Bundan 34 yıl önce bir Cuma akşamı İsveç Başbakanı Olof Palme eşiyle birlikte sinemaya gitti.
Hem ülkesinde hem uluslararası platformlarda açık sözlülüğü ve tartışmalı fikirleriyle tanınan Palme'nin başbakanlıktaki ikinci dönemiydi. Fakat hâlâ sıradan bir vatandaş gibi yaşamakta ısrar ediyordu ve korumaları olmadan gezmeyi seviyordu.
O gece de korumaları yanında değildi. Eşi Lisbet'le beraber sinemadan çıktıklarında gece yarısını biraz geçiyordu. Eve doğru yürürlerken arkadan yaklaşan biri tarafından yakın mesafeden vurularak öldürüldü.
Cinayet İsveç'in başkenti Stockholm'de, ülkenin en işlek caddesinde işlendi. 10'dan fazla tanık uzun boylu bir adamın ateş ettiğini ve kaçtığını görmüştü ama katil hiçbir zaman bulunamadı.
Şimdi, aradan 34 yıl geçtikten sonra İsveç Savcılığı bir açıklama yaparak bu konuda yürüttüğü soruşturmanın nihai sonuçlarını çarşamba günü düzenlenecek bir basın toplantısında sunacağını bildirdi.
Başsavcı Krister Petersson, şubat ayında İsveç televizyonuna verdiği mülakatta "Cinayetin nasıl işlendiği ve kimin sorumlu olduğunu ortaya çıkarabileceğimizi düşünüyorum" demişti.
Henüz soruşturmanın sonunda kimsenin yargı önüne çıkıp çıkmayacağı ya da bir isim verilip verilmeyeceği belli değil. Ama polisin en sonunda ülkeye onlarca yıldır gölgesi düşen ve sayısız komplo teorisine konu olan bu cinayeti çözmeye yaklaşmış olması umuluyor.
Olof Palme'yi sağ gören son kişilerden biri olan oğlu Marten Palme, bu yılın başlarında polisin elinde "şu an açıklamak istemediği yeni kanıtlar olduğunu" söylemişti.
Marten Palme, bunun hiçbir zaman bulunamayan cinayet silahıyla ilgili bir şey olabileceğini düşünüyordu. Aftonbladet gazetesine verdiği röportajda "Eğer birisi önemli bir ayrıntıyı bildiği halde ortaya çıkmadıysa şimdi bunu yapmasının tam zamanı" demişti.
1927 yılında aristokrat ve zengin bir aileye doğan Palme, 1949 yılında Sosyal Demokrat Parti'ye katılmış ve parti içinde yükselerek 1969 yılında Tage Erlander'in yerine liderliğe getirilmişti.
Uluslararası Olof Palme Merkezi adlı kuruluşun genel sekreteri Anna Sundstrom "Palme'nin Erlander'in oğullarından biri gibi olduğu söylenir" diyor:
"Sosyal Demokrat Parti lideri ve İsveç'in sosyal devlet sisteminin kurucularından Tage Erlander tarafından yetiştirildi. Erlander'in politikalarını alıp daha da ileriye taşıdığını söyleyebiliriz."
Palme başbakanlığı döneminde işçi sendikalarının gücünü daha da artıran, sağlık sistemini ve sosyal yardım düzenini güçlendiren adımlar attı. Kraliyete ait o zamana kadar devam etmiş bazı siyasi yetkileri kaldırdı ve eğitime büyük yatırım yaptı.
Olof Palme Merkezi'nden Anna Sundstrom, onun en önemli reformları arasında okul öncesi eğitim alanında anaokullarının açılması, cinsiyet eşitsizliğine karşı kadınların çalışma hayatına girişini teşvik edici yasalar çıkarmasının da bulunduğunu söylüyor.
Palme aynı zamanda uluslararası platformlarda da etkili bir politikacıydı. Hem ABD hem de Sovyetler Birliği'ni eleştiriyordu. SSCB'nin 1968'de Çekoslovakya'yı işgalini kınamış, 1972'de Amerikalıların Kuzey Vietnam'a yönelik bombardımanını İkinci Dünya Savaşı'ndaki nazi kamplarındaki katliamlarla karşılaştırmıştı. Bu yorumları Washington ile Stockholm arasındaki ilişkilerin bir süre dondurulmasına sebep olmuştu.
1973 yılında New York Times gazetesine verdiği mülakatta yaptığı kıyaslamayla ilgili olarak "Pişman değilim çünkü bu dünyada birilerinin sizi dinlemesi için bağırarak konuşmanız gerekiyor. Bu konuda sessiz kalamam ve susmam konusundaki baskılara boyun eğemem" demişti.
