İstanbul'un hazineleri 1001 Direk Sarnıcı'nda

1700 yıllık geçmişi modern hizmet anlayışı ile buluşturan, İstanbul'un gözde kültür ve eğlence mekanı 1001 Direk Sarnıcı, eşi benzeri görülmemiş bir sergiye imza atıyor.

Beş yıl boyunca gelişerek sürmesi planlanan ve üç bölümden oluşacak "İstanbul Hazineleri" sergisi M.S. 330 - M.S. 1453 tarihlerini kapsayan birinci bölümü ziyaretçilerini bekliyor. Yüzyıllarca birçok uygarlığa ev sahipliği, tarihin en büyük imparatorluklarına altın çağlarında başkentlik yapmış olan İstanbul, birbiri üzerine inşa edilen medeniyetleri ile her köşesinde ayrı bir kültür ve tarih hazinesi saklıyor. Bu köklü mirasa sahip çıkma bilinci ile yola çıkan 1001 Direk Sarnıcı, beş yıl boyunca sürecek ve üç bölümden oluşan "İstanbul Hazineleri" sergisinin M.S. 330 - M.S. 1453 tarihlerini kapsayan, özel beş maket ile on dokuz ana bilgilendirici panodan oluşan birinci kısmını Modern İstanbul'un sakinleri ile tanıştırıyor.

Reklam
Reklam

Serginin 1001 Direk Sarnıcı için önemini 1001 Direk Sarnıcı'nı işleten DOM Turizm Genel Müdür Yardımcısı Sertaç Güreş, "1700 yıllık bir mekanda hizmet veren biri kurum olarak, bu topraklara olan vefa borcumuzun bilincinde ve sorumluğundayız. Bu sergi ile ülkemize ve dünyaya bir kültür hazinesi hediye etmenin zevkini yaşıyoruz. 1001 Direk Sarnıcı bu sergiyle içinde barındırdığı binbir efsaneye bir yenisini daha eklemiş oluyor." şeklinde ifade ediyor.

İnternet ortamından 1700 yıllık sarnıca

"İstanbul Hazineleri" projesine 1994 yılında Tayfun Öner ‘in İstanbul'un Bizans dönemindeki harap veya yok olmuş önemli yapılarını tekrar ortaya çıkartılması adına yaptığı çalışmalar ile başlanıyor. Bu çalışmaların en önemli özelliği son derece akademik olması ve başta Alman Arkeoloji Enstiüsünden Albrecht Berger olmak üzere birçok önemli akademisyenin katılımı ile hayata geçiriliyor. 1997 yılında bu çalışmaları internet üzerinden paylaşmaya başlıyorlar. 1999 yılında ekibe dahil olan Jan Kostenec ile Büyük Saray çalışmaları ve animasyonlar da hız kazanıyor. Daha birçok akademisyenin de desteğini alarak sürekli kendini yenileyen ve eleştirilere açık olarak estetik olmasından ziyade doğruluğu göz önüne alınan bir çalışma artık hobi olmaktan çıkıp sadece ilgilenenlerin ziyaret ettiği bir web sitesine sığmamaya başlıyor.

Reklam
Reklam

Bu dönemde kendisi de İstanbul'un en önemli tarihi mekanlarından biri olan ve bu tarihe olan bağlılığını önemli bir projeyle gelecek nesillere aktarmak isteyen 1001 Direk Sarnıcı, Tayfun Öner ile birlikte beş yıl sürecek, İstanbul'un her dönemini tüm görkemi ile yaşatacak "İstanbul Hazineleri" sergisinin çalışmalarının internet ortamından çıkarak canlanmasını sağlıyor.

1001 Direk Sarnıcı'nda "İstanbul Hazineleri " ile masalsı bir yolculuk

İçinde olduğumuz Avrupa Kültür başkenti süreci içinde 1001 Direk Sarnıcı çok önemli bu sergiyi, Profesör Doktor Albrecht Berger'in araştırmaları ve arşiv taramaları ve Tayfun Öner'in teknik becerisiyle, İstanbul halkına ve ülkemize gelip yıllardır kitaplarda adını duydukları eserleri görmek isteyen yabancı ziyaretçilere sunuyor, İstanbul'un Hazineleri M.S 330 - M.S 1453 BİZANS… Serginin birinci etabı kaybolmuş ya da kaybolmaya yüz tutmuş Roma ve Bizans eserlerini içeren bu serginin ikinci etabı'nda Osmanlı döneminden günümüze gelen eserleri meraklılarının dikkatine sunacak.

Reklam
Reklam

"İstanbul Hazineleri", kaybolmaya yüz tutmuş, her gün üzerinde ya da etrafında gezdiğimiz kalıntıların bir zamanlar ne muhteşem birer eser olduğunu gözler önüne seriyor ve Osmanlı ve Bizans arşivlerinde bulunan plan, proje ve rölevelere sadık olarak hazırla 3 boyutlu devasa ölçülerdeki görselleri ve döneminin en önemli mimari yapılarını 1/100 ölçekli maketleri ile görsel bir şölene dönüştürüyor. Sergide maketlerin yanı sıra on dokuz adet bilgilendirici panolarda önemli yapıların detaylı görsel ve bilgileri de bulunuyor.

