Kadınların liderlik pozisyonlarına gelme olasılığının erkek meslektaşlarına göre çok daha düşük olduğu biliniyor.
Daha fazla çocuk bakımı sorumluluğu üstlenme eğilimi, ayrımcılık ve önyargılar nedeniyle, kadınlar işgücünün %40'ını oluşturmasına rağmen küresel olarak üst düzey yönetici pozisyonlarının yalnızca %23'üne, müdürlük pozisyonlarının ise %29'una sahip.
Ancak yeni bir araştırma, kadınların üst kademe yöneticiliğe ulaşma olasılığında zamanlamanın da önemli bir rol oynayabileceğini gösteriyor. Liderlik rollerini hedefleyen kadınların bu rolleri kariyerlerinin ilk 10 yılında elde etme olasılıkları daha yüksek. 10 yıl sonrasında ise şansları azalma eğilimine giriyor.
Kadınların çocuk sahibi olma konusunda karşılaştıkları baskılar, anne olduklarında da çocuk bakımının büyük kısmını üstlenmeleri gerçeğiyle birleşince, pek çok kadın kariyerlerinin erken dönemlerinde kendilerini 'koşmak' zorunda hissediyor.
Erkek meslektaşları zaman lüksüne sahipken, kadınlar genellikle kariyerlerini mümkün olduğunca erken oturtma yoluna gidiyor. Bu da onları, anne olduklarında maddi sıkıntıya düşme ya da kariyerlerinin duraksaması korkusu yaşamadan, daha alt rollerdeyken izin alma ya da çalışma saatlerini azaltma konusunda daha rahat davranmalarını sağlıyor.
Veriler, liderlik pozisyonuna ulaşan kadınların bunu erkeklerden daha hızlı yapma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Ancak bu koşuşturma, zirveye ulaşan kadınlara bile büyük zarar verebilir.
Liderlik için 10 yıllık süre araştırmasını yürüten LinkedIn Baş Ekonomisti Karin Kimbrough, kadınların çocuk sahibi olmadan önce belirli bir kariyer ve finansal başarı seviyesine ulaşmaları için büyük bir baskı olduğunu söylüyor.
Kimbrough bu süreci liderliğe doğru bir "koşu" olarak adlandırıyor; yani liderlik basamaklarını çok hızlı tırmanamayan kadınların zirveye ulaşma olasılığı daha düşük.
Bu, kadınların bu kritik 10 yıl boyunca kariyerlerinde yükselmek için fazla çalıştıkları ya da büyük kişisel fedakarlıklarda bulundukları anlamına gelebilir. Koşma zorunluluğu ve içerdiği fazla çalışma, esas olarak kadınların aile kurduktan sonra kariyerlerinin inişe geçmemesini sağlama ihtiyacından kaynaklanıyor.
Kadınlar, 'annelik cezası' olarak adlandırılan duruma karşı zamanla yarışıyor; çocuk sahibi olduktan sonra kariyerlerinin terfi ve ücret gibi alanlarda durakladığını görüyorlar. Tersine, erkeklerin kariyerleri ise baba olduktan sonra hızlanıyor.
Kimbrough, kadınların üstlendiği bakım sorumluluklarının da (çocuk bakımının yanı sıra yaşlanan veya hasta ebeveynlere bakmak gibi diğer bakım türlerini de içeriyor) büyük etkide bulunduğunu verilerle görmenin mümkün olduğunu söylüyor.
Anneliğe geçiş, yöneticilerin bakım üstlenen kadın çalışanlarıyla ilgili algılarını da etkiliyor. Anne olan kadınlar, anne olmayanlara göre ortalama %10 daha düşük yetkinlik derecesi alıyor ve işe alım için tavsiye edilme olasılıkları altı kat daha düşük. Ayrıca, erkeklerin %26'sı ebeveynliğin ilk beş yılında terfi eder ya da daha iyi bir işe geçerken, kadınlarda bu oran sadece %13.
ABD'deki Dartmouth College Tuck İşletme Fakültesi'nde stratejik liderlik konusunda misafir öğretim üyesi Christine Spadafor'a göre, "Hamile kadınlar ve anneler hakkında daha az kararlı, daha az yetkin ve daha az güvenilir oldukları yönünde önyargılı bir algı var".
Spadafor, bu önyargıların performans değerlendirmelerine de yansıdığını ve kadınların kariyerlerinin ilk on yılından sonra üst sıralarda yer almalarını engelleyebildiğini söylüyor. Ayrıca, ücretli ebeveynlik izni olmaması ve uygun ya da karşılanabilir çocuk bakımının bulunmaması gibi yapısal sorunlar da "kadınların ilk 10 yıldan sonra ilerlemelerini engelliyor".
Sonuç olarak, kadınların yarı zamanlı çalışma olasılığı erkeklere kıyasla çok daha yüksek ve bu nedenle ücret, sosyal haklar ve ilerleme konusunda dezavantajlı durumdalar. 2019 verilerine göre, aradaki fark o kadar büyük ki, İngiltere'de kadınların yalnızca %27,8'i ilk çocuklarının doğumundan üç yıl sonra tam zamanlı bir işte çalışırken, bu oran erkeklerde %90'a çıkıyor.
Kadınlar için, bu önyargılardan ve etkilerinden kaçınmak için hızlı davranmak çok önemli hale geliyor; bu da kadınların zirve yarışında son sürat koşmak zorunda olması, erkeklerinse daha çok yürüme hızında ilerlemesi anlamına geliyor.
Kariyerlerinin ilk on yılında liderliğe yükselmeyi başaran kadınlar, üst düzey bir rol elde ettikleri için rahatlama duygusu hissedebilirler. Ancak bu başarı genellikle zor kazanılır.