Irk ayrımcılığı rejimi sürerken Güney Afrika'dan "bilhassa tüyler ürpertici bir rejim" diye söz etmiş ve siyahların siyasi örgütü Afrika Ulusal Kongresi ANC'ye mali destek vermişti.
İspanya'da General Franco liderliğindeki diktatör rejimi "Allah'ın belası katiller" diye nitelemiş ve nükleer silahsızlanma için kampanya yürütmüştü. Palme ayrıca 1980'lerde devam eden İran-Irak savaşında da bir barış anlaşmasına varılabilmesi için arabuluculuk yapmıştı.
Palme ülkesinde ve uluslararası düzeyde attığı adımlar ve fikirleriyle hem çok dost hem de çok düşman edindi.
İsveçli iş çevreleri reformlarına büyük tepki duyuyordu, dışarda ise birçok ülkenin hükümetlerini kızdırmıştı.
Sundstrom "Neredeyse onu ya çok sever ya nefret ederdiniz diyebiliriz. Çok büyük rahatsızlık yaratmıştı, en çok da sağ kesim arasında. Çok üzerine gittiler" diyor. "Fakat İsveç halkının çok büyük bir kesiminin ona büyük saygı ve sevgisi vardı" diye ekliyor. Gerçekten de insanlar bunca yıl sonra hâlâ onun öldürüldüğü yere çiçekler koymayı sürdürüyor.
28 Şubat 1986 gecesi Palme işten döndüğünde korumalarını gönderdi. Eşi Lisbet sinemaya gitmeyi teklif etti.
Oğulları Marten ile kız arkadaşı bir komedi filmine bilet almışlardı, orada onlarla buluşacaklardı.
Palme ve eşi evlerinden korumalarını almadan çıktı, metroya binerek şehir merkezine gitti. Grand Cinema önünde saat 21.00 sularında oğulları ve onun sevgilisi ile buluştular.
Film bittikten sonra onlardan ayrılan Palme çifti, Sveavagen caddesi üzerinden evlerine yürümeye başladı.
Sveavagen ile Tunnelgatan caddelerinin kesiştiği köşeye geldiklerinde, saat 23.21'i gösterirken, arkalarından gelen uzun boylu bir adam yakın mesafeden önce Palme'yi, sonra da Lisbet'i vurdu.
Saldırgan koşarak uzaklaştı, merdivenlerden başka bir sokağa geçti ve kayboldu.
İsveç şok olmuştu.
Charlotta Wallsten o sırada 12 yaşındaydı ama ertesi gün uyandığında babasının ona, korkunç bir şey olduğunu söylediğini hatırlıyor.
"Televizyonu açtık. Sürekli onun sokak ortasında nasıl öldürüldüğü konuşuluyordu. Bütün ülke şoktaydı" diyor.
Wallsten okulda Palme için toplanıp mumlar yaktıklarını anlatıyor. "Öldürüldüğünde siyasi görüşler önemini kaybetmişti. Herkes şok olmuştu" diyor.
Polis de aynı şoku yaşıyordu. Memurlar cinayetin işlendiği yeri doğru dürüst kordon altına alamamış ve katilin kaçmasından saatler sonra kentin sadece küçük bir kısmına giriş çıkışları kapatabilmişti.
Yastaki insanlar polis kordonunu aşarak çiçekler bırakıyor, Palme'nin kanı henüz yerde dururken oralarda dolaşıyorlardı.
Görgü tanıkları ifadeleri alınmadan dağılmıştı. Mermi kovanlarından biri günler sonra oradan geçen biri tarafından fark edilmese belki de hiç bulunmayacaktı.
Çok fazla tanık olmasına rağmen polisin elinde çok az ipucu vardı.
Bulunan mermi kovanları, katilin güçlü bir silah olan .357 (9,1mm) Magnum tabanca kullandığına işaret ediyordu.
Uzmanlar bu silahla atılan kurşunların Palme'yi çelik yelek bile giymiş olsa öldüreceğini söylüyor. Bu da bize cinayetin onu gerçekten öldürmeyi hedefleyen birisi tarafından, planlanarak işlendiğini gösteriyor.
Cinayet soruşturmasını üstlenen ilk başsavcı, olayın arkasında Kürt örgütlenmesi PKK'nın bulunabileceği teorisine yoğunlaştı. Fakat bu savcı, 1987 yılında örgütün İsveç'deki merkezlerinden olduğu söylenen bir kitapçıya yapılan baskında cinayetle ilgili hiçbir kanıt bulunamamasının ardından görevden istifa etmek zorunda kaldı.
