Tarık Demirkan
Budapeşte
Kameralar havaalanından çıkan bir grubun üzerinde.
Kalabalık bir aile. Orta yaşlı bir anne baba ve etraflarında küçüklü büyüklü altı çocuk. Renk renk, ama eski valizler. Ağızları iplerle bağlanmış naylon torbalar.
Anne baba kameralara ürkek gözlerle bakıyor. Çocuklar ise ilgiden memnun. El sallıyorlar, en küçük kız bir de öpücük gönderiyor.
Onlar Kanada’dan Macaristan’a geri dönen bir Roman ailesi.
"Turist olarak gitmiştik" diyor mikrofona baba, gözlerini kameradan kaçırarak. "Bitti, şimdi geri döndük".
Nasıl gidebildiniz o kadar uzak bir ülkeye tüm aile? Pahallı değil mi? diye soruyor muhabir, sesinde pek saklamaya gerek duymadığı bir alayla. Adeta karşısındakinin yalanını yakalamış olmaktan memnun bir gülümseme var yüzünde.
"Yok, tanıdıklar vardı, onlara gittik." diyor baba ve ardından çocuklarını elleriyle iteleyerek bir an önce oradan uzaklaşmanın yolunu bulmaya çalışıyor.
Bu Roman ailesi, Kanada’dan dönen yüzlerce Romandan biri. Gazeteler ve tüm medya şu aralar onlardan bahsediyor.
Macarlardan vize istemeyen Kanada, son yıllarda Macaristan’da artan baskılar nedeniyle çaresiz kalan Macar Romanlarının kurtuluş kapısı olmuştu.
Eş dosttan denkleştirdikleri yolculuk parasıyla Roman aileler, vizesiz girilebilen Kanada’ya gidiyor ve ardından da uçaktan iner inmez "mültecilik başvurusu" yapıyordu.
Dünyanın göçlere an açık ülkelerinden biri olan Kanada, bu tür başvurular için elverişliydi. Ülkede kalmak için "mülteciyim" demek yetiyordu. Sonrası ise Tanrı'ya havaleydi...
Mültecilik başvurusu yapan Romanlara biraz toplu para veriliyor, asgari de olsa sosyal yardımlardan yararlanıyorlardı. Çocukları ücretsiz devlet okullarına gidebiliyor, yetişkinler ise Macaristan’da da yaptıkları gibi geçici işler arıyor, sağdan soldan üç beş kuruş daha kazanarak hayat kuruyorlardı.
Yeni dünyada yeni ümitlerle başlayan bu rüyanın geçici olduğunu herkes biliyordu elbette.
Çünkü başvuru yapan romanların ancak % 3-5’i gerçek mülteci olarak kabul ediliyor, diğerleri ise ülkelerine geri gönderiliyordu.
Ama ne gam, mültecilik başvurundan sonra, ret kararının çıkması, bunun temyiz edilmesi ve kesinleşmesi en az 4- 5 yıl sürüyordu.
İşte bu durum Macaristan’dan Kanada’ya neredeyse bir hava köprüsü kurulmasına neden oldu. Zaman zaman Budapeşte’den Kanada’ya giden uçakların yolcuları neredeyse sadece Çingenelerden oluşuyordu.
Ve sonunda öyle bir durum doğdu ki, Macar Romanları, Kanada’ya iltica başvurusu yapan etnik gruplar içinde birinci sıraya oturdu.
Günde 50 -60 Macar Romanının "mülteciyim" diyerek Kanada sınırına dayanması bardağı taşırdı ve sonunda Kanada isyan ederek Macarlar için var olan vize muafiyetini kaldırma konusunu gündemine aldı.
Bir yandan tekrar vize zorunluluğu uygulanması konusu değerlendirilirken, diğer yandan da, Kanada makamları çıkardıkları yeni yasayla mültecilik sürecini, tüm karar mekanizmalarıyla ve temyizleriyle birlikte bir yıla sığdırmaya çalışıyorlar.
Mülteci adaylarına verilen sosyal yardımlar azaltılıyor ve sonuçta Kanada devleti, mülteci başına 50 bin kanada dolarına ulaşan giderlerinden tasarruf etmeye çalışıyor.
Kanada’nın endişeleri belki yersiz değil. Macaristan’dan Kanada’ya göç etmeye çalışan binlerce Macar Romanı arasında, Birleşmiş Milletler tarafından saptanan mültecilik statüsüne tam olarak uyabilen yok denecek kadar az.
Peki ama Romanları Macaristan’da bekleyen maddi ve manevi baskılar?
Elbette yasalar önünde, diğer vatandaşlarla eşitler. Ama nefret tohumlarıyla beslenen ayrımcılık rüzgârının üzerlerinde yarattığı manevi baskı nasıl ortadan kaldırılacak?
Macaristan’ın bazı bölgelerinde Romanlar arasında % 90’lara varan işsizlik oranı, hiç de abartılı bir rakam değil. Bu insanların iş bulmadan nasıl yaşayacağı, çoluğunu çocuğunu nasıl besleyeceği sorularına yanıt vermek güç.
Macaristan’da Roman karşıtlığı yükseliyor.
Bu politika üzerine inşa ettiği siyasetle halktan destek bulan ve de 2012’ye girerken kamuoyu yoklamalarına göre artık ikinci büyük parti haline gelen aşırı sağcı Jobbik, çoğunlukla Çingenelerin yaşadığı bölgelerde belediyeler yardımıyla, neredeyse askeri bir düzen kuruyor.
Bu bölgelerde Romanların devletten sosyal yardım alabilmelerinin artık bir koşulu var:
Çingeneler sosyal yardım alabilmek için, dağda bayırda hendek kazarak, çalılıkları budayarak çalışmak zorundalar. Çalışma kampı disiplini içindeki faaliyetler gözetimcilerin denetiminde sürüyor. Sigarasını yere atandan, izinsiz tuvalete gidenden para kesiliyor. Bu zorunlu çalışmaya katılmayana ise sosyal yardım verilmiyor.
İşte Kanada’dan sınır dışı edilerek uçaktan inen Çingenenin kara gözlerindeki çaresizliğin gerisinde bunlar yatıyor.
Kanada devleti, vatandaşlarının parasını korumak istiyor. Giderek kabaran Roman Göçünü engellemek için, gerekirse, dünyanın en açık, en özgürlükçü mülteci yasalarını bile değiştirmeye hazır.
Babanın yüzündeki tarifsiz acı, Van depreminde her şeyini kaybeden babanın bakışını anımsatıyor bana. "Sesimi duyan var mı?" diye haykıran çaresizliğin…
Çingenelerin sesini duyan var mı?