İstatistikler, çalışan kadınların erkek meslektaşlarına kıyasla daha fazla tükenmişlik yaşadığını gösterirken, uzmanlar kariyer koşusunun çok büyük bir bedeli olduğunu vurguluyor.
Spadafor, "Kariyerin ilk 10 yılında mümkün olduğunca çok şey başarmak, iyi işler üretmeye, iyi bir itibar oluşturmaya ve liderlik rollerine yükselmeye odaklanan kadınlar için tükenmişlik ve strese neden olabilir" diyor. Bu da fiziksel ve sosyal stresin yanı sıra yıllarca sürebilecek ruh sağlığı sorunlarına yol açabilir.
Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar kendilerini erkenden kanıtlamak için büyük baskıya maruz kalsalar da, araştırmalar genel olarak kadınların çocuk sahibi olmayı planlamasalar bile potansiyel doğurganlıklarına bağlı olarak ayrımcılığa uğradıklarını gösteriyor. Bu da işverenlerin işe alım kararlarını genellikle bir adayın hamile kalma 'riski' altında olup olmadığına bakarak verdikleri anlamına geliyor.
Avrupa'da bir kadının ilk çocuğunu doğurma yaşı ortalama 30 civarında olduğundan, bu ayrımcılık genelde kadının kariyerinin ikinci on yılında yoğunlaşır.
Spadafor bunun, hem ebeveyn hem de çocuksuz kadınların liderlik rolleri için mücadele ederken karşılaştıkları pek çok önyargıdan sadece biri olduğuna dikkat çekiyor. Aslında kadınlar sürekli çetin bir mücadele veriyor; kariyer yolculuklarının en başından itibaren yokuş yukarı koşmaya zorlanıyor ve zirveye ulaştıklarında bile engellerle karşılaşıyorlar.
"Önyargı, genel olarak kadınların liderlik potansiyelinin algılanmasında bile rol oynuyor. Kadınlar liderlik konusunda erkeklerden daha az yetenekli ve yetkin görülüyor, daha yüksek standartlara tabi tutuluyorlar. Kadınların terfi için kendilerini daha fazla kanıtlamaları ve daha fazla başarı elde etmeleri gerekiyor. Bu çok yorucu bir şey."
Araştırma, kadınların liderlik yolunun kasvetli görünmesine yol açabilir, ancak uzmanlar durumun böyle olması gerekmediği konusunda iyimser. Bazı ülkeler diğerlerinden daha iyi durumda; İsveç, ABD ve Fransa liderlik rollerinde en yüksek kadın oranına sahip ülkeler. Ancak bu ülkelerde bile 10 yıl sonra liderliğe giden yol nispeten dar kalıyor.
Yale Üniversitesi Yöneticilik Fakültesi'nde finans profesörü olan ve kısa bir süre önce kadınların neden erkek meslektaşlarına kıyasla daha az liderlik potansiyeline sahip olarak değerlendirildiklerine ilişkin bir araştırmaya öncülük eden Kelly Shue'ye göre, daha iyisini yapmak şirketlerin sorumluluğunda.
"Kadınların ne yapmaları gerektiği üzerinde çok fazla duruluyor… Tartışmalar bunun yerine firmaların neleri farklı yapabileceği üzerine yoğunlaşmalı."
Shue, şirketlerin üst düzey pozisyonlar için değerlendirme yöntemlerini gözden geçirmelerinin yanı sıra daha uzun doğum izni, çalışma saatleri konusunda daha fazla esneklik ve çocuk bakımı için daha güçlü destek sunmanın gerekli olduğunu söylüyor.
Bu önlemler sadece 10 yıl sonra daha fazla kadının liderlik pozisyonlarına gelmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda kadınların kariyerlerinin ilk on yılında karşılaştıkları baskıyı hafifletmek gibi zincirleme bir etkiye de sahip olacaktır.
Ancak ele alınması gereken köklü önyargılar da var.
Kimbrough'ya göre, "Birçok kadın gibi iş dışında bir sürü sorumluluğu olan birinin işine daha az 'bağlı' olduğu zihniyetinden uzaklaşmalı ve aslında bu yaşam deneyimlerinin insanı daha düşünceli katkı sağlayıcılar ve etkili işbirlikçiler haline getirdiğini kabul eden bir zihniyete doğru ilerlemeliyiz."
Şimdilik liderliğe giden yol kadınlar için iki ucu keskin bir kılıç olmaya devam ediyor. Kariyerlerinin ilk on yılında liderliğe ulaşmak için zorlu bir mücadele vermeleri ve potansiyel olarak fiziksel ve zihinsel sağlıklarından ödün vermeleri gerekiyor. Ancak bu süre içinde hedeflerine ulaşamazlarsa, şirketlerinin üst kademelerine ulaşma şansları yok denecek kadar az olacaktır.
Ancak Kimbrough, değişimin mümkün olduğunu ve pandemi sonrası çalışmada gözlenen birçok değişimin (daha yaygın uzaktan çalışmadan, iş-yaşam dengesine yönelik artan talebe kadar) kadınların liderlik rollerine geçme şeklini yeniden düzenleyebileceğini umuyor.
"Pandemi, üretkenlik için haftanın beş günü ofiste olmak gerektiği gibi işle ilgili birçok eski varsayımımızı sorgulattı. Geçmiş yıllarda [bakım sorumluluğu için] esneklik sunmak 'riskli' görünebilirdi, ancak bugün çalışanlar işi kendi koşullarında yapabileceklerini kanıtladılar. İşverenler bu konuya eğilmelidir; bu da sonuçta daha fazla kadını işgücü piyasasında tutacak ve onlara yükselmeleri için daha fazla yol açacaktır."