Jimmy Hoffa kimdir? The Irishman filminde hayatı anlatılan Jimmy Hoffa kimdir?

Jimmy Hoffa ismi, Martin Scorsese imzalı The Irishman filmiyle yeniden gündemde. Jimmy Hoffa, en son 30 Temmuz 1975'te bir restorandan çıktı ve bir daha kimse onu bulamadı… İşte ABD tarihinin en güçlü sendika başkanlarından bir olan Jimmy Hoffa’nın hikayesi.

Jimmy Hoffa, 30 Temmuz 1975'te ABD'nin Detroit kentindeki bir restorandan çıktı ve bir daha onu kimse görmedi.

Jimmy Hoffa ABD tarihindeki en güçlü sendikalardan birinin başkanıydı.

Jimmy Hoffa ismi, usta yönetmen Martin Scorsese’nin yeni filmi The Irishman ile gündemde.

Hakkında polise kayıp ihbarı yapılan Hoffa'nın başına gelenler ABD kriminal soruşturma tarihindeki en gizemli olaylardan biri olarak tarihe geçti, cesedi hâlâ bulunamadı.

ABD tarihindeki en tartışmalı figürlerden biri olan Hoffa, Kamyoncular Sendikası'nın başındaydı ve örgütünde bir kahraman olarak görülüyordu. Öte yandan Hoffa'yı bir düşman olarak gören çok sayıda kişi de vardı.

Reklam
Reklam

Ünlü sendikacının hikayesi, Martin Scorsese'nin yönettiği, Robert de Niro, Al Pacino ve Joe Pesci'nin oynadığı The Irishman filmiyle beyaz perdeye de aktarıldı.

Hoffa'yı oynayan Al Pacino, Variety dergisine verdiği söyleşide "Bu karakterin yoğunluğunu yansıtmaya çalıştım. Yaptığı işe kendini adamış biriydi" dedi:

Onu araştırdığınızda çok sayıda kitap ve metin olduğunu görüyorsunuz. İyi metinler yardımcı oluyor. Onları çalışıp, bu adamın kim olduğunu anlamaya zamanınızı adayıp onu özümsemeniz gerekiyor.

JIMMY HOFFA KİMDİR?

James Riddle Hoffa 1914'te, Indiana eyaletinin Brazil kasabasında doğdu. 18 yaşından itibaren ABD'de dönemin en büyük sendikası olan Enternasyonal Kamyoncu Kardeşliği'nin eylemlerine katıldı. 1957'de Jimmy Hoffa sendikanın başına seçildi. Hoffa, sendikayı ABD'nin en büyük sendikası haline getirdi. Fakat bu süreçte mafya ile ilişki kurmaya da başladı.

Reklam
Reklam

Washington Post ve New York Times'a göre Hoffa, işadamlarına baskı yapmaları ve diğer yasa dışı faaliyetler karşılığında gangsterlerin parasını sendika üzerinden aklamayı teklif etti. Bu hamleyi öğrenen ABD Adalet Bakanı Robert Kennedy, Hoffa'yı en çok eleştiren kişilerden biri oldu.

1964 yılında kendisine yöneltilen çeşitli suçlamalar ve Senato'ya kadar uzanan tartışmaların ardından hakkındaki bir davada jüriyi etkilemek için rüşvet verme girişiminden hapis cezası aldı.

1971'de ABD Başkanı Richard Nixon, Hoffa'yı tek şartla affetti: 10 yıl boyunca sendikal faaliyetlerde bulunmamak.

Bazıları, sendikanın yeni başkanı Frank Fitzsimmons'un koltuğunu Hoffa'ya kaptırmamak için Nixon'dan bu koşulu talep ettiğini savunuyordu.

JIMMY HOFFA'YA NE OLDU?

The Irishman filminde Hoffa'yı işbirlikçilerinden birinin öldürmüş olabileceği ima ediliyor.

Hoffa cezaevinden çıktıktan sonra bu koşula itiraz eden yasal girişimlerde bulunmaya başladı ve 30 Temmuz 1975'te eski ortaklarından, Detroit'in en büyük gangsterlerinden biriyle bir öğle yemeği ayarladı.

Reklam
Reklam

13:15'te evden tek başına çıkan Hoffa, eşine 4 gibi eve döneceğini söyledi.

