İzmirli gençler Triwi ile meme kanserine erken teşhis sağlıyor

Alara Akçasız ile bu sene İzmir Urla’da düzenlenen Hack’n Break Açık Inovasyon Konferansı’nda tanıştım. Kurumsal hayatta, geçmişte birlikte çalıştığım değerli arkadaşlarım Zehra Doruk ve Murat Girgin, Urla’da, Türkiye girişimcilik ekosistemi adına oldukça önemli ve öncü çalışmalar gerçekleştiriyorlar.

ERGİ ŞENER

Yıllardır düzenledikleri ve Türkiye’nin en büyük açık inovasyon kampı olan Hack’n Break’den sonra, Open Campus adını verdikleri Türkiye’nin ilk sivil teknoparkı bünyesinde, gençlerin hayallerini gerçekleştirmeleri için gerekli ekipman ve ortamı sağlamalarının yanında; oldukça önemli mentorlük ve yönlendirme desteğinde de bulunuyorlar. Alara da bu seneki Hack’n Break’e gönüllü destek veren gençlerden biriydi. Hack’n Break’de gerçekleştirdiğim sunum, sonrasında da düzenlediğimiz IdeaField Ideathon fikir yarışmasında, Alara’yı ve ekibini daha yakından tanıma ve start-up’ları Triwi’yi öğrenme imkanım oldu (Ideathon’da da birinciliği Triwi kazandı). Triwi, Alara’nın annesi Zeynep Hanım ile kurduğu bir start-up, son zamanlarda global arenada da oldukça öne çıkan “sağlık teknolojilerine” odaklanıyor. Ancak, bunun ötesinde, toplumsal fayda yaratma açısından da sosyal bir girişim özelliğini taşıyor. Triwi ile Alara ve Zeynep giyilebilir bir teknolojik çözüm ile meme kanserine yönelik erken teşhis oranını artırmayı hedefliyor. Anne-kız geliştirdikleri bu güzel fikri, gerçek anlamda girişimci, genç, pırıl pırıl bir ekiple büyütmeye ve şirketleştirmeye çalışıyorlar. Geçtiğimiz hafta, Pazar günü ekiple İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Teknopark’ta yer alan ofislerinde tekrar bir araya gelme imkanım oldu. Üniversite’nin farklı bölümlerinden, farklı karakter ve hobilere sahip bu gençler, Pazar akşamı geç saatlere kadar, bir şeyler öğrenmek, dahası kendilerini geliştirmek ve bir yarar sağlamak adına hiçbir maddi beklenti olmaksızın birlikte, bir harmoni içerisinde çalışmaktalar. Silikon Vadisi’nde gözlemleyip, Türkiye’de özlemle andığım bu çalışma ortamı beni hem heyecanlandırdı, hem de oldukça umutlandırdı. Triwi, son zamanlarda aldığı pek çok ödülle gelişiyor, büyüyor ve deneyim kazanıyor. Bu güzel ekibin çok daha iyi yerlere geleceğine yönelik benim inancım tam. İçinde bulunduğumuz Ekim ayının, “meme kanseri bilinçlendirme ve farkındalık ayı” olmasını da fırsat bilerek, Sizleri bu örnek start-up’ın kurucuları ile tanıştırmak istedim…

Reklam
Reklam

Ergi Şener: Sizi tanıyabilir miyiz? Anne - kız olarak başlattığınız, ödüllü girişiminiz Triwi'ye kadar yaptıklarınızdan bahsedebilir misiniz?

Zeynep Akçasız: Merhaba ben Zeynep. Adanalıyım ve eğitim hayatım Adana’da geçti, danışmanlık ve koçluk alanında çalışıyorum. Kurumsal ve bireysel koçluk ve hedef çalışmaları yapıyorum. Farklı oluşumlarla işbirliği içinde yol alıyorum.

Alara Akçasız: Ben de Alara. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde Kimya Mühendisliği okuyorum; aynı zamanda da makine mühendisliğinde yan dal yapıyorum. Küçük yaşlarımdan beri “zihni sinir” tipi projelere çok ilgi duydum. Üniversite de girişimcilikle tanışınca içimde bir kıvılcım çaktı. İlk yıllardan beri katıldığım Hack’n Break etkinliğine geçen yıl annem de iletişimle ilgili bir seminer vermek için katıldı. “Bak anne burada çok ilginç insanlar var” diyerek onu da farklı etkinliklere götürüp bir anda ortadan kayboldum, hoşuna gideceğini bildiğim için. Etkinliğin sonunda “Alara biz de bir şeyler yapsak ya” dedi. Yıllardır sürekli olarak çözüm odaklı neler yapabiliriz diye düşünüyorduk. Kadınlarla ilgili yapalım dedik. Araştırmaya başladık…

Reklam
Reklam

Ergi Şener: Triwi fikri nasıl doğdu?

