Mersin Bağımsız Kadın Derneği Başkanı Ayla Oran yaptığı açıklamada şunları dile getirdi. Ayla Oran; “25 kasım Kadına yönelik şiddetle mücadele gününde Biz ;hükümetin kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin kararlarından ve uygulamalarından sözetmek istiyoruz, Bilindiği üzere;
Uluslararası sözleşmelere ve yasal düzenlemelere karşın kadın cinayetleri artarak devam etmektedir; kürtaj ve sezeryan konusunda müdahalelerle bedenimizin denetim altında alınması çabaları ortadadır. ailenin güçlendirilmesi gerekçesiyle; içine hapsolduğumuz ev ve aile içindeki geleneksel rollerimiz daha da abartılarak kamu hizmeti olması gereken işlerin sorumluluğunun da yüklenmesiyle daha da ağırlaştırılmaktadır. Çocuk kandırır gibi bir cüzi bedel karşılığında bizden istenen tüm yaşamımızdır. Yaşlı, hasta, engelli bakımı; bir kadının bütün zamanını alan 24 saatlik bir iştir. Bu işlerdeki sorumluluğunu 3 kuruş bedelle kadınlara yükleyen hükümet bu hizmeti yüklenen kadınlara nefes alabilecekleri mola verebilecekleri organizasyonları bile çok görmektedir . Aslında Devletin görevi olan bu işleri yüklenmiş olan kadınların acilen desteklenmeye, rehabilitasyon hizmetlerine kendilerine de zaman ayırabilecekleri organizasyon desteklerine ihtiyaçları vardır. Sosyal hizmetler genel müdürlüğü bu konudaki ‘’yıktım işi kadınların sırtına kurtuldum rehavetinden uyanmalı’’ bu ağır sorumluluğu hafifletecek destek personelleri istihdam etmelidir.
Hükümet; nüfusun yarısını oluşturan biz kadınların fikrini ; fedakar eş ve çilekeş anne masallarıyla uyuşturup, bu uyuşturulmuş vaziyeti de kutsayarak; kadınların yükünü hafifletecek ,şiddetle mücadele edebilmelerine destek olacak ve yüreklendirecek çalışmalar yapmak, bu alana bütçe ayırmak yerine; sorumluluklarından kaçarak bütün yükü kadınların zaten yorgun olan omuzlarına yıkmayı tercih etmektedir.
Bakanlığın adında “kadın” yerine “aile” sözcüğünün tercih edilmesi, kadına karşı şiddetle mücadele yasalarının “ailenin korunması” adı altında çıkarılması, “sığınak” yerine ısrarla “konukevi” tanımının kullanılması, bunun açık göstergesidir. Kadına yönelik şiddetle mücadeleyi ; lutfedilen bir hayırseverlik faaliyeti olarak gören bu anlayış; kadınların bu ülkenin vatandaşı olduğunu, vatandaş sıfatıyla yaşama., korunma hizmetleri gibi anayasaya dayalı hakları olduğunu ve yine devletin tüm kurumlarıyla kadınların da anayasal haklarını güvence altına alacak hizmetler üretmekle mükellef olduğunu atlamaktadır. Şiddet mağduru kadınlara; Aile Danışma Merkezleri ve karakoldan başlayarak . aile birliğini devam ettirme adına uzlaştırma ve arabuluculuk, yapılmaya çalışılmakta kadının şiddet gördüğü yere dönmesine sebeb olunarak; kadın cinayetlerine davetiye çıkarılmaktadır.
Kadınlar yaşadıkları erkek şiddeti ile baş etmeye çalışırken, kaldıkları sığınaklarda bağımsız bir yaşam kurabilmeleri yönünde destek bulamamaktadır.. Yol parası, ev kiraları karşılanmamakta, maddi destek için aylarca beklemek zorunda bırakılmaktadırlar Kendilerine sosyal, psikolojik ve hukuki destek sağlamak yerine aile irşat büroları gibi devlete bağlı çeşitli kurumlarda aile danışmanlığı adı altında sabırlı olmaları, şiddet uygulayanı hoş tutmaları salık verilmektedir.
