Kansere yakalanan milyonlarca Karadenizli yurttaştan biri gibi ‘işte gitti’ bu hayattan. “Ha kanser, ha konser” diye çıktığı sahnelerde tamamladı ömrünü.
Babasına kanser haberini 'çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım baba' diyerek veren Kazım'ın bugün doğum günü.
Kazım Koyuncu, Karadenizliler’in kansere kurban edilmelerine hep öfke duydu… Sonunda kendi bedeni kansere yenik düştü.
Genç öldü. 33 yaşında. Hâlâ ‘genç’ diye anılırken. Orta yaşlı değildi henüz. Gençti. 33 yaşında kanserden öldü. Doktorların ‘dinlenmelisin’ uyarılarına uymadı. Pek uymazdı zaten uyarılara. Konserde dinlendi. Konserler onu dinlendirdi. Sevenlerine, sevenleriyle birlikte şarkılar söyledi. Öleceğini bile bile horon oynadı, oynattı. 33 yaşında kanserden öldü.
Kazım'dan sonra hayat 'keşke görseydi' ile 'iyi ki görmedi arasında' şeklinde seyretti. Cerattepe'ye yapılan katliam planını iyi ki görmedi. Lakin Cerattepe'deki halkın direnişini keşke görseydi...
Kazım Koyuncu iyi bir insandı. İyi bir sanatçıydı. İyi bir devrimciydi. Karadeniz’in asi çocuğuydu. 33 yaşında kanserden öldü.
Doğum gününde özleniyor Kazım. O’nun yerini tutmasalar da O’nun izinden gidenleri görmek dileğiyle.
KAZIM KOYUNCU KİMDİR?
Laz kökenli Karadeniz müziği ile Rock'n'Roll müziği sentezleyerek kendi tarzını yaratan Türk müzisyen, söz yazarı, oyuncu ve aktivisttir. 33 yaşında testis kanserinin akciğerlerine yayılması sonucunda hayatını kaybetti.
Müzikle küçük yaşta tanıştı. 1980'li yılların sonunda İstanbul'a taşınmıştır. İlk olarak amatör rock müzik yapmaya başladı. 1990'lı yılların başında arkadaşları ile çeşitli yerlerde küçük çaplı konserler vermeye başladı. 1994 yılında laz müziğini rock müziği ile birleştirerek kendi tarzını yarattı. Aynı yıl arkadaşları ile birlikte Zuğaşi Berepe adında bir grup kurma kararı aldı. 1995 yılında grup Va Mişkunan adlı ilk albümlerini yayınladı. İlk defa duyulan bir tarz olduğu için albüm olumlu tepkiler aldı. 1998 yılında ikinci albümleri İgzas'ı çıkardılar. Albüm ilk albüme göre daha çok ses getirdi. Bu albümden sonra grup dağıldı. 2000'li yılların başında Kâzım Koyuncu askere gitti. Askerden geldikten sonra ilk solo albümünün çalışmalarına başladı. 2001 yılında, Viya! adlı ilk solo albümünü yayınladı. Albüm pek ses getirmedi.
2002 yılında Gökhan Birben ile birlikte Gülbeyaz adlı televizyon dizisinin müziklerini yapmaya başladı. Aynı zamanda dizinin bazı bölümlerinde oynadı. Dizi büyük reytingler aldı ve müzikleri büyük ilgi gördü. Daha sonra Kâzım Koyuncu, Türkiye çapında tanınmaya başlandı. Konserleri büyük kitlelerce izlendi. 2003 yılında ikinci solo albümünün kayıtlarına başladı. 2004 yılında Hayde adlı ikinci albümünü çıkardı. İkinci albüm ilkine göre büyük bir satış rakamına ulaştı. Yılın en çok satan albümlerinden birisi oldu. 2004 yılının sonunda kanser olduğu haberini aldı. Haberi alan ailesi ve sevenleri çok üzüldü. Doktorlar kendisini çok fazla yormamasını söylese de Kâzım Koyuncu konserler vermeye devam etti. 2005 yılında son konserini Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde verdi. Aynı yılın, 25 Haziran tarihinde ise Şişli'de hayatını kaybetti.
*Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
*Bütün dünyanın, bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır. Tüm topraklarda memleketimizdir.
*Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim; ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim. Ve gerçekten doğru bildiğim bir şeyi en azından çok zorlanırsam ortaya koymaktan çekinmem.
*Beni radyasyon değil, Türkiye'deki sistem kanser etti.
*O çayı içen biri geri zekâlıdır... Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.
*Çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım baba...
*Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız...