Kaçkar Zirvelerine Tırmanmak

Uzun ve yorucu ama bir o kadar da keyifli TransKaçkar yolculuğu. Gözünü zirvelere diken, dağları düşünmeden edemeyen her insanın yapabileceği ve belki de değeri ancak yaşandıktan sonra anlaşılabilen bir serüven...

yazı ve fotoğraflar: ERSİN DEMİREL

Sabahın ilk ışıkları etrafı aydınlatmaya başladı. Artık uyku tulumunun sıcacık kollarından sıyrılma vakti. Oysa soğuğun etkisiyle bütün gece sevgiliye sarılır gibi sarılmıştım kaz tüyü tulumuma. Sabah ayazına alışmak için çadırımın kapısından önce başımı uzatıyorum. Deniz Gölü’nün (Büyük Pişevit Gölü) turkuaz suları hareketsiz, öylece duruyor. Arkasında bir kule gibi dikilen devasa dağın gölgesi, pürüzsüz göl yüzeyinde yansıyor. Ansızın ışıltılı yüzünü gösteren güneş, benimle birlikte Kaçkar tepelerinin de gözlerini kamaştırıyor. Gün içinde siyah kayalık bir dağ olarak görünen Türkiye’nin dördüncü yüksek zirvesi kırmızı-turuncu bir elbise kuşanıyor şafak vaktinde. Birkaç saat sonra tırmanacağımız 3.937 metrelik Kaçkar doruğundan nasıl bir manzara izleyeceğimi çok merak ediyorum.

Reklam
Reklam

Deniz Gölü’nden kısa bir yükselişle ulaşılan ilk sırtta, karşıda Kaçkar zirvesi aşağıda ise dört mevsim yüzeyi buz yüzen Aynalı Göl ile bulunuyor.

Yürüyüşümüze iki gün önce sisli bir sabah vakti Yukarı Kavron Yaylası’ndan başlamıştık. Kaçkarlar etrafında geniş bir daire çizerek zirveye tırmanmayı hedefliyoruz. Yaylaya ulaşan doğu yönündeki dereyi takip ederek önce Derebaşı Gölü’ne ulaştık. Aşağılarda kalan Kavron evleri, giderek birer birer küçülüyor. Karşımızdaki siyah granit ve bazalt kaya kütlesi, beyaz kar çukurlarıyla nefis bir kontrast oluşturuyor dağın yüzeyinde. Derebaşı Gölü’nden 3.000 metrelik Apivanak Geçidi’ne tırmanan zorlu patika, keskin virajlarla yükseliyor. 3.270 metrelik Kavron aşıtına geldiğimizdeyse patika, yer yer taş döşeli eski bir yola dönüşüyor. Geçidin üzerinde bir süre dinlendik. Altımızda Apivanak Yaylası ve Çukur Göl ile Anadağ Gölü, güney tarafta Davalı Vadisi yer alıyor. Batı yönünde Davalı ve Döner Gölleri ile Hoduçur Aşıtı görülüyor belli belirsiz. Yüksek rakımın etkisiyle çabuk yorulan bedenlerimizi bir subaşında kamp kurarak dinlendirdik. İkinci gün Davalı Yaylası’nın (Rize ile Erzurum köyleri arasındaki ihtilaf yüzünden Davalı ismiyle anılıyor bölge) üst sınırına kadar inip kuzeye açılan bir başka vadi üzerinden yükselerek önce Küçük Pişevit Göl’üne ardından da Deniz Gölü’ne ulaştık. Berrak bir günde yol alanlar bu noktada Davalı yaylasına inmeyip 3.450 metre yüksekliğindeki tepeyi aşarak Küçük Pişevit Gölü’ne inerek rotayı kısaltabilir. Küçük Pişevit Gölü’nün hemen üstündeki tepede beliren muhteşem manzarayı dakikalarca seyrettik. Altımızda bu dağların en derin buzul gölü olan Deniz Gölü ve Kaçkar dağ sırasının gökyüzüne uzanan sivri dorukları, büyüleyici bir görüntü oluşturuyordu.

Reklam
Reklam

Çam ve ladin ağaçlarının sarmaladığı dağlarla çevrili bir vadiye bakan Kavron Yaylası, Kaçkar Dağları’na trekking ve dağ tırmanışı için gelen gezginlerin uğrak mekânı.

Zirve yolunda

Zirveye tırmanmaya hazırız artık. Tepelere doğru yükselen patikayı izlerken aşağıdaki Dilberdüzü’nden gelen dağcılarla karşılaşıyoruz. Kalabalıklaşan ekibimiz hızla yola devam ediyor. Önce güneşi bulutların arasında yitiriyoruz sonra Kaçkar Dağları’nın olağan görüntüsü olan kesif sis perdesi ortalığı kaplıyor hiç beklenmedik bir anda. Yarısı hâlâ buz tutmuş Aynalı Göl, yoğun duman örtüsünün içinden yeşil bir zümrüt gibi karşımıza çıkıyor. Şeytan Kayalıkları mevkiinde iki kez kar öbeklerini geçerek yürüyüşün çarşak kısmına geliyoruz. Adım attığımızda kaya parçaları bazen aşağılara doğru yuvarlanıyor. Sisin arasından görünen zirvedeki kırmızı bayrak umut ışığı oluyor bize. Sık sık dinlenerek, üç saatlik yorucu bir tırmanışın ardından sert rüzgârların estiği doruğa çıkıyoruz nihayet. Tenimizi ürperten soğuk rüzgâr, bulut perdesini dağıtıyor bir parça. Güneş ve mavi gökyüzü, sisler arasında saklambaç oynuyor bizimle. Kayalık zirvenin kuzey kısmını tamamen bulut denizi kaplamış. Güney tarafındaysa kıyısında çadırımızın yer aldığı Deniz Gölü ve biraz üstündeki Adsız Göl bir görünüp bir kayboluyor. İkinci kez şansım yaver gitmedi. Berrak bir havada Ağrı Dağı ve Karadeniz manzarasının seyredilebildiği zirve, bir kez daha bulutlarla dans ederek bu olanağı tanımadı bana.

Reklam
Reklam

Zirve defterini imzaladıktan sonra geri dönüş yolculuğuna başlıyoruz. Alçaldıkça yeniden sis bulutu içine giriyoruz. Bir masal dünyasının hayalet kahramanları misali yürüyor ekibimiz. Göl kenarına geldiğimizde çadırımızı hızla toplayıp Dilberdüzü’ne yöneliyoruz. Rengârenk çadırlarla bir çiçek tarlasına benziyor Dilberdüzü. Olgunlar tarafından gelenler, zirveden dönenler, doğanın bu ıssız köşesinde karşılaşan dağcılar, yüksek tepeler arasındaki bu küçük düzlüğü bir panayır yerine dönüştürmüş. Yemekler pişiyor, çadırlar kuruluyor, ıslak malzemeler güneşe seriliyor, çaylar eşliğinde bilgi alışverişi yapılıyor... Ansızın bastıran yağmurla birlikte çadırlara çekiliyoruz; ortalık ıssızlaşıyor. Zoraki bir uykuya dalıyor Dilberdüzü.

Dağ havasına güven olmaz

Sabah pırıl pırıl bir havaya uyanıyorum. Dünkü sisi düşündükçe bir kez daha üzülüyorum. Karadeniz’in sürekli değişen havasından dolayı “dağ ve denize güven olmaz” sözüne hak veriyorum. Deniz Gölü ve kar çukurlarından gelen suların oluşturduğu dereyi takip ederek derin bir vadi içinde yürümeye başlıyoruz. Etrafımız rengârenk çiçeklerle dolu. Bu yükseklikte bu kadar çok bitki çeşidinin bulunması şaşırtıcı... Çığa karşı çatıları taşlarla desteklenmiş Hastaf Yaylası, yaz aylarında bile sessizliğini koruyor. Arkamızda Kaçkarların düşsel görüntüsü eşliğinde, öğlene doğru iki vadinin kesiştiği bir noktaya kurulan Olgunlar Köyü’ne ulaşıyoruz. Döbe Yaylası’ndan gelen dereyle Deniz Gölü’nden gelen azgın sular burada birleşerek Barhal Çayı’na karışıyor ve müthiş bir debiyle Çoruh Nehri’ne akıyor. Geceyi, yemyeşil bir çayırlık alan olan Döbe Yaylası’nda geçiriyoruz.

Reklam
Reklam

Bir zamanlar Rize’den hayvan, kereste ve tuz, Erzurum’dan ise sebze ve meyvelerin taşındığı eski ticaret ve göç yollarını artık doğaseverler adımlıyor. 3000 metredeki Kavron Geçidi, Kaçkar silsilesi üzerindeki onlarca geçitten sadece biri.

Beşinci ve son gün Lanetleme (Çaymakçur) Geçidi’ne doğru yürümeye başlıyoruz. Patika bir süre sonra çarşak bölgeye giriyor. Dev kaya blokları ve kar kütleleri arasından 3.200 metre yüksekliğindeki aşıta varıyoruz. Bir anda hava değişiyor ve güneş yerini önce yağmura sonra doluya bırakıyor. Yöre halkının geçide neden Lanetleme adını verdiğini o anda anlıyoruz. Pançolarımızı giyip geçidin kuzey tarafına doğru alçalmaya başlıyoruz. Turuncu gelinciklerle bezeli patika küçük bir gölün ardından Karadeniz Gölü’ne getiriyor bizi. İsteyenler bu noktadan kuzey istikametinde 1,5 saatlik bir yürüyüşle Çaymakçur Yaylası’na ulaşabilir.

Yemyeşil orman denizinden karlı doruklara

Biz turumuza başladığımız nokta olan Yukarı Kavron Yaylası’na yöneliyoruz. Karadeniz Gölü’nün batı kıyısından kısa bir süre yükselerek Meterez Gölleri adı verilen Büyükdeniz ve Adsız Göller çanağına ulaşıyoruz. Etrafı değişik çiçeklerle kaplı bu göle istediğiniz ismi koyabilirsiniz. Biraz ileride Büyük Deniz Gölü, arkasında olanca ihtişamıyla yükselen Kaçkar zirvesiyle birlikte hoş bir görüntü oluşturuyor. Oldukça dik olan dağın kuzey yüzünün hemen altında, Mezovit Deresi’ni besleyen Öküzyatağı Gölü var. Yemyeşil bir orman denizinden başlayıp mavi-beyaz çağıldayan derelerin eşliğinde buzul göllerini selamlayarak karlı doruklara ulaşan bu düşsel serüven, toplam beş günlük yorucu aktivitenin ardından Yukarı Kavron Yaylası’nda sona eriyor.

Reklam
Reklam

Kaçkar Dağları’nı keşfetmek isteyen doğa tutkunları, Rize-Çamlıhemşin-Ayder-Kavron veya Artvin-Yusufeli-Yaylalar-Olgunlar üzerinden iki farklı rotayla bu cennet diyara ulaşabilirler. Buzulları, mavi boncuk gibi gölleri, karlı tepeleri, yemyeşil çayırları, yüksek yaylaları, her daim soğuk dereleri, endemik bitki topluluğu ve farklı kültürleriyle Kaçkarlar’da yapacağınız bu yürüyüş başka dünyalara açılan bir kapı gibidir.