Personel sayısının yetersizliği, bütçe yokluğu gibi bahanelerle, kadınlar haklarını kullanamamaktadır. Hizmetlerde süreklilik ve yaygınlık sağlanamamakta, Uygulamalar illere göre farklılaşmaktadır. ,bilinmelidir ki kadınlar oraya keyfi biçimde misafir olmak için değil; sığınmak için gelmektedir . sığınaklar şiddetle mücadele amacıyla kadınların ve çocukların güçlenmesine destek verilmesi gereken alanlardir. Geldiklerinde maalesef ‘’geri dönüp evdekinin eziyetini çekeyim bari’’ dedirtecek düzeyde prosedürler. kurallar ve olanaksızlıklarla yıldırılmaktadır. Kadınların şiddetle mücadele edebilecekleri konusunda yüreklenmelerini sağlayacak destekler ve olanaklar sunulmamaktadır. Sığınakta kalmayan kadınların destek alabilecekleri mekanizmaların güçlendirilmesi de çok önemlidir. Bu bakımdan danışma merkezleri hayati önem taşımaktadır. Sivil toplum kuruluşlarının girişimi ile Kalkınma ajansları kapsamında kadına karşı şiddetle mücadelede kullanılması gereken fonların dağıtımında da partici - yanlı yaklaşımlar sergilenmektedir. Süreçlerin şeffaf ilerlememesi, değerlendiricilerin cinsiyet ayrımcılığına duyarlılıklarının bulunmaması, değerlendirme kriterlerinin muğlak olması bu kaynakların kadın ve çocuklar için kullanımını engellemektedir. Bir konunun hükümetçe önemsendiğinin en büyük göstergesi hükümetin o konuya ayırdığı bütçe ve nitelikli personel sayısıdır. Hükümet kadına yönelik şiddetle mücadeleye yeterince bütçe ayırmamakta bu konuyu lütfedilen bir hayırseverlik faaliyeti olarak görüp kadınlara aile irşat büroları vasıtasıyla ölene ve öldürülene kadar sabır tavsiye etmektedir. Her şeye bulunan bütçe niyeyse kadınlara bulunamamaktadır. kadınların şiddetten uzak alternatifler oluşturabilmeleri için büyük önem taşıyan kreşler açılamamakta, sığınaklarda kalan kadınların adli yardım talebi bile red edilmektedir. Bu bağlamda; Kadın ve eşitlik bakanlığı kurulmalı ve bu bakanlık yeterince geniş bir bütçeyle desteklenmelidir.
hükümetle aynı siyasi düşüncede olmayan partilere bağlı Belediyeler tarafından yürütülen danışma merkezleri uluslararası temel ilkeler hiçe sayılarak Başvuran Kadınların gizli kalması gereken dosyalarına el konulmakta, çalışan sosyologlar, sosyal çalışmacılar göz altına alınmaktadır. Bu durum dayanışma merkezi ve sığınakların en temel ilkesi olan gizlilik kuralına aykırıdır. Destek alan kadınların ve bilgilerinin gizli kalması gerekliliğinden hareketle sığınaklar ve kadın da(y)anışma merkezleri hakkında yapılacak soruşturmaların izne bağlı olması, soruşturma ve incelemenin destek almakta olan kadınların hassasiyetlerinin gözetilerek yapılması sağlanmalıdır.
. Cinsel şiddete uğrayan kadınlar yalnızlaştırılmaktadır, kamusal ve özel alan desteği alamamakta, bu nedenle de dava süreçleri ya hiç başlamamakta ya da kesintiye uğramaktadır. Cinsel şiddet suçunun kapalı alan suçu olması, tanık ve çoğu zaman fiziksel delil de bulunmamasından dolayı adil bir yargılama gerçekleşmemekte, davalar genellikle şiddeti uygulayan erkeğin beraat etmesiyle sonuçlanmaktadır. Cinsel şiddet suçlarında delil toplanmasından, dava sürecine kadar her aşamada ortaya çıkan cinsiyetçi yaklaşımlara derhal son verilmelidir. cinsel istismarı da kapsayan kadına karşı şiddet davalarında “kadının beyanı esastır” ilkesinin hukuk literatüründe yer alması sağlanmalıdır.
İnsan ticareti mağduru kadınlar, göçmen ve sığınmacı kadınların yaşamakta olduğu şiddet ve ayrımcılık gündeme getirilememektedir. Uydu kentlere yönlendirilen göçmen kadınlarla ilgili danışma merkezlerine herhangi bir bilgi verilmemektedir. Oysa Suriye’deki iç çatışmalar nedeniyle Türkiye’ye sığınan kadınların cinsel tacizlere maruz kaldıkları, kız çocuklarının para karşılığı evlendirildikleri yönünde özellikle dış basında pek çok haber yer almaktadır. şiddetin azgınlaştığı kadına yönelik şiddetin türlü biçimlerinin yaşandığı savaş ortamını besleyen savaş kışkırtıcısı politikalardan bir an önce vazgeçilmeli ve sığınmacı kadınlara yönelik destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.”dedi.
KADINLARIN SABRI TÜKENMİŞTİR
YETKİLİLERİ KADINLARA SABIR TAVSİYE ETMEK YERİNE İCRAATA ÇAĞIRIYORUZ.
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz