Kürt meselesinde atılacak adımlar havada kaldı. Kazanan yine terör ve ondan beslenenler oldu. İşin içinde yine 'derin devlet' olarak tabir edilen güçler vardı. Bu dönemden sonra PKK için ikinci bir evre başladı. Doğu ve Güneydoğu'da kaos yıllarına dönüldü.
PKK bu süreçte CIA, MOSSAD gibi yabancı gizli servislerle irtibat hâlindeyken aynı zamanda bugün adına 'Ergenekon Silahlı Terör Örgütü' denilen iç yapıyla birlikte hareket etti. 1999'da Öcalan'ın Kenya'da yakalanıp Türkiye'ye getirilmesi bile bir plan dâhilindeydi.
ERGENEKON VE PKK TEMASI
PKK, liderinin cezaevine tıkılmasına rağmen yolunu değiştirmedi. Bir süre eylemlere ara verdi, toparlandı. Gizli servilerden yardım ve silah desteği aldı. Ergenekon yapılanmasıyla ilişkisini geliştirdi. Şimdi Ergenekon sanığı olan bazı isimlerle ortak kararlar aldı. Nitekim AK Parti'nin 2002'de iktidara gelmesiyle PKK yeniden canlandı ve eylemlere başladı.
Ergenekon ile örgütün ilişkisi 2000 yılından itibaren hız kazandı. Zaten bu tarihten sonrası önemli. Çünkü örgütün Ergenekon ya da iç odaklarla bağı bakımından yeni bir sürecin başlangıcı anlamına geliyor. İddialara göre, görüşmeler direkt yapılıyor, bazı rütbeli subaylar görev bölgelerinde örgüt yöneticileriyle sık sık bir araya geliyor.
ORDUDAN BAZI SUBAYLAR PKK'YA KATILDI İDDİASI ...
Ergenekon yapılanması, PKK'ya hâkim olmak için ordudan bazı subayları örgüt içine yerleştiriyor. Bu durum Ergenekon operasyonlarında ele geçirilen belgelerde de ortaya çıkıyor. 1 Mayıs 2000 tarihli 'Panzehir' isimli belgede 'genç subaylar'ın PKK'ya yerleştirilmesinin planları yapılıyor. Belgede şöyle deniyor: “PKK yönetim kadrolarının başarısızlık nedeniyle tasfiye edilerek, yerlerine Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından seçilecek olan genç, donanımlı ve uygun subayların atanması gerekir. Böylece örgüt istenildiği gibi kullanılır.”
2002'de 50 SUBAY PKK'YA KATILMIŞ!
Bu projenin nasıl sonuçlandığı tam olarak bilinmiyor. Ancak PKK'dan kaçan eski bir militan askeriyeden gelerek örgüte katılanların olduğunu ileri sürüyor.
Aslında Ergenekon yapılanması, proje için 150 kişiden oluşan bir subay kadrosu düşünmüştü. Fakat katılım, tespit edilen rakamın altında gerçekleşti.
Özellikle 'Karargâh Evleri'nde eğitim almış 50 kişilik subay ve astsubay grubunun 2002'de PKK'ya katıldığı ileri sürülüyor.
Üstelik bir kısmı çeşitli sebeplerle ordudan atılan bu subayların, karakollara ait haritalar, nöbet değişim zamanları, birliklerin donanım kapasitesine ait bilgileri de yanlarında götürdükleri ileri sürülüyor.
Hatta helikopterlerin manevra güçleri ve kabiliyetlerine dair bilgiler terör örgütünün arşivine nakledilmiş.
Geçmişte de askeriyeye ait kozmik bilgiler, bir subay tarafından örgüte taşınmıştı.
Orduda astsubayken karargâhtan çaldığı önemli belgeleri PKK'ya götürüp orada üst düzey yönetici konuma gelen 'Ape Hüseyin' kod adlı Kadri Çelik bu bilgilerle örgütün işini kolaylaştırmıştı.
ERGENEKON'LA BAĞLANTILARI VAR
Kandil, Tel-Aviv, Ürdün, Güney Kıbrıs gibi yerlere giderek istihbarat birimleriyle kolayca irtibat kuran Kadri Çelik'in, Ergenekon sanığı emekli Tuğgeneral Levent Ersöz'le sık sık görüştüğü belirtiliyor.
Aslında Çelik'in bazı askerlerle görüşmesi daha sonra da devam etti. Pakraduni olan Çelik hâlâ örgütte şahin kanadın temsilcilerinden biri. PKK'nın içindeki Ergenekoncu kanadın önemli ismi olarak biliniyor.
'Ape Hüseyin'den sonra PKK'daki askerler dönemi 50 subay ve astsubayın katılımı ile devam ediyor. Ancak bu grubun yönetimi ele geçirmesi örgüt içi çatışmalardan dolayı gecikti. Çünkü silah bırakıp dağdan inmeyi isteyen Murat Karayılan grubu tabandan destek görüp militanları şehre inmeye ikna etmişti. Hatta temsilen Habur'dan 30 kadar örgüt mensubu Türkiye'ye giriş yapmıştı.
Hükûmetin Kürt meselesindeki adımları da sorunun çözümünde önemli mesafeler aldırdı. Lakin şehre yerleşmek isteyen PKK, elinde bir koz ve güç bulundurmak için şehir yapılanmasına gitti.