Zeynep: Uzun yıllardır sürekli kendimize “ne olsa daha kolay olur, neyi değiştirebiliriz ya da ne tarz yeni bir şey yaratabiliriz?” diye soruyorduk. Aklımıza gelen fikirleri araştırıp olabilir mi diye sorguluyorduk. Bundan bir yıl önce rotamızı çizdik. “Kadınlar için” bir şey yapmaya karar verdik. Kadınların daha sağlıklı, daha güvenli ve daha güçlü olması için neye ihtiyacımız var dediğimizde; “what women want” yani “kadınlar ne ister en iyi biz biliriz” diye iddialı bir cümle kurarak yola çıktık (triwi, 3w’ye atıfta bulunuyor).

Ergi Şener: Son dönemde Triwi aldığı ödüller ve başarıları ile de sürekli adından söz ettiriyor, sizce başarının arkasında yatan temel etmenler neler?

Zeynep: Çok temel ve hassas bir alana girdik ürünümüzle, her insanın hayatında bir kadın var ve çok değerli. Yaşamak, ama sağlıklı ve vücut bütünlüğü bozulmadan… Şu cümleleri duyuyoruz sürekli “annemi meme kanserinden kaybettim, kız kardeşim için endişeleniyorum”, “teyzemin memesi alındı ya bende de olursa”, “eşim meme kanseri tedavisi görüyor, kızım var, korkuyorum”… Kısacası sadece kadınlar için değil erkekler için de önemli bir proje bu… Bu başarının temelinde bu yatıyor diye yorumluyoruz.

Reklam
Reklam

Ergi Şener: Çok önemli bir problemi adresliyor ve bir yandan da sosyal sorumluluk adına bir çalışma gerçekleştiriyorsunuz. Yaptığınız araştırmalar doğrultusunda, Türkiye'de meme kanseri riski ne seviyelerde, toplumda bu konuda bir bilinç var mı?

Zeynep: Her 8 kadından biri meme kanseri riskiyle doğuyor ve her yıl meme kanseri teşhisi konulan neredeyse 1.5 milyon kadın var. Bu kitlenin de yarısına yakın kısmı hayatını kaybediyor.
Alara: Bu bizim gördüğümüz yani dünyada istatistiği doğru tutulan ülkelerin olduğu kısım tabii ki. Oysa meme kanseri erken teşhis edildiğinde %100 tedavi edilebilir kanser türlerinden biri, bunu her gün görüyoruz gerek kamu spotları gerekse önümüze bir anda çıkan reklam panolarında. Türkiye’de ise oldukça ilginç bir durum var. Fikirlerine çok değer verdiğimiz insanlarla konuştuğumuzda bazen “aman nereden çıktı kanser, aklımıza getirmeyin bunları” gibi cümleler duyuyoruz. İstatistiksel olarak da ilginç bir durum. Verilere göre en çok rastlanan ülkelerden değiliz fakat yine de oransal olarak yakalanan kadınların çoğunu kaybediyoruz. Bazı tablolar var, örneğin Avrupa gibi, yüksek rastlanma oranları karşısında çok az derecede ölüm görüyoruz. Bu bize bir şeylerin eksik olduğunu hissettirdi. Hem Türkiye’de yaşayan birisi olarak hem de bir kadın olarak bizde çok merak uyandıran bir konu oldu.

Reklam
Reklam

Zeynep: Ne yazık ki erken teşhisin adımlarına baktığımız zaman biz bunları bilmiyoruz. Bizim amacımız bu farkındalığı arttırmak, ancak bu şekilde teşhis ve tedavi süreci hızlanacaktır.

Ergi Şener: Peki Triwi, meme kanserine yönelik teşhis için nasıl bir çözüm sunuyor? Triwi ile amaçlarınız neler?

Zeynep: Triwi, evde kendi kendine muayeneye alternatif olarak geliştirdiğimiz bir ürün. Ayda sadece 5 dakikalık bir kullanım süresi ile doğru zamanda doğru muayene yapıp sizinle telefonunuz aracılığıyla iletişim kuran bir sütyen. Amacımız kadınların erken teşhisin ilk adımı olan kendi kendine muayeneye yönelik bilinçlendirerek; kadınları doktora geç olmadan yönlendirip erken teşhis sürecine girmelerini sağlamak.

