Yıllardır okurlarının mektuplarına bıkmadan usanmadan cevap veren Haydar Dümen, mektup maceralarını paylaştı. İşte Haydar Dümen'in mektup macerası
Haydar Bey siz kaç senedir size gelen mektuplara cevap veriyorsunuz?
Haydar Dümen: Kırk yılın üzerinde.
Peki bu kadar uzun bir süreçte hep aynı mı devam etti?
Haydar Dümen: Esprileri arada sıçramaları dikkate almazsak konular değişmiyor. Çok standart konular, kızlar kızlık zarı, erkekler penis boyuyla böyle gider. Böyle gider, değişmez bunlar.
Peki mesela burada 22 yaşında genç bir erkeğim işte hem arabam var diyor hem param var diyor ama kızlardan çok korkuyorum diyor?
Haydar Dümen: Başka neyim var diyor?
Ama olmuyor diyor kızları eve davet edince, evet karizmam da var diyor. Şimdi arabam var param var karizmam var, bütün yollar açık. Artık kızlar onun önüne şey sermeli, kırmızı halı sermeli değil mi?
Öyle bekliyor ama demiyor ki benim insanlığım sevecen duygularım ya da bu konudaki bakış açım çok farklı demiyor. O olduğu zaman her şey olacak sanıyor. İndirgedi, neyi indirgedi fiziksel yapısıyla parasal yapısına gücüne indirgedi. Güce indirgediği zaman da duygular zedelenir.
Peki bunların arasından sizin bu kadar yıl içinde aklınmızdan ilginç bir tane bir mektup oldu mu?
Haydar Dümen: Oku mesela bunu
"Ben Haydar Bey sizden bir istirhamda bulunacağım. Ben cezaevinden yazıyorum bu faksı, mahkûmum. Bizim iki tane muhabbet kuşumuz var. Bunlara hiçbir masraftan kaçınmadığımız halde ön sevişmeyi yapabiliyorlar. Ama ilişkiye giremiyorlar. Dişi erkekten iki üç ay kadar olgun. Dişi her türlü cilveyi yaptığı halde erkekte bir yaklaşım göremiyoruz. Bizi tecrübelerinizden dayanaraktan bilgilendirir misiniz" ?
Haydar Dümen: Bir de not var bak orada. E tipi Kütahya Okuma Komisyonundan görülmüştür diyor.
Haydar Dümen: Yani okli bir mektup gelmiş bize. Ne diyor adam o kadar hayal ediyor ki bu kuşlar neden böyle buna bir çare bulabilir misin? Yani iki anlam var burada, biri beni gözünde büyütebildiği kadar büyütmüş, ikincisi gırgır geçiyor. İster gırgır geçsin ister büyütsün bu önemli değil.
Bu, onun bakış açısını bize gösteriyor. Yani şaka da olsa muhabbet kuşlarını kendi hayatına özdeşleştiriyor. İşte ön sevişmeyi uzun sürüyor ama bir türlü cinsel birleşmeye geçemiyorlar gibilerinden belki anılarını dile getiriyor bilinçaltından. Psikoanaliz budur işte. Ne yapar mesela, gençliğinde böyle bir deneyim olmuştur, bunu muhabbet kuşuna yansıtır. Muhabbet kuşunu bahane ederek bize soru sorar.
İşte ben bu beyne yani küçümseyemem ben bunu, bunu incelemem lazım yani çözmem lazım bunu. Onu çözüyorum, bunu yaparken de mesajımı veriyorum. Mektubun bir görünen yüzü vardır bir görünmeyen yüzü.
Bakalım ona bak o ne diyor?
"Haydar Hocam ben 20 yaşındayım. Olgun kadınlardan hoşlanıyorum. Benim yaşımdaki kızlardan çok 30 – 35 yaş arası kadınlara inanılmaz ilgi duyuyorum. Bana çok çekici geliyorlar hepsiyle sevişmek istiyorum çünkü tecrübeli olduklarına inanıyorum. Bazılarıyla bakışıyorum, an geliyor orgazm oluyorum bakarken. Benim psikolojim bozuk mu, ne yapmam gerekiyor?"
Haydar Dümen: Ona verilecek cevap… Bugün daha anne idifantikasyonda anneden daha bilinçaltında kopamamış, ama bunu gazetede cevap olarak diyemezsin sen anneye bağlısın diye. Ama tabi ki her şey davul dengi dengine dedikleri gibi genç gençten olgun olgundan . Normali bu. Yakınıyor, kendi de yakınıyor. Ama duygular onu üretiyor. Bir terapiye ihtiyacı var.
Haydar Dümen: Yüz binlerin üzerinde hala yüz binleri aşan sorular önüme geliyorsa, bunlar gerçekten düşünülmesi gereken, eğitilmesi, verilmesi gereken bilgilerse başımla beraber ama işte üniversitede bilmem kaçıncı sınıf öğrenciyim sevdiğimden bir aşk oyununda göbeğine şey oldum. Acaba sevgilim gebe kaldı mı?
Şimdi bu size abuk bir soru da gelebilir. Yani yanıltıcı bir soru da gelebilir. Bakın beyinden her çıkan şey değerlendirilmelidir, beyinden her çıkan şey. Abuk da olabilir, bir abuk çıktı beyinden diye de yani bir akıl hastası ol diye ben bir adamı çöpe atamam., akıl hastasını çöp sepetine atamam.
O beyinden öyle abuk bir soru çıkmışsa bu abuktur diye sayfaya atamam. Bak arkadaş bu abukuysa doğrusu budur derim, doğru yola çekmeye çalışırım. Yani öksürdüm kızlık zarım bozuldu mu? Yüzlerce geliyor, kabız kaldım bozuldu mu? Efendim yazıyorsun soruyorlar, efendim bisiklete bindim bozuldu mu?
Yanıt veriyorsun, diyorsun ki işte gazetede 40 – 50 yıldır aynı şeyleri yazıyorum. Kızın bisiklete binmekle, bisikletten düşmekle, rüyada orgazm olmakla ya da telefonda için geçerek birine konuşma yaparken kızlık zarın erimez.
Ertesi gün aynı mektup geliyor. Acaba öksürdüm kızlık zarım bozuldu mu? Karnımda basınç oldu hapşırdım, öyle bir hapşırdım ki altımdaki sandalye titredi acaba kızlık zarım bozuldu mu? E okudun biraz önce iki gün önce okudun aynı yazıyı, bunlar sürekli takipçilerim.
Hayır, kendisine istiyor, diyor ki benim kızlık zarım ne oldu? Aynıyı bir daha yazıyorsun bir başka o kendisini istiyor, benimki, onunkini boş ver. Onunki bisikletten düşünce, ağaçtan düşünce ağırlık kaldırınca bozulmaz. Ama benimki ne oldu? Şimdi bunu bireye indirgediğiniz zaman, klasikler de artık bitiyor.
O zaman ne yapıyorsunuz beynin patoloşlarını da ciddiye alıyorsun ben öyle yapıyorum. Bu çünkü soruyorlar, hepsi bu kadar uyduruk mektuplar olabilir mi olabilir, yüzdesi var mıdır? Yüzdesi yüzde ondur-yüzde beştir. Hiç kimse de yüzde yüz ben işte matrak geçeyim de kalemi alıp zamanını harcamaz.
Ama o yüzde 10 olan o uyduruk mektup dahi bizce değerlendirilmeye değer. Bakın insanlar nasıl düşünüyor? Matrak da olsa nasıl düşünüyor? Şaka da olsa nasıl düşünüyor? İşi hafife almakla da nasıl düşünüyor ya da patolojik olarak da nasıl düşünüyor? Ama bu düşünceyi beyin üretiyorsa bizim toplumun beyni bunu üretiyor, başka toplumun beyni üretmiyor.
Her toplumun kendine göre beyin üretimleri var. Bir İngiliz yahut Amerikan toplumunda böyle öksürdüm kızlık zarım gitti mi diye düşünülmez.
Odatv.com