Kürdistan Topluluklar Birliği'ni (Koma Ciwaken Kürdistan-KCK) kurdu. Fakat KCK deşifre olup büyük darbe yiyince bu plan da suya düştü. Örgüt açısından evdeki hesap çarşıya uymadı. Çünkü şehirlerde molotofkokteylli saldırılarda bulunan, bombalar patlatan KCK militanları ve uzantıları teker teker toplandı. Bunun üzerine zaten açılıma başından beri karşı olan örgütün şahin kanadı daha çok taviz isteyip durumu tabanı nezdinde sabote etmeye başladı. Ve beklenen oldu. Örgüt içi çatışmalarda 'Derin Ankara' olarak tabir edilen grup ve 'genç subaylar' PKK yönetimini ele geçirdi.
Açılıma ve iyi niyetlere rağmen örgütün Mayıs 2010'da Nazimiye'deki saldırısı yeni bir süreci başlattı. Bu süreç aslında 1993'e dönüşün ilk sinyali oldu. Son saldırılar ise aslında bunu tescilleyen bir durum.
Bu zamana kadar savunma hattında olduğunu açıklayan örgüt artık saldırıya geçtiğini duyuruyor. 'Genç subayların' teknik donanımlarından da faydalanan örgütün hedefi ülkeyi kaosa sürüklemek.
İŞTE DEHŞET VEREN İDDİALAR
Saldırıları yöneten kişi ise bu kez farklı: Türkiye'de bazı 'derin' kişilerle görüştüğü belirlenen 'Raşit Dostum' kod adlı Mehmet Can Gürhan.
Kadri Çelik'in deşifre olmasından sonra yeni görevi 'Dostum'un devraldığı belirtiliyor. 'Genç Subayları' idare ederek Aktütün, Dağlıca ve son baskınları düzenleyen, planlayan 'Dostum'un sık sık Tel-Aviv, Şam ve Türkiye'ye gidip geldiği belirtiliyor.
'Dostum', örgütün 'derin grubu' Duran Kalkan'dan talimat alarak çalışıyor. Son saldırılarda da 'Dostum' ile Kalkan arasındaki bağlantı telsiz konuşmalarına yansıyor. Bölgede rahat dolaşabilen 'Dostum' KCK'yı da yöneten gizli idarecilerden biri. Örgütün lideri Murat Karayılan olmasına rağmen yönetimin tamamen söz konusu kişilerin eline geçtiği belirtiliyor.
Duran Kalkan, Mustafa Karasu, Ali Haydar Kaytan ve Sabri Ok'tan sonra Kadri Çelik ve 'Raşit Dostum' ismi geliyor. 'Dostum'un asker kökenli olduğu belirtiliyor. Bu grubun amacı hükûmeti ve açılımları sabote etmek, Türk-Kürt, Alevi-Sunni kavgası çıkarmak. Zira örgütün önemli kısmı artık Alevilerden oluşuyor. Örneğin Mustafa Karasu PKK içindeki 'Derin Alevilerden'.
“PKK'nın derin troykası” olarak tanımlanan teröristlerin en çarpıcı özelliği radikal solu benimsemeleri, Alevi ve ateist olmaları. İlginç olan ise her ismin ayrı bir fraksiyonu temsil etmesi.
Radikal solcuların liderliğini Duran Kalkan yapıyor. Ateist Alevilerinkini de Mustafa Karasu ile Ali Haydar Kaytan. Bu isimler İslamiyet'e ve dindar yöneticilere karşı. PKK'nın savaştan yana bir çizgi izlemesini, örgütün belirlenmiş zamanlarda eylem yapmasını istiyorlar.
Örgütün eylemlerindeki tırmanış, bozulan İsrail ve ABD ilişkileri çerçevesinde değerlendirilirse yanlış olur. Çünkü örgüt zaten 5 aydır fırsat buldukça saldırıyor. Saldırıların şimdi yoğunlaşmasının sebebi, yaz dönemi başladığı için örgütün beklemede olan tüm güçlerini sahaya çıkarması ve son kartlarını açmasıdır.
3 sene önce bölgede silahlı 1500 eleman tutan örgüt, mayıs başından itibaren sayıyı 3000'e çıkarmıştır. Örgütte 5 sene önce 5-6 mayıncı varken şimdi 150'ye çıkmıştır. Lojistik, politik ve siyasal destekleri inanılmaz boyutlarda artmış ve güçlenmiştir. Dolayısıyla hükûmetin işi her zamankinden daha çok zorlaşmıştır. Bu kez şartlar 90'lı yıllardaki gibi örgüt aleyhine değildir.
Halk ve korucular arasından PKK sempatizanı olanların sayısı artınca anlık nokta istihbaratı kesilmiş, iş HERON'ların yeteneklerine kalmıştır.
Tırmanan eylemler açılım ve barış sürecini sabote etmek yönüyle 1993'teki provokatif dalgaya benzemektedir. Bu durumda, açılım ve barış kimleri rahatsız ediyorsa, şiddet, terör ve çatışma ortamının devamını kimler istiyorsa örgütün ve İmralı'daki manyağın arkasında da onlar vardır. Son şehit cenazeleri açılım projesinin konuşulmasını bile imkânsızlaştırmıştır.
Aksiyon