İSTANBUL (AA) - MURAT ASLAN - Küresel ekonomide artan jeopolitik riskler resesyon beklentilerini yükseltirken, bu durum merkez bankalarını daha gevşek para politikası duruşuna yönlendiriyor.
ABD Başkanı Trump'ın, geçen hafta, 300 milyar dolarlık Çin ürününe yüzde 10 gümrük tarifesi uygulanacağını duyurması, söz konusu açıklamanın ardından yaşananlar ve açıklanan makroekonomik veriler global büyümeye ilişkin endişeleri arttırdı.
Trump'ın kararına, yuanı son 11 yılın en düşük seviyesine çekerek cevap veren Çin, ABD tarafından "kur manipülatörü" ilan edildi. Bunun üzerine ticaret anlaşmalarında Trump için önem arz eden tarım ürünleri satışı, Çin tarafından gündeme alındı ve Çin, ABD'den tarım ürünleri alımını durdurduğunu açıkladı.
Söz konusu gelişmelerin de etkisiyle pay piyasalarında önemli değer kayıpları yaşandı ve küresel büyümeye ilişkin belirsizlikler daha da arttı. Piyasalarda dikkatle izlenen göstergelerden biri olan getiri eğrisi, hafta içi yaşanan olayların ardından son 12 yılın en güçlü resesyon sinyalini verdi. ABD 10 yıllık devlet tahvili getirisi ile 3 aylık devlet tahvili faizleri arasındaki fark, hafta içinde eksi 41,23 baz puana düşerek Mart 2007'den bu yana en geniş halini aldı.
Analistler, getiri eğrisinin ABD'de son 50 yılda gerçekleşen bütün krizlerden önce tersine döndüğünü ifade etti.
- Fed'in üzerindeki baskılar
ABD Merkez Bankası'nın (Fed) temmuzdaki toplantıda politika faizini 25 baz puan indirmesine karşın Fed Başkanı Jerome Powell'ın toplantı sonrası yaptığı konuşma "şahin" olarak algılanırken, analistler, Çin ile yaşanan gelişmeler ve açıklanan makroekonomik verilerin ardından bu tutumun değişebileceğini kaydetti.
St. Louis Fed Başkanı James Bullard'ın, hafta içinde, "Fed'in yaptığı faiz indiriminin, ticaret savaşının ortaya çıkardığı belirsizliklere cevap verdiğini, her tehdide faiz indirerek cevap veremeyeceklerini" söylemesine karşın Fed'in eylül ayındaki toplantısında faiz indirimine kesin gözüyle bakılıyor.
Analistler, eylül ayındaki Fed toplantısında 25 baz puanlık faiz indirimine yüzde 60, 50 baz puanlık indirime ise yüzde 40 olasılık veriyor.
Hafta içi açıklanan çekirdek üretici fiyat endeksi verileri ile ABD ekonomisinde istenilen enflasyon seviyesinin gittikçe uzaklaştığını ifade eden analistler, yüzde 2,3'lük beklentiye karşın yüzde 2,1 şeklinde gerçekleşen üretici enflasyonunun Fed üzerinde baskı oluşturabileceğini vurguladı.
Fed'in üzerindeki baskılar sadece veri tarafından kaynaklanmıyor. Fed'in politikalarının yanlış olduğunu her fırsatta dile getiren Trump, yapılması gereken şeyin 100 baz puanlık faiz indirimi olduğunu, ülkenin Fed'in yanlış politikalarına rağmen iyi gittiğini belirtmişti.
- Resesyon korkuları, 3 merkez bankasından gelen faiz indirimleriyle daha da arttı
Analistler, küresel ekonomide hakim olan resesyon korkularının hafta içi 3 farklı merkez bankasından gelen faiz indirimleriyle daha da arttığını söyledi.
Yeni Zelanda Merkez Bankası, 25 baz puan faiz indirimi beklentisine rağmen 50 baz puan indirime giderek politika faizini tarihinin en düşük oranına çekerken, politika faizinde 35 baz puan indirime giderek beklentileri aşan Hindistan Merkez Bankası, politika faizini yaklaşık son 10 yılın en düşük oranına indirdi.
Beklenmediği halde faiz indirimine giderek politika faizini yüzde 1,75'ten yüzde 1,50'ye çeken Tayland Merkez Bankası da ekonomiyi desteklemek adına daha geniş para politikası uygulayacağını duyurdu.
Dünyanın önemli ekonomilerden biri olan Avustralya'da da merkez bankasından yapılan açıklamada, faiz indirimine rağmen ekonominin desteklenmeye devam edileceği, gerekmesi halinde tekrar faiz indirimine gidilebileceği belirtilmişti. Ülkede, mayıstan bu yana yapılan indirimlerle politika faizi yüzde 1,5'ten yüzde 1'e indi.
- Avrupa ekonomisine dair endişeler artıyor
Avro Bölgesi'nde temmuz ayında yüzde 1,3'ten yüzde 1,1'e gerileyen enflasyon, Avrupa ekonomisine dair endişeleri artırırken, analistler, halihazırda eylülde faiz indirimine gitmesi beklenen Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB), sadece faiz indirerek istenilen sonucu almasının zor olduğunu vurguluyor.
AB'de yaşanan siyasi gelişmeler, gelecek döneme ilişkin beklentileri karamsarlaştırıyor. Söz konusu gelişmelerin başında, anlaşmasız Brexit ve İtalya'da başlayan hükümet krizi gelirken, analistler, AB'de tedirginliği artıran asıl meselenin, birliğin motoru konumundaki Almanya'nın makroekonomik verileri olduğunu belirtiyor.
Hafta içi Almanya'dan gelen sanayi üretimi verileri, ülke ekonomisindeki yavaşlamanın devam ettiğini gösteriyor. Almanya'da sanayi üretimi, beklentilerin üzerinde, aylık bazda yüzde 1,5 düşerken, geçen yılın aynı dönemine göre son 10 yılın en yüksek gerilemesiyle yüzde 5,2'lik azalış kaydetti. Otomobil endüstrisinde yaşanan sıkıntıların ülke ekonomisinin gidişatında önemli rol oynadığını vurgulayan analistler, ticaret savaşlarının da etkisiyle küresel ekonominin yavaşlamasının Almanya'yı oldukça olumsuz etkilediğini söyledi.
Makroekonomik verilerde yaşanan gerilemeyle birlikte güvenli liman arayışına giren yatırımcılar, AB ekonomilerinin tahvil getirilerini tarihi düşük seviyelere çekmiş bulunuyor. Almanya'nın 10 yıllık tahvil faizi getirisi geçen hafta yüzde eksi 0,595 ile tarihin en düşük seviyesini test ederken, aynı trend İsviçre ve Hollanda'nın tahvil getirilerinde de izleniyor.
Tahvil getirilerindeki bu düşüşü, "yatırımcıların, artması olası küresel belirsizliklere karşı kendini hedge etmesi" şeklinde yorumlayan analistler, küresel çapta yaşanan parasal genişlemenin yanı sıra ticaret savaşlarının son bulmasının da önemli olduğunu vurguluyor.