Alara: Sütyen iki mühendislik disiplinin bir araya gelmesiyle oluştu aslında; elektronik haberleşme ve malzeme. Sütyenin içerisine özel bir tekstil yerleştirerek tasarımımızı göğüse doğru şişecek şekilde yaptık. Böylece bu kumaş göğüsün yüzeyindeki kitleleri tespit edebiliyor. Bunun sonucunda da algoritmamızla bu verileri anlamlandırıp görselleştiriyoruz. Son zamanlarda giyilebilir teknolojilerin çok ilgi gördüğünü göz önünde bulundurursak artık böyle teknolojilere insanların ve en önemlisi kadınların hazır olduğunu düşündük. Sağlık teknolojilerini eve taşımak çok önemli bize kalırsa, ulaşamayan insanlara sağlık hizmeti ulaştırıyor, ulaşıp da hayatlarının koşuşturmasında unutanlara da bu tarz önemli şeyleri hatırlatıyoruz. Aslında biraz da “bir şeyim yoktur” veya “ya bir şey çıkarsa” sözlerini dindirip doğru olan sesi yükseltmek. Kadınları tanıyoruz kendilerini değerli hissettirmemiz lazım devamı gelir diye düşünüyoruz.

Reklam
Reklam

Ergi Şener: İzmir’den çıkan ve global hedefleri olan bir firma olarak, İzmir ve Türkiye start-up ekosistemini nasıl değerlendiriyorsunuz? Eksikler neler, hangi konularda desteğe ihtiyaç var?

Alara: İzmir’i değerlendirecek olursak biraz dingin bir şehir burası. Kıyı insanlarıyız uzun uzun denizi izleyip bazı problemleri ve koşuşturmacaları unutmayı seviyoruz ve istiyoruz. Bu yüzden Türkiye geneline vurursak biraz pasif geliyor. Ama girişimci olmak isteyen de çok hızlı ilerleyebiliyor tabii ki hiç dikkat dağınıklığı olmadan, hızlıca. Biraz da destekle tabii ki, Teknopark İzmir’in desteğini ve bize çok değer veren Open Campus kurucuları Zehra Doruk ve Murat Girgin’i de asla yok sayamayız. Türkiye olarak da gelişmeye açık yön var tabii ki hem çok koşuşturmaca içinde ilerliyoruz, hem de inanılmaz yavaşlıkla ilerliyoruz. Teknoloji kısmı süper ilerliyor ama insanlarla konuşmaya gelince çok rahat edemiyoruz nedendir bilemiyoruz☺ Çok fazla hızlandırıcı program var örneğin. Birden fazla programa katıldık. Hepsi birbirine benziyor ama çok azı orjinalliğini koruyor. Firmalar kendileri hızlandırıcı açmak yerine bir çatı altına toplanabilirlerse daha verimli oluyor gibi gördük biz. YFYİ veya Tech’n Roll bunların güzel örnekleri. Önemli olan temeli olan kişileri itelemek bence. Önemli insanların önüne açmak gerekiyor bence ki bizim için çok önemli olan partnerlarla ve mentörlerle o şekilde tanıştık.

Reklam
Reklam

Ergi Şener: Kendi girişimlerini kurmak isteyen gençlere önerilerileriniz neler? Daha az hata yapmaları, doğru yönde ilerlemeleri adına tavsiyeleriniz ne olur?

Zeynep: Doğru soruyu sormak lazım, ihtiyaçları belirlemek ve girişimlerinin hangi eksiği tamamlayacağını iyi analiz etmelere gerekiyor. Yapacağımız her şey insana dair ve biz bir boşluğu doldurmuyorsak girişimimizin ilerlemesi çok zor. Temel amaç; daha kolay ve konforlu bir çözüm. Bunu sağlayabilen girişim başarılı olacaktır.

Alara: Gençlere önerilerimiz de kesinlikle biraz yırtık olmaları. Etkinliklere bol bol gidip farklı farklı insanları dinlemeleri, çok vizyon açıyor. Ben ilk etkinliklere gittiğimde kendimi çok ufak hissetmiştim çok güzel bir şekilde konfor alanınızı sarsıyor. Biraz da hırslıysanız sizi “gaza getiriyor”. Ama tabii ki biraz da sakin olmak lazım. İyice sindire sindire hareket etmekten yanayım ben. Bir şeyleri duyduğun an uygulamaya çalışınca işler yolunda gitmiyor genelde. Bence bu yola karar vermiş bir üniversite öğrencisi 2 yılını kendini geliştirmeye vermeli. Bol bol blog okumalı.

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: