Bir sağlık ocağı, özel veya devlet hastanesi polikliniği gibi günün her saati, her cinsten, her yaştan hastaların başvurduğu bir kurumda, size abartmadan söylüyorum, iyi yetişmiş bir pratisyen doktor hastalarının %50’sinin tanısını onları sadece dikkatle dinleyerek ve sorgulayarak koyabilir.
Kalan %40'ının hastalığının ne olduğu ise dikkatli bir muayene ile kesin olarak anlaşılır. %10 hastadan ise kan, idrar tahlilleri, röntgen, ultrason, tomografi vb. incelemeler istemek gerekir.
Çünkü, tıptaki baş döndürücü ilerlemelere ve neredeyse her gün yeni bir inceleme yöntemi çıkmasına rağmen hastalıkların tanısında hastanın dinlenmesi ve dikkatli muayenesi önemini hiçbir zaman yitirmiyor, yitirmeyecek de.
Ama, pratikte durum tam bunun tersinedir. Hastaların ancak %10 kadarına herhangi bir inceleme yapma gereği duyulmazken, %90’ ı elinde bir tomar istek kağıdı ile laboratuar laboratuar dolaşmaya başlar. Bu durum özel poliklinikler için de böyledir, resmi poliklinikler için de. Ama, farklı nedenlerle.
ÖZEL POLİKLİNİKLER
Özel polikliniklerde muayene daima çok ucuzdur, durum laboratuar incelemeleri ile toparlanmaya çalışılır. Hele de özel sağlık sigortası olan hastalar mutlaka ayrıntılı olarak incelenir.
Bu incelemeler polikliniği her zaman mutlu ederken işin aslının farkında olmayan hastalar da bu yakın ilgiden çok memnun kalmış olabilirler.
‘Boğazı ağrıdığı için gittiği poliklinikte çok iyi bir doktorla karşılaşan ve bütün kan, idrar tahlilleri yapılan, filimleri, ultrasonları çekilen, ama çok şükür hepsi de temiz çıkan’ pek çok mutlu hasta vardır.
Özel polikliniklerimizin tıbbi incelemeye verdikleri önemin, Avrupa ve Amerika standartlarının çok üstünde olduğunu iftiharla söyleyebiliriz.
RESMİ POLİKLİNİKLER
Devlet veya üniversite hastaneleri ya da sağlık ocakları gibi resmi kurumlarımız da inceleme konusunda çok duyarlıdırlar.
Burada günde 80-100 hasta muayene etmek zorunda olan doktorlarımızın hastaları yeteri kadar dinlemeye, sorgulamaya ve muayene etmeye zamanları olmadığı için, bu eksiklik laboratuar incelemeleri ile kapatılmaya çalışılır. Hemen her hastadan bir laboratuar incelemesi istenir ve böylece hastalara el bile değdirilmeden yakın ilgi gösterilmiş olur.
Hasta derdini anlatamamış ve muayene olamamış da olsa, hiç değilse temiz çıkan kan tahlilleri ile mutlu olur.
TIP EĞİTİMİ EKSİK VE YETERSİZ
Hastalardan çok fazla inceleme istenmesinin temel nedeni ise bilgilerin her geçen gün çığ gibi artması yanında, tıp eğitiminin eksik ve yetersiz olmasıdır. Doktorlar da, bu kusurlarını ister istemez laboratuar incelemeleri ile örtme yoluna gitmektedirler.
Tıp eğitimi, en gelişmiş, adı da kendi de büyük, hocası bol fakültelerimizde bile iyi değildir. Eğitim, daha çok teoriktir ve asıl önemli olan pratik uygulamaya gereken önem verilmemektedir. Tıp fakültelerinin meslek liselerinden bir farkı kalmamıştır ve tıp diploması uzmanlık sınavına girme hakkı vermesi dışında fazla bir işe yaramamaktadır.
Oysa, tıp fakültelerini bitirenlerin ancak %10 kadarının uzman olabilme şansları vardır, doktorların %90’ı ömürleri boyunca ‘pratisyen’ kalmak zorundadırlar. Bu nedenle tıp fakültelerindeki eğitimin acilen ‘pratisyen doktor’ yetiştirme hedefini karşılayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.
SONUÇ
İyi doktor, sizden hemen bir dizi kan tahlili, röntgen, endoskopi, tomografi… gibi incelemeler isteyen değil, sizi dikkatle dinleyen, sorgulayan ve muayene eden doktordur.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi