Kanser hakkında en çok merak edilen soruları Prof. Dr. Nedim Turan Mynet için yanıtladı

Kanser, yıllardır umutla bir çaresinin bulunmasının beklendiği hastalıkların en başında geliyor. Halk arasında sinsi hastalık olarak da bilinen kanser ve kanser türleriyle savaşan hastalar, Covid-19 salgınıyla birlikte tedavileriyle ilgili sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Prof. Dr. Nedim Turan, kanser hastalarının Covid-19 sürecinde yaşadıkları sıkıntıları, merak edilen soruları ve kanserle ilgili doğru bilinen yanlışları Mynet.com için yanıtladı.

Kanser ve kanser türleri ile savaşanlar yıllardır tedavisinin bulunmasını heyecanla bekliyor. Dünya üzerinde milyonlarca insanın savaştığı kanserin erken tanı ve tedaviyle tehdit olmaktan çıktığı bir gerçek.

Covid-19’la birlikte en hassas durumda olan kanser hastaları, virüs kapmanın verdiği tedirginlikle tedavi ve kontrollerinde aksama yaşadı. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesinden Prof. Dr. Nedim Turan, kanser hastalarının Covid-19 sürecinde yaşadıkları sıkıntıları, merak edilen soruları ve kanserle ilgili doğru bilinen yanlışları Mynet.com için yanıtladı.

Reklam
Reklam

PANDEMİ ÖNCESİNE GÖRE KANSER HASTALARININ TEDAVİ SÜRECİNDE EN ÇOK ZORLANDIĞINIZ FAKTÖRLER NELERDİ? EN ÇOK HANGİ DURUMLARLA KARŞI KARŞIYA KALDINIZ?

Bazı hastalarda önceden planlanmış olan kontrolüne pandemi nedeniyle gelemediği için hastalığın kontrolden çıkması bizi üzdü, zira bu hastaların kontrolü yapılsaydı en azından bir kısmında tamamen kür sağlanabilirdi. Ancak kontrollerini aksatan bu hasta grubu ayrıntılı olarak değerlendirildiğinde, bu hastaların daha ziyade tedavisi bitmiş ve ilaçsız takipte olan hastalardan oluştuğu anlaşılmaktadır. Diğer bir kısmı ise sadece hap şeklinde tedavi alan ve hastalığı remisyonda olan hastalardı. Bu iki grup dışında, hastaların küçük bir kısmı ise aktif tedavisi devam ederken pandemi korkusu ile kontrollerine gelemedi. Ayrıca yeni tanı hasta sayısı da pandemi öncesine göre biraz azaldı ama hastanemizin o dönem pandemi hastanesi olduğunu ve bu nedenle bir kısım yeni hastanın başka merkezlere gittiğini hastalarımızla konuştuğumuzda anlıyoruz.

ERKEN EVRE, ERKEN TANI KANSER HASTALIĞI TAM OLARAK NE ANLAM İFADE EDİYOR? ERKEN EVREDE YAKALANMA DURUMUNU ANLATABİLİR MİSİNİZ?

‘’Kanserden değil, geç kalmaktan kork’’ gibi halkın da çok yaygın olarak kullandığı bir ifade var, bu ifade hem çok doğru hem de hala tüm kanserler için geçerli olan değişmez bir kuraldır. Çünkü kanserler bir gecede oluşmaz, genelde yıllarla ifade edilen belli bir sürecin sonunda gelişir. Bu da bize kanseri fark edip gereğini yapmamız için bir fırsat penceresi sunar. Tüm yapmamız gereken şey, kendimize/vücudumuza kulak vermek ve Sağlık Bakanlığına bağlı KETEM (kanser erken tarama merkezi) programlarına katılmaktır. KETEM’ler aracılığı ile ücretsiz yürütülen meme, rahim ağzı ve sindirim sistemi kanserleri için erken tarama programlarına katılarak kanserin erken yakalanmasına fırsat yaratabiliriz. Ayrıca vücudumuza yeterince kulak vererek (örn, barsak alışkanlığındaki değişiklikler, iyileşmeyen yaralar, istemsiz kilo kayıpları, birinci derece akrabalarda artmış kanser sıklığı gibi) gelişmekte olan olası bir kanserin erken habercisi olabilir. Erken yakalanmış bir kanseri, iyi bir ameliyat ile vücuttan tamamen söküp atabiliriz, yani tabiri caiz ise ‘’kökünden sökerek’’ şifa elde edebiliriz. Bu nedenle, bir kanser ne kadar erken evrede yakalanırsa kanser o kadar kolay tedavi edilir ve kesin çözüm sağlar.

Reklam
Reklam

HASTALIĞI İLERİ EVREDE VEYAHUT BİRÇOK BÖLGEYE YAYILMIŞ VE CERRAHİ MÜDAHALE YAPILAMAYACAK DURUMDA OLAN İSTATİSTİKSEL OLARAK ÖMÜR BİÇİLMEYEN AMA ORTALAMANIN ÜZERİNDE STABİL YAŞAYAN HASTANIZ OLDU MU?

Elbette oldu, hem de çok. Gelişen teknoloji, hastanemizde kullanılan tanı ve görüntüleme yöntemlerini nasıl ileri düzeye taşıdıysa aynı şekilde günlük pratikte poliklinikte kullandığımız ilaçları da bir üst seviyeye taşıdı. Örneğin, kanserin alt tipine göre artık farklı PET-BT alt tipleri hastanemizde çekilebilmektedir, yani prostat kanserinde farklı, nöroendokrin tümörlerde farklı ve meme kanserinde farklı PET-BT kullanıyoruz artık. Bu ise bize daha hassas evreleme imkanı sunduğu gibi verdiğimiz ilacın kanseri küçültüp küçültmediğini ve küçülttü ise ne kadar küçülttüğünü diğer görüntüleme yöntemlerine göre elimizi çok güçlendirdi. Diğer taraftan, gelişen teknoloji ile ilaçlarımız da daha etkili hale geldi.

Eskiden sadece kemoterapi ilaçları vardı ve herkese aynı ilaçları veriyorduk. Bu kemoterapilerden hastaların bir kısmı fayda görürken, bir kısmı ise tam tersine zarar görebiliyordu ve daha iyi bir seçenek de olmadığı için yan etkilerine rağmen kemoterapi vermeye mecbur kalırdık. Bugün için kemoterapiler hala güçlü bir silah olarak elimizde yedekte bulunmaya devam ediyor olsa da kullanım alanları her geçen gün azalmaktadır. Bugün için poliklinikte tedavi edilen her iki hastadan birisi artık moleküler akıllı ilaç veya immünoterapi kullanmaktadır. Gittikçe artan oranda kullanmaya başladığımız immünoterapi ajanları ve moleküler hedefli ilaçlarla hem karşılaştığımız yan etkiler azaldı hem de hastalık kontrol oranı arttığı için hastalarımızın ömrü de uzadı. Hatta her tarafı sarmış evre-IV kanserli hastalarda bile immünoterapi ile bazı kanser tiplerinde hastalık kontrol süresi beş yılı aştığı için, artık şifa olduğunu kabul ettiğimiz hastalarımız bile mevut. Bu nedenle immünoterapinin hayatımıza daha fazla girmesi ile hastalık kontrol oranlarının ve hatta şifa oranlarının artacağına inanıyoruz. Bu arada, bazen toplumda kafa karışıklığı yarattığı için immünoterapi ve moleküler akıllı ilaç arasındaki farklılığı bir cümle ile açıklamak isterim.

Reklam
Reklam

Moleküler akıllı ilaçlar; patolojik bir süreç sonunda kanserli hücrede oluşan özel bir molekülü hedefleyerek kanserli hücreyi etkisiz hale getirir. İmmünoterapi ise kanserli hücreleri direk hedef almaz, bunun yerine kişinin kendi sağlıklı immün hücrelerini kanserli bölgeye yönlendirerek immün hücrelerin kanserli hücreyi tanıyarak yok etmesini sağlar. Bu arada moleküler akıllı ilaçlar ve immünoterapi hastanemiz medikal onkoloji polikliniğinde uzun süreden beri uygulanmaktadır.

GENELDE ONKOLOGLAR KANSER HASTALARININ BESLENME DÜZENİ İLE İLGİLİ KATI KURALLAR GETİRMEZLER. BU DOĞRU MUDUR? KANSER HASTALARI GENEL BİR ÇERÇEVEDE DEĞERLENDİRİRSENİZ NASIL BESLENMELİ? NELERDEN TAMAMEN UZAK DURMALIDIR?

Dengeli beslenme, sağlıklı insanlarda olduğu gibi kanserli hastalarda da çok önemlidir. Bazı kanserlerin gelişim sürecinde bir takım diyet faktörlerinin etkili olabildiğini biliyoruz, örneğin mide kanseri gelişiminde nitroz-amin içeren yiyecekler veya yüksek tuzlu diyetin etkisi çalışmalarda gösterilmiştir. Ancak, kanser geliştikten sonra herhangi bir diyet değişikliğinin sağkalımı etkilediği randomize çalışmalarda gösterilememiştir. Aslında bu konu (kanser gelişmiş hastada diyet değişikliğinin sağkalım üzerindeki etkisi) çok sayıda çalışmada sorgulanmış ve birtakım önerilerde bulunulmuş olsa da her çalışmada farklı sonuç ve hatta bazen tersi yönde sonuç ortaya çıkmıştır.

Reklam
Reklam

Ayrıca, çalışmaların ezici çoğunluğu randomize olmadığı gibi çoğunun metodolojik sorunları mevcut. Bu nedenle günümüzde, üzerinde fikir birliği sağlanmış özel bir diyet önerisi mevcut değildir. Kanser hastalarındaki diyetle ilgili tek korkumuz, kemoterapi alırken yeterince yıkanmamış sebze ve meyvelerin barındırdığı mikroorganizmaların enfeksiyon yapabilmesi, zira kemoterapi immün sistemi baskılar ve hastayı enfeksiyonlara karşı savunmasız hale getirir. Kısaca hijyenik olduğu sürece diyet kısıtlaması önermiyoruz. Tamamen uzak durulması gerekenler ise ‘’şifa amaçlı’’ olduğu iddia edilen bitkisel ajanlar, alkol ve sigaradır.

SIKLIKLA HASTALARIN AKLINA KANSER İÇİN ETKİN BİR TEDAVİNİN BULUNDUĞU ANCAK HENÜZ AÇIKLANMADIĞI GELİR. SİZCE BU ÖNGÖRÜDE HAKLILIK PAYI VAR MI?

Bu konuda kimsenin avukatlığını yapmayacağım gibi kimseyi zan altında da bırakmak istemem. Sadece şunu söyleyebilirim, temel kuruluş amacı ticari olan bir kurumun öyle bir ilacı olsa neden daha fazla kazanmak istemesin? Bu nedenle bu konuyu daha ziyade magazin konusu olarak görüyorum.

Reklam
Reklam

ONKOLOG SEÇİMİ BİR HASTA İÇİN NEDEN ÇOK ÖNEMLİDİR? BİR ONKOLOĞUN KANSER HASTASININ TEDAVİSİNDEKİ ETKİN ROLÜ SİZCE NEDİR?

Bence, ‘’onkolog’’ yerine medikal (tıbbi) onkolog denmesi daha uygun olur, zira hastalar sorunlarına çözüm ararken bu gibi kavram kargaşaları bazen muhataplık sorunlarına yol açabilmektedir. Bu nedenle onkoloji ile ilgilenen branşların kısaca hangi eğitimleri aldığını ve hangi sorunlara çözüm olabileceğini özetlemek gerekir. Böylece hastalar sorunlarına çözüm ararken hangi branş ile muhatap olması gerektiğini daha iyi anlayacaklardır.

Örneğin, bir medikal onkolog tıp fakültesinden sonra 4 yıllık iç hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamlar ve ilave olarak 3 yıllık medikal onkoloji eğitimini tamamladıktan sonra medikal onkoloji uzmanı ünvanı alırken, bir radyasyon onkoloğu tıp fakültesini bitirdikten hemen sonra 5 yıllık radyasyon onkolojisi eğitimi ile radyasyon onkolojisi uzmanı ünvanı alır. Bu eğitim süresince medikal onkologlar, hangi kanseri hangi ilaçlarla (kemoterapi, moleküler ajanlar ve immünoterapi) tedavi edebileceğini öğrenir, kanser ilaçlarının iç organlar üzerindeki olası yan etkilerini nasıl önleyeceğini ve organ hasarı durumunda ise nasıl mücadele edeceğini öğrenir. Diğer taraftan radyasyon onkoloğu ise uzmanlık eğitimi sırasında radyasyonun vücuda etkilerini ve yan etkilerini öğrenirken, radyoterapiyi hangi kanserde hangi dozda ve hangi şekilde kullanacağını ve olası yan etkileri nasıl yöneteceğini öğrenir. Cerrahi onkologların uzmanlık eğitimi ise, branşına göre değişmekle birlikte medikal onkologların eğitimine benzer olup eğitimi sırasında kendi branşı ile ilgili organlara ait kanserleri nasıl ameliyat edeceğini ve ameliyat ile ilgili olası komplikasyonları nasıl yöneteceğini öğrenir. Yukarda saydığım branşların dışında radyoloji, nükleer tıp, patoloji ve diğer branşların da kanser hastasının yönetiminde önemli yer aldığını unutmamak gerekir.

Reklam
Reklam

Kanserle ilgilenen uzmanlık alanlarını kısaca özetledikten sonrası sorunuza dönecek olursak, sadece medikal onkoloji adına şahsi yorum yapabilirim. Kanser hastasının gözüyle bakıldığında, hekimin bilgi birikiminin, hastanın anlayabileceği bir dilde bilgi verebilme yeteneğinin, empati yapabilmenin ve en kötü senaryoda bile moral verebilme yeteneğinin hastalar tarafından çok önemsendiğini düşünüyorum. Ayrıca hastaların çoğunun ilk medikal onkoloğuna güven duygusu ile bağlandığını ve ömür boyu aynı hekimden ayrılmak istemediğini de çok sık gözlemliyorum.

BUGÜNE KADAR SAYISIZ HASTAYLA İLGİLENDİNİZ... BİZİMLE PAYLAŞABİLECEĞİNİZ FARKLI BİR ONKOLOJİK VAKANIZ VAR MI?

Memnuniyetle... İç hastalıkları uzmanlık eğitimim sırasında, çalıştığım hastanenin göğüs hastalıkları hocası bir doçent meslektaşımıza kan kanseri teşhisi konulduğu anı hiç unutamıyorum. Kendi hocamız ile mikroskop odasında hastaların kan yaymalarını incelerken, soğuk algınlığı teşhisi ile bir haftadan beri evinde istirahat eden doçent hocamız mikroskop odasına girdiğinde olayın ciddiyetinin farkında olmadığı için şaka ile karışık ‘’ne kadar ömrüm kaldı hocam’’ dediğinde içerdeki herkesin yüzü buz kesmişti. Hematoloji hocamızın yüzündeki o şoku ve olayın ciddiyetini anlatmak için çırpınışını hala gözümün önünde dün gibi duruyor ve sanırım hiçbir zaman da unutmayacağım. Hiçbir hekim arkadaşın yaşadığımız o tarifi zor duyguyu yaşamamasını umuyor ve diliyorum. Teşekkür ederim.

Reklam
Reklam
Anahtar Kelimeler: