Türk edebiyatının önemli yazarlarından olan Tezer Özlü ‘Edebiyatın lirik prensesi, edebiyatın mahsun prensesi, Türk edebiyatının nostaljik prensesi’ gibi sözlerle tanımlanırdı. Oldukça trajedik bir hayat geçiren Özlü, düzene ve kalıplaşmış toplum kurallarına karşı hep mücadele etti. Eserlerinde oldukça samimi olan Tezer Özlü cesurca yaşadıklarını okuyucularına yansıttı. Yaşadığı süre boyunca melankolik bir hayat geçiren Özlü bunu hikayeleriyle bize aktarmış.
Sevgi Soysal’ın ardından “ölüm bir olay; önemli olan Sevgi’nin güzellikleri” diyerek ölüme olan bakış açısını anladığımız yazarın, ilginç bir şekilde, intihar ettiği sanılır. Oysa gerçek farklıdır. Hayatındaki olumsuzluklar onu psikolojik bunalıma sürüklemiş ve uzunca bir süre tedavi görmüştür. Tezer Özlü göğüs kanserine yakalanmış ve hayata gözlerini yummuştur.
Onu ölümsüz kılan eserleri ise; Eski Bahçe, Çocukluğun Soğuk Geceleri, Yaşamın Ucuna Yolculuk, Kalanlar, Zaman Dışı Yaşam.
“Erkekle kadının birbirine benzemesi değil benzememesi toplumsal dengeyi sağlamlaştıracaktır”
Ömrünü kadın haklarına adamış bir direnişci Nezihe Muhiddin... Oldukça köklü bir ailenin içerisinde yetişen Nezihe Muhiddin, henüz 8 yaşındayken annesiyle birlikte kadınların kurdukları hayır derneklerinde çalışmalarda bulunur. İlerleyen dönemlerinde de çalışma hayatını oldukça verimli ve yoğun geçirir. Aynı zamanda Osmanlı feminizminin öncü kişilerinden olarak bilinir. Eşitlik değil eşdeğer kavrama vurgu yapan mücadeleci kadın "tabiat olarak kadın ve erkek farklıdır” demiş ve yurttaşlık haklarında eşitlik istemiştir. Cumhuriyet rejiminin ilk fırkası olan Kadınlar Halk Fırkası'nı (KHF) kurmuş, kadınların seçme ve seçilme hakkı için mücadele etmiş ve bu uğurda birçok bedel ödemiştir. Kadınların siyasi hayatta aktif rol alması için çabalayan Nezihe Muhiddin 1958 yılında bir akıl hastanesinde hayata gözlerini yumdu...
Tarih kitaplarının pek karşımıza çıkartmadığı Nezihe Muhiddin’e daha yakından bakmak isteyenler Yaprak Zihnioğlu’nun ‘Kadınsız İnkılap’ kitabını okuyabilir.
“Bıkkınlık geldi, maço basının feminizm tarifinden...”
Türkiye’de kadın hareketinin öncülerinden olan gazeteci yazar, feminist düşüncenin savunucularındandı. Kitaplarında sıklıkla kadın haklarını işleyen Duygu Asena’nın ‘Kadının Adı Yok’ kitabının girmediği ev yoktur diye düşünüyorum. Kadın dayanışmasına vurgu yaptı ve bunu her fırsatta dile getirdi. 1999 yılında Sedat Peker’le yaptığı röportajda sorduğu sorular ile çokça gündeme geldi. Geniş bir okuyucu kitlesi yakalayan Asena, yazılarını paylaştığı köşesinden hastalığını okurlara duyurdu. Beyin tümörüne bağlı solunum durması nedeniyle bizlere veda etti...
...
bir yankı duyulurdu hiç'likten
bütün yalnızlıklarınızın ilenci
korusun çoğulluklarınızı
cinnet koyun erdemin adını
maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın
hepiniz mezarısınız kendinizin...
Kendi isteğiyle aramızdan çokça erken ayrılan Nilgün Marmara hayatı boyunca melankolik yaşadı. Şiirlerini bilen bilir. Her okuduğumuzda bizi örselediğimiz gerçeklere sürükler. Şair, Boğaziçi Üniversitesi’nde okuduğu yıllarda Sylvia Plath’i araştırmaya başlamış ve ondan oldukça etkilenmiştir. Bu denli bağlı olduğu yazarla hayatını aynı şekilde sonlandırdı. Eşiyle bir süre Libya’da yaşayan Marmara'nın, Türkiye’ye döndükten sonra yaşadığı ev şairlerin toplanma mekanı haline geldi. Ece Ayhan, Cemal Süreya, Seyhan Erözçelik gibi isimlerle yakın arkadaşlık kurdu. Karmaşık düşüncelerin içerisinde yoğurulan Nilgün Marmara 29 yaşında kendini beşinci kattaki evinin penceresinden aşağı bırakarak hayatına son verdi.
Yazarlığa 35 yaşında başlayan Ayla Kutlu, ilk olarak hikaye yazmaya başladı. 20 yıllık hizmet süresinden sonra kamu görevinden ayrıldı ve yazarlığa yöneldi. Edebiyata oldukça geç adım atmış gibi gözüksede yazdığı eserler kendisine birçok ödül getirdi. Başarılı yazar, ‘Sen de Gitme Triyandafilis’ isimli eseriyle Sait Faik Hikaye Ödülü'nü almış ve senaryolaştırılan hikaye sonrasında Altın Koza Ödülü’ne layık görülmüştür. 96 yılında Altın Portakal ve Altın Koza Film Festivalleri’nden 14 ödül alarak büyük bir başarıya imza atmıştır. 1990’larda kadın sorunlarına yönelen yazar, bu konuda eserler ortaya koymuştur. Kadınlar için yazdığı ‘Kadın Destanı’ kitabı ile bir ilki gerçekleştirmiş ve kadınlara yazılan ilk destan olarak kendisini var etmiştir. Gılgamış Destanı’na bir gönderme yaparak, o günlerden bu günlere gelir. Kadınların yaşadığı sevinçleri ya da üzüntüleri en ince ayrıntısına kadar okuruna hissettiren yazar, aynı zamanda kadın cinselliğini de kitaplarına almış ve Türk Edebiyatı'nda bir tabunun zedelenmesine yardımcı olmuştur. Şimdilerde ise yaşamını Ankara’da sürdürmektedir.