Kalın, Habertürk Televizyonunda katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve değerlendirmede bulundu.
Mescid-i Aksa ekseninde yaşanan gerilimle ilgili bir soru üzerine Kalın, Türkiye'nin yaşanan süreçte hemen diplomatik girişimlerde bulunduğunu belirterek, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin ile telefon görüşmesi yaptığını anımsattı.
Kalın, Erdoğan'ın, Rivlin'e çok açık bir şekilde, "Bir kere bu yaptığınız doğru değil. Şu veya bu gerekçeyle Mescid-i Aksa'nın bütün girişlerinin kapatılması kabul edilemez." ifadelerini kullandığını aktardı.
Rivlin'in de bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, "Burada terör olayı oldu, güvenlik tedbirleri almamız gerekli" şeklinde birtakım izahlarda bulunduğunu aktaran Kalın, "Ertesi gün beş kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı. Tam da korktuğumuz şey oldu. Onun üzerine Cumhurbaşkanımızın İslam dünyasına dönük açıklamaları oldu." dedi.
Kalın, dün gece ve bu sabah itibarıyla metal dedektörlerin kaldırıldığı haberinin geldiğini anımsatarak, "Bu olumlu, doğru yönde atılmış bir adım. Açıkçası burada bizim temel endişemiz şu, Mescid-i Aksa'nın mevcut statüsünün değiştirilmesine yönelik bir plan uygulanıyor." diye konuştu.
Mevcut statünün kağıt üzerinde korunup fiilen değiştirmeye kalkılması halinde ortaya yine gerilimin çıkacağını vurgulayan Kalın, şunları söyledi:
"Zamansal ve mekansal olarak Mescid-i Aksa'nın bölünmesi' demek bazı Yahudilerin iddiasına göre, burası aynı zamanda 'dağ tapınağı' diye bilinen bir yer. 'Bu bölgenin bir kısmının Yahudilere açılması gerektiği' şekilde birtakım iddialar hep gündeme geldi. Netanyahu hükümeti de biraz bunlara boyun eğerek, bunun yolunu yapmaya çalışıyor."
"TARİHİMİZE DİL UZATMAYA KALKANLAR, BİRAZ TARİH OKUSUN"
Kalın, Hz. Ömer Camii'nin bulunduğu kısımdaki kapının tekrar kapatıldığı haberinin geldiğini belirterek, "Bizim başkonsolosluğumuz da şu anda orayı çok yakın takip ediyor. İsrail'deki büyükelçimiz de Tel Aviv'de resmi makamlar nezdinde girişimler yapıyor. Bunun mutlaka sonlandırılması lazım. Eğer gerilim istenmiyorsa orada Mescid-i Aksa'nın mevcut statüsünün korunması lazım." dedi.
Kalın, açıklamalarına şöyle devam etti:
"İki gün önce İsrail Dışişleri Bakanlığının Twitter hesabından birtakım tweetler atıldı, sonra silindi, 'imparatorluk günleri geride kaldı' gibi direk Cumhurbaşkanımızı hedef alan birtakım açıklamalar yapıldı. Şimdi bu tiviti yazana ve silene şunları hatırlatmak lazım. Bakın biz o tarihimizle gurur duyuyoruz. O tarihte hem Osmanlı döneminden önce hem de Emeviler, Abbasiler döneminde orada bütün dinler tam bir özgürlük içerisinde dini ibadetlerini yerine getirdiler... Bizim tarihimize dil uzatmaya kalkanlar, biraz tarih okusunlar öncelikle.
Bugün hala Mescid-i Aksa ve civarında sokaklar, hangi bina hangi toplum ait, bunlar hala Osmanlı tapuları tarihi vesikalarına dayalı olarak yürütülüyor. Burada bir gerginlik politikası varsa birileri bununla ilgili gerekli cevabı alır. 'Ama gerginlik olmasın, orada bir sükunet hakim olsun' deniyorsa, İsrail'in mutlaka mevcut statüyü koruyacak adımlar atması, bunu bozacak adımlardan sarfınazar etmesi gerekir. Bizim beklentimiz de bu."
"BİZDEN ANLAYIŞ BEKLEMELERİ GERÇEKÇİ BİR ŞEY DEĞİL"
Mescid-i Aksa girişinde metal dedektörlerin kadırılmasına kararı verildiği ama yeni önlemlerin de alınabileceği söylentilerinin hatırlatılarak, "Genel itibarıyla ne olacak, bu durum Türkiye-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?" sorusuna Kalın, şu yanıtı verdi:
"Bunların hepsi gerginliğe yol açar. Sadece Türkiye-İsrail ilişkilerinde değil, İsrail'in bütün bölge ülkeleriyle bu gerilimler devam edecek. İsrailli yetkililerin bir kere bunu görmesi lazım. Orada hiçbir şey olmamış gibi ve bizden anlayış beklemeleri gerçekçi bir şey değil. Gerçeği görmemiz lazım. Filistin mücadelesi sadece bir toprak, din, etnik, millet meselesi değil, bir hak, hukuk ve adalet meselesidir. Burada Filistin halkı, Mescid-i Aksa, Kudüs yalnız değildir. Bu politikalar devam ettikçe İsrail, karşısında İslam dünyasının tamamını görür."
Sükunetin hakim olması temennisinde bulunan Kalın, "Umarım orada Filistinliler, Araplar, Müslümanlar yarın emin bir şekilde, sükunet içerisinde cuma namazlarını ifa ederler. Aksi halde geçen hafta yaşanan hadiseler tekrar ederse bu olay daha da büyür." değerlendirmesinde bulundu.