1988 yılında polis sabıkalı Christer Pettersson'u gözaltına aldı. Pettersson 1970 yılında görünürde bir sebep de olmadan Stockholm sokaklarında bir adamı bıçakla öldürmüştü ve eşkali Palme'nin öldürüldüğü gece sinemanın yakınlarında görülen şüpheli bir kişiye uyuyordu.
Palme'nin eşi Lisbet, polisin teşhis için yan yana dizdiği kişiler arasında Pettersson'u katil olarak teşhis etti ve Pettersson1989 yılında yargılandığı mahkeme tarafından suçlu bulunarak müebbet hapse mahkum edildi.
Fakat avukatı karara hemen itiraz etti. Ortada ne cinayet silahı ne de cinayet sebebi vardı. Mahkeme o zamana kadar üç ay hapis yatmış olan Pettersson'u serbest bıraktı ve kendisine 50 bin dolar tazminat ödendi. Pettersson 2004 yılında öldü.
İsveç'in yaşadığı kolektif travma ve bu suikastle ilgili saplantı ortaya onlarca komplo teorisi atılmasına sebep oldu. Hatta bu saplantıyı ifade etmek için 'Palme sjukdom' yani Palme sendromu diye bir kavram bile üretildi.
1996 yılında Güney Afrikalı eski bir polis memuru Palme'nin ırk ayrımcılığı (apartheid) rejimine karşı duruşu ve ANC'ye destek vermesi nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti.
İsveçli savcılar o yıl Güney Afrika'ya gittiler ama bu iddiayı destekleyecek kanıt bulamadılar. Ancak bir kesim, ülkedeki eski apartheid rejiminin bu olaya karışmış olabileceğine hâlâ inanıyor.
Ejderha Dövmeli Kız romanıyla ünlenen İsveçli gazeteci-yazar Stieg Larsson, 2004 yılındaki ölümünden önce Palme cinayetini yıllarca araştırmış ve bu teoriyi geliştirmişti.
Bir başka teori ise suikastin Hindistan'la yapılan silah satış anlaşmalarıyla ilgili olduğuna dair.
İsveç silah şirketi Bofors, 1980 ve 1990'lı yıllarda Hindistan'a ağır silahlar satmak üzere bir anlaşma yapmıştı. Daha sonra şirketin bu ihaleyi alabilmek için Hindistan'da çok sayıda aracı şahsa rüşvet verdiği ortaya çıkmış, bu skandal zamanın Hindistan başbakanı Raciv Gandi'yi de zor durumda bırakmıştı.
Palme'nin Bofors şirketiyle ilgili rüşvet olaylarından öldürüldüğü gün haberdar olduğu ve bu nedenle bu anlaşmadan çıkarı olan aracıların onu öldürmek için yeterli sebebi olduğunu söyleyenler var. Fakat polis bu teoriye çok ilgi göstermedi.
Bir başka ipucu da Skandia Adamı diye bilinen kişiydi. Cinayetin işlendiği yerin yakınında merkez binası bulunan Skandia Sigora şirketinde çalışan Stig Engstrom, olaya tanık olan 20'ye yakın kişiden biriydi ve 2000 yılında intihar etti.
Polisin Engstrom'ün olayla bağlantısını 2018 yılında soruşturmaya başladığı bildiriliyor. Bu kişinin adı ilk olarak İsveçli gazeteci Thomas Pettersson'un 12 yıl sürdürdüğü araştırmalarda zanlı olarak ortaya atılmıştı. Pettersson bu kişinin silah eğitim gördüğünü, silah koleksiyonu yapan birini tanıdığını ve Magnum tabancalara merakı olduğunu söylüyordu.
Ayrıca Engstrom'un olayla ilgili tanıklıklarında çelişkiler vardı. Başbakana suni teneffüs yaptırdığını söylemişti ama böyle bir şey olmamıştı.
Fakat birçok kişi Engstrom'le ilgili teoriye inanmadı. Bir kere boyu çok kısaydı ve gösterişsiz biriydi. Oysa katili bir çok kişi uzun boylu, yapılı biri olarak tarif ediyordu. Üstelik Engstrom ne daha önce ne sonra bu tür bir suç işlemişti.
Çarşamba günü savcılık tarafından yapılacak açıklamada neler söyleneceği merakla bekleniyor.
"Kan ve Kar: Olof Palme cinayeti" adlı kitabında bütün bu komplo teorilerini anlatan Dr. Jan Bondeson, bu açıklamadan da net bir şey çıkmayacağını düşünüyor:
"Fakat, bir şekilde bu olayı kapatmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bazen cevapları bilemeseniz de bir konuyu kapatabilmeniz gerekiyor."