Ülkemizde son yıllarda kadına yönelik şiddet olayları ne yazık ki korkutucu düzeylere ulaşmıştır. Türkiye’deki evliliklerde erkeğin kadın üzerinde egemenliği olabilmekte ve sözünün dinlenilmediği durumlarda erkek ceza verme hakkını kendisinde görebilmektedir. Şiddete maruz kalan ve bu durum karşısında bir şey yapamayan kadın, öfkesini kendisinden daha güçsüz olan kişilere yöneltmekte ve bu kişiler genellikle çocuklar olmaktadır. Şiddet uygulanan insan kendisini çaresiz, elinden hiçbir şey gelmeyen aciz biri gibi hisseder; özsaygısı azalır.
Bundan kurtulmasının yolu da başkasına şiddet uygulamaktır. O anki zavallılık duygusunu başka birine şiddet uygulayarak onarmaya çalışır. Anne çocuğunu döverek yetiştirirse, o çocuk da yarın gider eşine, çocuğuna şiddet uygular ve bu kısır döngü sürer gider. Aile içi şiddeti engellenmeden kadın cinayetlerini engellemek imkansızdır.
Bu noktada siyasilere oldukça önemli rol düşüyor; herşeyden önce nefret ve şiddet içeren söylemlerini, tavırlarını artık bırakmak zorundalar. Siyaset neden yapılır ? Ülkeyi daha iyi yönetmek adına projeler geliştirmek için. Siyasete düşen koruyucu kanunların sadece çıkarılması değil, aynı zamanda uygulanmasıdır. Farklı düşünceler düşmanlık gibi algılandığı müddetçe aynı davranış modelinin insan ilişkilerine de yansıması kaçınılmazdır. “İstediğimi yapmıyor, sözümü dinlemiyor, bana itaat etmiyor” gibi bahaneler ile şiddet kaçınılmaz hale gelir. Bir çeşit kendi isteğini karşı tarafa dayatma haline gelen ilişkilerde, adına “sevgi” denilerek şiddete başvurulur. Oysaki sahip olma isteği, erkeklikle ilgili değil kaygılı bağlanmayla ilgili bir problemdir.
Geleneksel yapıya sahip olan Türk ailesinde, namus kavramı önemli bir yer tutmaktadır. Namus kadın cinselliği olarak algılanmakta ve namusun erkek tarafından korunması beklenmektedir. Namusunu koruyamayan erkek toplum tarafından dışlanabilmekte ve erkeğin bu durumdan kurtulabilmesi için gerekli tüm haklar (şiddet, cinayet) kendisine verilebilmektedir. Bu yüzden erkek kadının namusunu korumak için gerektiğinde şiddet uygulayabilmekte ve bu durum maalesef haklı bir neden olarak görülebilmektedir. Ülkemizde bazı cinsel saldırılarda “bu kadın zaten yeteri kadar namuslu değil, buna yapılan cinsel saldırı gerçek bir cinsel saldırı sayılmaz, böyle giyindiyse hak etti” gibi yorumlar duymak, hatta bazen bu yorumları diğer kadınlardan duymak ise akıldışı olduğu kadar insan olmak adına da son derece üzücü ve utanç vericidir.
Eğitim, kadınların öz saygılarının gelişmesine yardım eden ve kendilerine güvenlerini artıran önemli bir etkendir. Bu durum kadınların farkındalıklarının artmasına ve sağlıklı kararlar verebilmelerine yardımcı olmaktadır. Kadın öğrenirse, çocuklarına da öğretir. Kadın değiştiğinde, değişen yalnızca bir kadın değildir; hayat değişir. Değersizleştirilmeye çalışılan, her gün şiddete maruz kalan ve tüm bunlara karşın insan sevgisini yitirmeyen kadınlar bilsinler ki; bu mücadelemiz aydınlıktan önceki son karanlıktır.
Uzm. Dr. Zeynep Erdoğdu
Psikiyatri Uzmanı ve Psikoterapist
www.zeyneperdogdu.com
https://www.instagram.com/drzeyneperdogdu