"216-217 UÇAK DOLUSU GIDA GÖNDERİLDİ"
Yayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Körfez turuna da değinilerek, ziyaretin öncesi ve sonrasına ilişkin bir kıyas yapması istenen Kalın, şunları söyledi:
"Haziran başına bakarak ifade etmek gerekirse, bugün biraz daha herkes sakinleşmiş durumda, tansiyonun biraz düştüğünü söyleyebiliriz ama 'krizin tamamen aşıldığını' söylemek için henüz erken. Bize, 'Türkiye burada bir tutum sergiledi, tavır aldı. Bu bazılarınca 'Katar yanlısı, Suud karşıtı' bir tavır gibi yansıtılmak istendi.' dendi. Biz de 'Hakk'ın hakkaniyetin yanında duruyoruz' dedik.
Katar'a karşı somut, delillere dayanmayan birtakım iddialar ortaya atıldı. Biz de haklı olarak 'bunun somut delillerini görün, böyle bir şey varsa, bunu Katar tarafına da iletelim, onlar da gerekli adımları atsınlar' dedik. Bu deliller gelmedi, deliller ortaya konmayınca özellikle Katar'ın insani noktada bir sıkıntı yaşamaması için Ekonomi Bakanlığımız büyük bir gayret gösterdi, şu an itibarıyla yanlış hatırlamıyorsam 216-217 uçak dolusu gıda gönderildi."
"TÜRK ÜSSÜNE İTİRAZ ETMESİ ÇELİŞKİLİ BİR DURUM OLUR"
Kalın, Suudi Arabistan ile bu görüşmelerin yapılmasının çok önemli olduğunu belirterek, artık tansiyonun düşürülmesi, konuların somutlaştırılarak ortaya konulması ve beklentilerinin karşılıklı olarak tatmin edilmesine yönelik adımların atılması üzerinde konuşulduğunu, bunlarda mutabık kalındığını bildirdi.
Özellikle Kuveyt Emiri Şeyh Sabah'nin yürüttüğü girişime destek vermeye devam edeceklerine vurgulayan Kalın, Emir'in pozitif bir rol oynadığını ve oynamaya devam ettiğini kaydetti.
Kalın, "Ben daha olumlu bir hava gördüm, Suud tarafında biraz daha sakin, tabloyu değerlendirmeye yönelik bir eğilim var. Çözüm daha yakın ama 'kriz çözüldü mü bugün itibarıyla' demek için henüz erken ama oraya doğru bir gidişat var." dedi.
Görüşmelerde bir sitem olup olmadığına yönelik bir soru üzerine Kalın, "Mesela Kral ile görüşmede 'Türk üssü' konuları hiç gündeme gelmedi. Çünkü orada argümanımızın güçlü olduğunu biliyorlar. Askeri üsten de bahsediyoruz ki, biz bunu daha önce Suudi Arabistan'a da önerdik. Orada Amerika üsleri varken, Fransız üsleri varken buna itiraz etmeyenlerin, bir Türk üssüne itiraz etmesi de çelişkili bir durum olur." karşılığını verdi.
"SADECE SAVUNMA SİSTEMİ OLARAK GÖRÜLMEMELİ, CİDDİ BİR TEKNOLOJİ TRANSFERİNİN BAŞLANGICI OLACAK"
Kalın, Rusya ile uzun süredir S-400 füze savunma sistemiyle ilgili müzakerelerin sürdüğü belirtti.
"Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısında 'imzaları attık' dedi. İmzaları attık açıklaması ne anlama geliyor, 'bu iş bitti diyebiliyor muyuz' sorusuna karşılık Kalın, "Bu iş büyük oranda bitti, onu diyebiliriz çok rahatlıkla. Anlaşmayla ilgili ufak tefek birkaç konu var. Ama ana hatlarıyla anlaşmanın bittiğini söyleyebiliriz." cevabını verdi.
Konuyla ilgili önce teknik açıklamaların geldiğini, daha sonra bunun siyasi açıklamalara dönüştüğünü belirten Kalın, "Öncelikle bu bir savunma sistemi. Bu füzelerle biz gidip kimseyi vurmuyoruz. Bize yönelik bir saldırıyı püskürtmek, engellemek için kuruyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
Kalın, S-400'lerin diğer savunma sistemleriyle arasında dağlar kadar fiyat farkının olduğunu gördüklerini ifade ederek, şu bilgileri verdi:
"Diyelim ki, bu bir noktaya kadar yönetilebilir bir şey. Teslim süresi, kaç ayda teslim edeceksiniz? Ama asıl önemlisi teknoloji transferi. Bu konuda bizim müttefikimiz olan ülkeler, ABD de dahil, Türkiye'de büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Çünkü bir tarafta 'biz NATO'da müttefik ülkeyiz, sizin savunma sistemini beraber kurmalıyız' diyorsunuz, tamam çok iyi. Ama önerdikleri model, Türkiye'nin ilelebet onlara bağımlı kalmasını tazammun eden, içeren bir teklif.
Bizim S-400'deki en önemli kazanımlarımızdan bir tanesi, sadece Türkiye'nin güvenlik ihtiyacını, savunma sistemini karşılamayacak ama aynı zamanda bu teknolojinin transfer edilmesini sağlayacak. Ruslar ile yaptığımız anlaşmada, Sayın Cumhurbaşkanımızın Putin ile yaptığı görüşmelerde bu konu çok açık ve net ortaya konuyor, Ruslar da buna 'tamam' dediler. Bu Türkiye'de sadece bir savunma sistemi olarak görülmemeli, çok ciddi bir teknoloji transferinin ve dönüşümünün başlangıcı olacak. Şu anda S-400 konusunda iyi bir noktaya gelindi ve yakın bir zamanda da bunun nihai olarak sonuçlandırılması bekleniyor. Bu teknik olarak NATO sistemiyle entegre edilemez' argümanı da çok doğru bir argüman değil."