Kalıpların dışında bir mimarlık pratiği: Düzce Umut Atölyesi

Düzce Umut Atölyesi, başka bir mimarlığı mümkün kılıyor. Başka bir mimarlığın mümkün olduğunu düşünen Düzce Umut Atölyesi’nin mimar ekibi, alışılagelen mimarlık pratiğinin dışındaki bir üretim sürecinin yarattığı deneyimleri ve bu sürecin, mimarlık meslek alanını değiştirme potansiyellerini anlattı.

Türkiye’nin ilk kiracı hareketi Düzceli Evsiz Depremzedeler Kooperatifi’nin 15 yıllık hak arama süreci sonunda kendilerine tahsis edilen arsada gerçekleştirilecek toplu konut projesinin hayata geçirilmesi amacıyla farklı uzmanlıklara sahip gönüllülerin oluşturduğu bir katılımcı tasarım atölyesi olan Düzce Umut Atölyesi'nin mimar ekibi, beyond.istanbul’dan Bahar Bayhan’a mimarlar ve mimarlık pratiği üzerine açıklamalarda bulundu.

Düzce Umut Atölyesi’nin gönüllü mimarlarından Şafak Şilan Ülker, Çiğdem Furtuna, Selin Yazıcı, Öncül Kırlangıç, Aynur Işık, Ömer Devrim Aksoyak, Çağdaş Saydam, Gizem Pilavcı, Sinem Boyacı ve Esra Oktay daha fazla üretim baskısıyla zamanla kalıplaşmış bir üretim biçiminin benimsendiği mimarlık meslek alanını yaşadıkları deneyimler üzerinden anlattılar.

"ÜRETİM TARTIŞMAYA AÇIK BİÇİMDE İŞLİYOR"

Reklam
Reklam

Gönüllü mimarlardan Şafak Şilan Ülker, bu oluşuma 2014 senesinde Düzce’nin ikinci aşamasında girdiğini söyleyerek “Ben çalıştığım işi gerçekten çok seviyordum 2014 yılına kadar (gülüşmeler). İş hayatımla karşılaştırdığım zaman, Düzce atölyesindeki birlikte üretimin ve benzer ve farklı insanlarla birlikte yapabiliyor olmanın, bunun tartışmaya açık biçimde işleyebiliyor olmasının mümkün olduğunu gördüm. Zamanla kendi işimde yaşadığım şeylerle çelişmeye başladı. Çünkü piyasada bir yere tutunabilmek için farklı olmak gerekiyor. O farklılığı ben çok çalışarak yarattım.” diye konuştu.

Düzce ile o çevrede insanların yaptığı işler ile eşit düzlem hikayesinin başarılabilir kılındığını kaydeden Şafak Silan Ülker, “Kendini de çok fazla sorgulatan bir şey bu anlamda. Zamanla kendini de yücelten bir şey haline gelir piyasadaki mimarlık. Buradaysa sürekli kendinle de mücadele ediyorsun çünkü eşit düzlem yaratmaya çalışıyorsun. Bence mimarlık anlayışımızı değiştirmesi açısından beni çok değiştiren bir süreç olmuştu.” dedi.

Reklam
Reklam

“BAŞKA DİSİPLİNLERDEN İNSANLARIN OLMASI SÜRECİN ANAHTARI”

Düzce sürecine arsa tahsis sürecinde dahil olduğunu söyleyen Sinem Boyacı, "Düzcelilerin proje üretim sürecine bu kadar dahil olabilmesinin bence bir konut projesi olmasıyla da çok ilişkisi var. Konuta dair herkes bir şey söyleyebilir çünkü. Müze olsa mimar olmayan bir insan buna dair fikir üretmekten çekinebilir. Atölyede de zaten mimar dışında başka disiplinlerden insanların olması, bütün süreçte onların devam edebilmesinin anahtarı bence bu." şeklinde konuştu.

“ORTAK NOKTAMIZ DEPREMZEDELERLE DAYANIŞMA”

Ofiste konut çizmekle Düzce Umut Atölyesi'nde çizilen konutlar arasındaki farkı anlatan Öncül Kırlangıç, "Kesinlikle ofiste çizmek daha kolay (gülüşmeler). Onu aramızda çok konuştuk çünkü bizim çok alışkın olduğumuz, dışında bir şey bilmediğimiz bir üretim süreci var mimarlıkta. Ama atölyeye geldiğimizde, aramızda gerçekten farklı alandan birçok insan vardı. Mesela kimya okuyan arkadaşımız da vardı" diye konuştu.

Bunların ortak noktasının depremzedelerle dayanışma olduğunu vurgulayan Kırlangıç, "Kim neresinden ne tutarsa. Bazısı ‘ben projeye dair bir şey yapamam ama size çay demlerim’ diyordu. Böyle bir ortamda katılıma önce kendi aramızda başladık. İlk başta tabii ki vaziyet planı kararlarından tasarım kararlarına kadar her şey gerçekten hep beraber konuşuluyor. Ama ne zaman ki çizim, tasarım, konutların planlanması gibi daha teknik şeylere gelindi, o zaman iş mimarların üzerine kaldı." dedi.

Reklam
Reklam

“BÖYLE BİR TASARIM SÜRECİ İLKTİ”

Düzce Umut Atölyesi’ne girme hikayesini anlatarak konuşmasına başlayan Çağdaş Saydam, “Valla benim girmem aslında şöyle oldu: Murat Cemal bahsediyordu, gel orada da çalışanlar var, destek olursun vs. diye. Benim de o aralar kötü bir dönemimdi. Bunalımıma iyi gelir diye gittim ben. Benim için ilkti böyle bir tasarım süreci. Hatta ben ara ara serzenişte de bulundum, bunun böyle ilerlemeyeceğine dair. Takılıyoruz çünkü, her şeyi tartışmaya başlıyoruz. Açıkçası bu bana pek gelmiyordu; “Tasarlanacaksa tasarlarız yani.” diye düşünüyordum. Nitekim birilerinin oturup bir şeyler yapması gerekiyor, her ne kadar bu tartışmalar devam etse de. Ama Düzce Umut Atölyesi’nin böyle gerçekleşiyor olması çok özel. Hep beraber tartıştığınız bir şeyin tüm katılımcılarla, kullanıcılar da dahil olmak üzere, orada uygulanıyor olması belki de hayatımızda bir defa olacak bir şey.” şeklinde konuştu.

Mimarlık ofislerinde eğer müstakil bir proje yapılmıyorsa, birebir müşteriyle muhatap olunmuyorsa kullanıcının tasarım sürecinde hiçbir şekilde yer almadığını söyleyen Sinem Boyacı, “Tek derdiniz belli bir metrekare var elinizde ve oraya kaç daire sığdırabilirim. Öyle olunca minimumda mutfak tasarlıyorsunuz, minimumda yaşam alanı vs. Kullanıcı orada yok, kullanıcı aslında proje bittikten sonra da yok çünkü satılmıyor, kimse yaşamıyor zaten (gülüşmeler). Kullanıcı belki “çok büyük bir kapı istiyorum” diyor ama bunu derken kafasında ne olduğunu bulup onu yapabilmek zaten mimarlık. Düzce’de de tam olarak bu yapılıyordu.” diye konuştu.

Reklam
Reklam

“BİZİ KOORDİNE EDEN ZAMAN OLDU”

Piyasada üretilen ile Düzce Umut Atölyesi’nde üretilenin arasındaki farkın kullanıcı olduğunu vurgulayan Ülker, "Ama tabii atölyede eksik olan birçok şey vardı. Benim alıştığım standart neydi mesela: Bir koordinatör vardır, inşaat mühendisi, elektrik, mekanik bütün disiplinler birlikte çalışır. Biz aslında böyle bir şeyi çok birlikte yapamadık. Evet bir sürü disiplin vardı atölyede ama diğer mesleklerden neredeyse hiç gönüllümüz olamadı" dedi.

Konuşmasına örnek vererek devam eden Ülker, "Bir elektrik mühendisi gelip o toplantılarda bunun elektrik projesini de şöyle yaparız demedi. Bunlar da koordinasyon eksikliğine sebep olan bir şey oluyor, biz kendi kendimizi koordine ettik. Güzel bir koordinasyon oldu sonuç olarak ama sektörde yaşadığım normallerden farklı olarak iş yerinde, biri toparlar ya arkanı, burada mücadele ettiğimiz şeylerden biri de oydu. Çünkü aslında bizi koordine eden şey hep zaman oldu. Yetişmesi gereken bir sürü iş vardı, o acele durum bizi koordine etti." şeklinde konuştu. (Beyond İstanbul)

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: