerinin ufak bir seçkin grubun elinde toplanması.

Protestolar Irak'ta da şiddete başvurularak bastırıldı. Coplu güvenlik kuvvetleri meydanı basınçlı su ve hakiki mermiler kullanarak boşalttı.

20 kadar protestocu öldü. Ancak dikkat çekici olan nokta bu değildi. Dikkat çeken, bir intihar eylemcisinin bu kadar kalabalık içinde kendisini havaya uçurmamış olmasıydı. Dikkat çeken, ölü sayısının bu kadar düşük kalmasıydı.

Reklam
Reklam

Dolayısıyla, Başbakan Nuri el Maliki güvenlik kuvvetlerini başarılı operasyonları dolayısıyla tebrik etti. Dünyanın geri kalanı ise olanlarla hiç mi hiç ilgilenmedi. Irak geçmişte kalan bir gündemin parçasıydı.

Bu elbette ülkeden ayrılmakta olan Amerikalılar için iyi haber. Askerler eşyalarını toplarken güvenliğin iyiye gittiğinin bir işareti olarak yorumlanabilir. Ancak Irak kamuoyunun büyük bölümü, bunu hayli farklı değerlendiriyor.

Sorunların kaynağında kim var?

Bu bölünmüş halkın üzerinde birleşip kenetlendiği tek bir şey varsa, o da her sıkıntılarının kökeninde Amerika Birleşik Devletleri'nin olduğuna dair güçlü inançları.

Elektrikler ikide bir kesiliyor mu? Amerikalıların suçu. İntihar eylemleri? Arkasında Amerikalılar var. Siyasi açmaz, hükümette yolsuzluk, bölgede hakimiyetini artıran bir İran mı? Bunların hepsi Yankee'lerin komplosu.

Geçen gün Başbakan'a yakın bir danışmanla konuşuyordum. Kendisi normalde son derece aklı başında bir beydir.

Ancak tüm ciddiyeti ile beni, Irak'ın bugün içinde bulunduğu durumun kötü planlamanın ya da 2003'deki işgalden bu yana alınmış feci kararlardan değil, Amerikalıların Irak'ın Orta Doğu'daki konumunu zayıflatmaya yönelik kasıtlı ve sürmekte olan bir Amerikan siyasetinden kaynaklandığına ikna etmeye çalıştı.

Reklam
Reklam

Ertesi gün Bağdat'taki Amerikan elçiliğinin sözcüsünden duyduğum karşı sav, bundan da gülünçtü.

Hiç istifini bozmadan, "Burada Amerika'nın yaptıklarından bir şekilde fayda görmemiş olan tek bir aile yoktur." dedi.

Amerikalıların çekilmesi bir kader anı... Son zırhlı araçlar da çölü geçip Kuveyt'e girdiğinde, Amerika'nın geride bıraktıkları netleşecek. Irak'ın şimdi karşı karşıya olduğu sorunlardan bazılarının ülkeden ayrılan işgalcilerle birlikte gündemden düşeceğine şüphe yok. Başka sorunlar ise en azından kısa vadede muhtemelen daha keskinleşebilir. Geçen ay Bağdat'ta Milli Arşiv'i ziyaret ettim. Tavanlara kadar bir zamanlar Saddam Hüseyin'e ait olan tarih kitaplarıyla dolu bir salonda, Irak'ın belagati en güçlü ve ince fikirli insanlarından biri olan Saad İskender ile konuştum.

Amerika'nın son 8,5 yıldaki sicili konusunda hiç sözünü sakınmıyor, yerden yere vuruyordu. Ama ona "tüm bunlara değer miydi?" diye sorduğumda, "Evet" dedi, "Yüz yıl köle olarak yaşamaktansa kısacık bir süre hür yaşamak yeğdir."

Reklam
Reklam

Yeniden ayakkabı fırlatan eylemcinin kardeşi Dırgam el Zeydi'yi, Tahrir Meydanı'nı endişeyle süzen gözlerini düşündüm. Yeni, hür Irak'ta düşüncelerinizi savunup dile getirebilmek hala büyük cesaret gerektiriyor.