yürüyüş 17 - 27.12.2015
photo: Sezgin Kılıç
İçinde yaşadığımız şehir, sancılar içerisinde genişliyor. Üçüncü havalimanı, üçüncü köprü, bundan on yıl önce “uzak” denilen yerlerin artık dev yerleşim birimlerine dönüşmesi derken, aslında şehri gözden kaçırdığımızın farkında değiliz. Yepyeni ve gıcır gıcır binalar bizi sarıp sarmalarken etrafımızda neler olup bittiğinden pek de emin olamıyoruz. Gidip görmedikçe de şehrin yakın çevresinde neler gerçekleştiğini öğrenemiyoruz. Artık kendimize bir şeyleri itiraf etmenin zamanı... Kabul edelim, işler hiç de iyiye gitmiyor.
Harvard Mellon Urban Initiative - Harvard Üniversitesi ile yürüyüş
03.06.2015
Yürüyüşe çıktığınızda tertemiz havayı ciğerlerinize çekebileceğiniz alanlar azaldı mesela. Spor salonları sırf biz bunun farkına varamayalım diye hepimizin evinin dibinde en azından bir tane bulunan alışveriş merkezlerinin içerisine gömüldü. Yerin yedi kat altındaki spor salonumuza gidip on dakika koşu bandında zaman geçiriyoruz. Oysa vücudumuz, yürüdüğünü hissetmek için bundan daha fazlasını yapmamızı istiyor bizden. Hareket edebilen tüm canlılar yürüyerek keşfeder. Günebakanlar yürümeyi becerebilselerdi, her gün yüzlerini doğudan batıya çevirmek yerine, güneşin peşinde bir o yana bir bu yana koşarlardı belki. Onlarca faydası olan yürümenin en büyük faydası da etrafı keşfetmek. Sınırsız bir öğrenme deneyimi sunmak. Henüz taşındığınız bir muhiti tanıyabilmek için çıkıp defalarca yürürsünüz örneğin. Ömrünüzü geçirdiğiniz şehri ne kadarını tanıdığınızı, onun ne kadar farkında olduğunuzu da ancak yürüyerek anlarsınız işte bu gibi sebepler yüzünden. Murakami koşmasaydı yazamazdı, İstanbul yürümeseydi şehrin merkezindeki son park da yitip giderdi, Raskolnikov şehri boydan boya yürümese o bir roman olmazdı ve Arturo Bandini yürümeseydi o kadına aşık olamazdı. Yürümek, yatay ve dikey anlamda genişlemektir.
yürüyüş 15 - 20.09.2015
photos: Nermin Er
“İstanbul’un her yeri sarı hafriyat kamyonlarıyla dolu, gece üçte bile görüyorsunuz bunları artık” diyor İki Deniz Arası projesinin sahibi Serkan Taycan(1). Bu sarı hafriyat kamyonları şehri, şehrin yıkıntılarını, yeni şehrin döküntülerini sürekli bir yerlere taşıyor. İki Deniz Arası da sizi, İstanbul’un başına gelenleri keşfetmek için yürümeye davet ediyor. Şehrin batı uçlarını, el değmemiş alanları, talan olmuş yerleri, yapılacak olan Kanal İstanbul projesinin geçtiği yerleri, verilen ve verilecek zararları bir çift göze daha gösterebilmek için...
yürüyüş 17 - 27.12.2015
photo: Sezgin Kılıç
Görmememiz, şahit olmamamız için en çok da dış kısımlarında yürüyor İstanbul’un önlenemeyen değişimi. Tonlarca hafriyat bir oraya, bir buraya taşınıyor. Görsel sanatçı Serkan Taycan, eğitimini aldığı inşaat mühendisliğinden gelen bilgi birikimiyle fotoğraf projelerini birleştirip İstanbul’un dönüşümünü nasıl inceleyebileceğimizi düşünerek İki Deniz Arası projesini ortaya koymuş. Proje, bir yürüyüş rotası aslında. Tamamını yürümenin dört gün sürdüğü toplam 60 kilometrelik bu rota, takip edeni Karadeniz kıyılarından Marmara kıyılarına kadar ulaştırıyor. Bu sırada şehrin batı uçlarından İstanbul’un başına nelerin geldğini görüyorsunuz. Sancılar içinde, kıvranarak, yıpranarak değişen üç imparatorluğun başkenti, gözlerinizin önünde yorulduğunu söylüyor defalarca.
İki Deniz Arası rotası, şehrin en dışından merkeze doğru katman katman ilerliyor. Bu katmanların her biri farklı bir dönüşümü, farklı bir zararı gözler önüne seriyor.
yürüyüş 17 - 27.12.2015
photo: Sezgin Kılıç
Yeniköy – Baklalı – Sazlıbosna – Yarımburgaz Mağarası – Küçükçekmece istikametinde belirlenen rota, mükemmel bir deneyim yaşamanızı sağlıyor. Tamamını kat edebileceğiniz gibi, parça parça da yürüyebilirsiniz. Bu rota, şehrin başına gelen her şeyi içinden geçtiğiniz yollarla size de yaşatıyor. Artık kullanılmayan linyit ocaklarının yarattığı tahribat, ormanlar, ayçiçeği tarlaları, dereler, baraj gölleri, mağaralar, sazlıklar, tren istasyonları ve şehir... Hepsi bu rotanın üstünde. Üstelik üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı ile Kanal İstanbul’un etkilerini gözlemlemek de mümkünü. Birbirinin üstüne yığılmış hafriyatlarla şehrin nasıl taşındığına şahit olmak da cabası.
yürüyüş 17 - 27.12.2015
fotoğraf: Sezgin Kılıç
“İki Deniz Arası için sadece kuzeyden güneye bir yürüyüş değil, periferiden şehir merkezine bir İstanbul yolculuğu da denilebilir. Hatta öyle bir yolculuk ki doğaya, kente, dönüşüme, kültüre dair birçok deneyimi aynı anda yaşayabilirsiniz.“ diyor Nazlı Ödevci, İki Deniz Arası hakkında. (2) Öyle ya, değişimi oluşturan her elementin içinden geçiyorsunuz bu yolculuk boyunca. Aynı kalan ve değişen her şey çevreliyor sizi. Bu çevreleme sırasında, tepenizde doğan ve batan güneş, her gün bu şehir için biraz daha geç kaldığımızı hatırlatıyor. Memnun değilseniz yürüyün, halinizden memnunsanız yürüyün, keşfetmek için yürüyün, konuşmak için yürüyün, şehri ve insanları anlamak için yürüyün, hareket etmek için yürüyün. Bu yol, bu rota bizi bize hatırlatacak.
yürüyüş 17 - 27.12.2015
fotoğraf: Sezgin Kılıç
İki Deniz Arası’nın haritasını belli başlı kitapçılardan edinebilirsiniz. Grupla beraber yürüyüş yapabileceğiniz gibi, bağımsız olarak da yürüyebilirsiniz. Aslında, zaten temelinde sadece bir yürüyüş çağrısı bu proje. Serkan Taycan, bir adım atıp biçimlendirdi ve projenin devamlılığı için elinden geleni yaptı. Hazır ufukta daha güzel havalar varken, İstanbul size kendisini ve çevresini keşfetme imkanı sunuyor.
(2) Periferiden Merkeze Bir İstanbul Yolculuğu, Nazlı Ödevci, 27.10.2015
Fotoğraflar kaynak: https://www.facebook.com/ikidenizarasi/