İlk etabın içinde yer alan ve tarihe ışık tutan eserlerin maketleri özel bir karışımdan yapılıyor. Bu maketlere beş yıl boyunca ve sürekli olarak yeni maketler eklenecek. İlk etapta yer alan maketler ve boyutları; ARCH of THEODOSIOS ( 63 cm x 63 x 120 ), PORTA AUREA - GOLDEN GATE ( 126,5 cm x 117 cm x 100 cm ), PALACE of ANTIOCHOS ( 133 cm x 133 cm x 100 cm ), BOUKOLEON PALACE ( 270 cm x 90 cm x 50 cm ) ile PARTOS ve PAPYLAS MONASTERY ( 93 x 63 x )… Bu maketlere HIPPODROME gibi yeni yapılar eklenecek 2007 sonuna doğru da bu sayı 26'yı bularak İstanbul'un kayıp hazineleri tek tek gün ışığına çıkacak.

Reklam
Reklam

Maketi bilgileri

Antiochos Sarayı : Hipodromun kuzeybatı kanadında bulunan Antiochos Sarayı 416-418 yıllarında yapılmıştır ve sahibi, haznedar Antiochos'un 421 yılında güçten düşmesinden sonra imparatorluk servetine katılmıştır. İki ana yapıdan oluşur, güneybatıya açılan yarıdairesel revaklı altıgen kubbeli salon ve batıdan düz bir yarıdairesel revaklı ve büyük bir kubbeli dairesel salondan girilen, Mese (günümüzdeki Divanyolu'na karşılık gelen ana cadde) kenarında boylamasına bir salon. Bu salonun batıda bir apsisi vardı ve üç yan apsisi her iki uzun yanlardaydı, bu tip apsisler büyük yemek salonlarında görülen karakteristik bir özellikti, bu apsislerin her biri oniki konuk ağırlanabilen yarıdairesel divanlar koymak için kullanılıyordu. Bu yüzden bize İmparatorluk sarayında bulunan Ondokuz Divan Salonununun rekonstrüksiyonu için yol göstermektedir.

Boukoleon Sarayı : Marmara Denizi'nin üzerindeki surlar başlangıçta oldukça alçaktı, ama yedinci yüzyılın sonuna doğru ve sekizinci yüzyılda eski eserlerden alınan parçalar kullanılarak takviye edildi ve yükseltildi. Boukoleon Sarayı, İmparator Theophilos (929–842) zamanında kısmen bu surlarla bağlantılı, kısmen de üzerlerinde olmak üzere inşa edildi. Denize bakan bir tarafı açık galerisinin balkonu mermer aslanlar ve rölyeflerle süslenmişti. Boukoleon Sarayı, dokuzuncu ve onbirinci yüzyıllarda Büyük Saray'ın ana yaşam alanıydı ve Nikephoros Phokas (963–969) tarafından yapılan kalenin içine alınmıştı. 1081'den sonra yerleşim Blacherna sarayına kaydıysa da, Boukoleon Sarayı daha sonra da kullanımda kaldı. 1204 yılından sonra da latin imparatorlar tarafından kullanıldı, ama şehrin 1261 yılında Bizans'lılar tarafından geri alınışından sonra terkedildi. Deniz cephesi bir yanı açık galerisiyle ondokuzuncu yüzyılın sonuna kadar ayakta kaldı. Bununla birlikte büyük bölümü 1873 yılında demiryolu hattı yapılırken yıkıldı. Bu rekonstrüksiyon yıkım öncesi çizim ve fotoğraflara, ayrıca 1934'de yayınlanan Ernest Mamboury'nin önerilerine dayanılarak yapılmıştır.

Reklam
Reklam

Porta Aurea ( Golden Gate ) : Theodosios Surları'nın Altın Kapı'sı Marmara Denizi yakınlarında ana yol üzerinde idi. Surun diğer tarafları sırayla döşenmiş tuğlalar ve yontma taşlardan yapılmıştır, oysa Altın Kapı tamamen beyaz mermerden inşa edilmiştir ve adını yaldız kaplamalı büyük bronz kapılarından almaktadır. Üzerindeki fillerin çektiği yarış arabası heykeli Bizans döneminde kaybolmuştur, ancak dış cephedeki Theodosios II'ye övgüler içeren latince yazı hala görülebilmektedir. Altın Kapı , imparatorların başarılı seferlerden dönüşlerinde tören girişleri için kullanılırdı. Bilinen en son resmi giriş 1261 yılında İstanbul şehri haçlılardan geri alındığında Michael VIII Palaiologos tarafından yapılmıştır. Altın Kapı geç Bizans döneminde kısmen örülmüştür ve sonunda Osmanlı kalesi Yedikule'ye dahil edilmiştir.