İran'ın öteki yüzü

DHA muhabiri Aynur Tattersall, türban ve peçelerinin içinde karşıdan bakıldığında bir tutsak hayatı süren, ancak kapalı kapılar ardında ve evlerinde şarabın en iyisini içerek bambaşka bir yaşam süren kadınları; dışarıdan yobazmış gibi görünen, ancak birden fazla dil konuşan, dünya politikası ve ekonomisini yakından takip eden erkekleriyle bilinenin, hep konuşulanın dışındaki İran’ı görüntüledi.

[**

**](https://www.mynet.com/islam-devriminden-once-iran-110100557570)


Şeriat yasalarının hüküm sürdüğü, kadın-erkek eşitliği konusunda büyük sıkıntılar yaşanan komşumuz İran’da, dışarıdan görülenin aksine eğitimli, modern, dış dünyayı yakından takip eden büyük bir kitle, özellikle de kadınlar, devrimin kurbanları olmadıklarını, böyle görünmeyi de kabul etmediklerini ispatlamak istercesine büyük mücadele veriyor.

Reklam
Reklam

İslam devriminin ardından, yönetimlerin dini baskısıyla ezilen İran kadınları, her yönden kendilerini geliştirmeye devam ederek, bu kimliğe asla uymadıklarını batının modern anlayışına sahip olduklarını sergiliyor.


İran’a gitmek düşüncesi bile insana korku veriyor, hatta yeni bir ülke görecek olmanın düşüncesi dahi insanı heyecanlandırmıyordu. Kafamda cevaplanması gereken birçok soru varken, en başa, “İran’a giderken valizime ne koymalıyım?” sorusu geldi.


Şöyle her seyahat öncesi yaptığım gibi gardırobumu açıp bir çırpıda en sevdiğim, içinde hoş göründüğümü düşündüğüm giysilerimi bir kenara koymam gerektiğini fark ettim. Gerçekten yeni bir gardıroba ihtiyacım olduğunu düşündüm. Ama yine de kafam karıştığı için saçlarımı örtebileceğim birkaç eşarp, altına vücudumun hiçbir yerini ortada bırakmayacak pantolonlarla tamamlayacağım uzun elbiselerimden birkaç tane aldım. Tabii kafam çok karışıktı, neyle karşılaşacağımı bilmiyordum...


“Gerçekleri daha doğrusu görebileceğim, tanık olabileceğim kadarını yaşamak ve görmek güzel” diye düşünüyordum. Başkent Tahran’a gitmek için uçağa bindiğimde güzel giyimli adeta profesyonel bir makyöz tarafından boyanmış İranlı kadınları gördüğümde biraz şaşırmıştım.

Reklam
Reklam

Yolculuk süresince her şey normal görünüyordu. Ancak Tahran’a vardığımızda uçakta aniden bir hareketlenme oldu ve o kadınlar çantalarından türban ve eşarplarını çıkararak bir bir taktılar


Ben de onlar gibi ama çok yadırgayarak ve sanki yanlış bir şey yapıyormuşum hissiyle önceden el çantama koyduğum eşarbı çıkararak başımı örttüm. Uçaktan inerken eşarbımın beyaz olduğunu fark ettim. Yine de önemsemedim, doladım başıma ve çıktım. Pasaport kontrolünde “Selamın aleyküm” dedim. Görevli kibarca kaç gün kalacağımı sordu ve geçtim.


Dışarıdan bakınca kötü yazılmış bir tiyatro oyunu gibi insana korku veriyor. Ancak bir kez içine girip yaşama karıştınız mı o hengamede yaşamın zor da olsa devam ettiğini gördüm. Hiç de kolay değildi eşarp takıp çıkarmak.


Tahran’da yasalar öyle olduğu için başımı örttüğümde, inancı olduğu ve istediği için örtünen kadınların zorla eşarplarını çıkarmaları istendiğinde ne hissettiklerini anladım. Bence ikisi de aynı şey ve kabul edilmesi çok zor... Ancak yaşadıkça gördüm ki işin aslı karşıdan göründüğünden çok farklı. İranlı kadınlar kendilerini Batılı bir kadından eksik görmüyor. Çoğunun evlerinde kapalı kapılar adında yaşadığı hayat dışarıdan görülen İran kimliğine hiç uymuyor.

Reklam
Reklam

Tahran’da yaşayan kadınlar, türbanların altında bile güzellikleri, cilveleri ve sürdükleri parfümlerle erkeklerin yüreklerini hoplatıyorlar. Suç olduğunu bilerek, hapse atılmak pahasına bile olsa direnişlerini sürdürüyorlar.


Yasak da olsa ceza ödemeyi göze alan, kapısı açılınca müzik sesleri yükselen restoranlarda gece hayatı Batı’daki şehirleri aratmıyor. Her biri modayı takip ettiği belli olan şık giyimli kadınlar müziğin temposuna ayak uydurarak gece yarısına kadar eğleniyorlar. Akşam olup kendilerini eve atanlar evlerinin kapılarını kapattılar mı akşam yemeğinde kaçakçılardan gizlice aldıkları Fransız şarabının en iyisini içiyorlar.


Dışarıda zorla örtünen, içerde ruj süren, makyaj yapan kadınlar, gizlice ama hiçbir şeyden geri kalmayan bir yaşam tarzı sürüyor. Eğitimli İranlılar tüm yasaklamalara rağmen bundan hiç ödün vermek istemiyor. Evlerde bir araya gelen dost arkadaş sohbetlerinde çarşaflar çıkınca topuklu ayakkabıları, modaya uygun giysileriyle kadınlar göz kamaştırıyor.


Yoldan geçen çoğu genç kız parlak rujları ve özenle yapılmış makyajlarıyla birkaç metre öteden fark ediliyor; içlerinin ne kadar cıvıl cıvıl olduğunu ispatlamak istercesine vücutlarının açıkta kalan tek yeri olan yüzlerine yaptıkları makyajıyla adeta içlerindeki isyanı ifade ediyor.

Reklam
Reklam

Röportaj yaptığımız İranlı kadınlar Türkiye’ye hayran olduklarını, her yıl mutlaka Türkiye’nin başka bir şehrini ziyaret ettiklerini söylüyor. Başta özellikle Muhteşem Yüzyıl olmak üzere, birçok diziyi izlediklerini anlatan kadınlar, “Türkiye’yi çok seviyoruz.


Birkaç şehrini gördük ve her yıl gitmeye özen gösteriyoruz” diyorlar. Esnaf ise özellikle Türkiye’den gelen ürünlere kaliteli oldukları için büyük rağbet olduğunu söylüyor. Özellikle Türk malı tekstil ürünleri kadınlar tarafından daha çok tercih ediliyor. Arabalarda üzerlerine Farsça sözler yazılmış Türk müzikleri çalınıyor.