14:15'te eşini aradı ve "Beni ektiler, restoranda kimse yok" dedi. Eşi, kimsenin kendisine haber vermediğini söyledi.

14.27'de ise sendikadan yakın arkadaşı Louis Linteau'yu arayıp ekildiğini söyledi. Linteau, eve dönerken ofisine uğramasını istedi.
Hoffa'nın bilinen son iletişimi bu oldu.

JIMMY HOFFA'NIN KAYBOLMASI

Hoffa'nın kaybolmasının ardından FBI soruşturmasına dahil olan ajanlardan John Anthony BBC'ye verdiği demeçte, "Bu çok zor bir görevdi. 10 yıl önce Hoffa'yı cezaevine gönderen de biz olduğumuz için çevresindeki kimse FBI'a konuşmak istemiyordu" demişti.

Time dergisinin haberine Hoffa'nın akrabaları, onun restorana Anthony Provenzano ve Anthony Giacalone tarafından davet edildiğini söylüyordu.

Bu kişilerden ilki sendika içinde güçlü bir figürdü ve Hoffa'nın göreve dönmesini istemiyordu. İkincisi ise ünlü bir gangsterdi.
Provenzano ve Giacalone restoranda bir yemek ayarlamadıklarını söyledi ve o gün o saatte başka bir mekanda olduklarını kanıtladı.

Reklam
Reklam

İki görgü tanığı Hoffa'ya benzeyen birini bir arabanın arka koltuğunda gördüğünü söyledi. Arabanın şoförünün ise, Hoffa'nın oğlu gibi gördüğü Charles L. O'Brien'a benzediğini aktardılar.

O'Brien hiçbir zaman Hoffa ile birlikte yaşamamıştı, ama babası öldükten sonra Hoffa onun babası gibi olmuştu. Hoffa ölümüyle yarım kalan otobiyografisinde de onu oğlu gibi gördüğünü yazmıştı.

FBI O'Brien'la görüşmeye gittiğinde arabasının ön koltuğunda kan izleri olduğunu gördü. O'Brien önce o gün Hoffa'nın kaybolduğu saatlerde Giacalone ile bir spor kulübüne gittiğini söyledi. Spor kulübü bunun doğru olmadığını açıkladıktan sonra O'Brien, yerel bir sendika temsilcisine 9 kiloluk bir somon balığı götürdüğünü, kan izinin balıktan kaynaklandığını belirtti.

FBI arabayı detaylı bir şekilde incelemeye aldı. Arabanın yıllar sonra bile Detroit'teki bir FBI garajında olduğuna inanılıyordu. O dönemde basında yer alan haberlerde özel eğitimli köpeklerin Hoffa'nın kokusunu arka koltukta ve bagajda tespit ettiği yer almıştı.

Reklam
Reklam

Reutter, bu cinayetin 1961'de sendikanı New York yetkilisi Anthony Castellito'nun öldürülmesiyle büyük bir benzerlik gösterdiğini belirtmişti. 1976 yılında FBI o vakayı çözdü ve Provenzano'ya müebbet hapis cezası verdi.

Senato'da ifade veren yeraltı dünyasından bir kaynak ise Hoffa'nın Fitzsimmons ve Provenzano'yu öldürtmeyi planladığını, bunu haber alan ikilinin daha önce harekete geçerek Hoffa'yı öldürttüğünü söylemişti.

MARTIN SCORSESE KENDİ YORUMUNU KATTI

Eski savcı, hukukçu ve Delaware Kıdemli Adalet Bakanı Vekili Charles Brandt o yıl I Heard You Paint Houses (Boyacılık Yaptığını Duydum) adlı bir kitap yayımladı.

Kitapta Brandt, Hoffa'nın koruması olarak çalışan Sheeran tarafından öldürüldüğü yazıyordu.

Fakat aralarında Harvard Üniversitesi'nin yaptığı bir araştırmanın da bulunduğu çok sayıda araştırma bunun doğru olmadığı sonucuna varmıştı.

Yine de bu, Martin Scorsese'nin kitabın haklarını satın alarak hikayenin sonuna dair kendi yorumuyla beyaz perdeye aktarmasına engel olmadı.

Scorsese, EW dergisine verdiği söyleşide "Burada ana nokta tarihi gerçekler değil, karakterlerin içinde bulunduğu dünya ve nasıl davrandıkları. Hepsi belli koşullara hapsolmuş karakterler" demişti.

Reklam
Reklam