Kanserin oluşması için tek bir neden etkili olmuyor. Kanser, genlerde süregelen bozukluklarla ortaya çıkıyor. Bu nedenle çevresel etkenler, yapısal etkenlerin üzerine konulduğunda kansere yakalanma ihtimali artıyor.
Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. İnci Ayan, "Çevresel etkenlerin ne kadar farkında olursak, ne kadar bunlardan uzak durursak kanserin oluşmasını geciktirebilir ya da önleyebiliriz" dedi.
Prof. Ayan, kansere zemin hazırlayan etkenleri şöyle sıralıyor:
-Radyasyon kirlenmesi
-Kirlenen topraklar
-Gereksiz radyolojik incelemeler
-Cep telefonu, bilgisayar ve TV nedeniyle manyetik kirlenme
-Zararlı kimyasallar
-Hazır gıdalar
-Gıdalara ilişkin kötü saklama koşulları
-Islak mendil kullanımı
-Doğal olmayan kozmetiklerin aşırı kullanımı
Radyasyon kirlenmesi: 20 yıl önce ortaya çıkan Çernobil faciasında ülkemiz bazı zararlar gördü. Özellikle de üç önemli radyoaktif maddenin zararından söz etmemiz gerekiyor. Sezyumun zararlarından kurtulmak için en az 30 yıl geçmesi lazım. Amerikum ve platonyum ise binlerce yıl ülkemizde zararlarını gösterebilecek. Bunlarla kirlenmiş durumdayız.
Kirli topraklar: Kirli topraklarda besin üretilmesi, su ve su ürünleriyle ilgili halka yansıyan tüketim maddelerinin yasaklanması çok önemli.
Gereksiz tetkikler: Radyasyonu bazı bilinçsiz kullanımlarla da alabiliyoruz. Lüzumsuz tanısal tetkikler, her öksürükte akciğer filmi, her başını çarpışında MR gibi incelemeler gereksiz yere yapılmamalı. Röntgen, BT konusunda da dikkatli olunmalı.
Manyetik kirlenme: Cep telefonları günümüzde artık ilkokul çocukları tarafından bile kullanılıyor. Üstelik cep telefonları çocukların eline oyuncak diye verilse ve başına oyuncak diye konulsa bile zarar verebiliyor. Çocuğun 1-2 saatten fazla bilgisayarla oynamaması lazım. Daha üç aylık bebeklere reklamlarla mama yediriliyor, televizyon karşısında emziriliyor. Çocuğun iletişimi konuşması gecikiyor. Bu, çocuğun topluma açılması açısından da sakıncalıdır.
Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Aziz Yazar, son yıllarda kanserde uygulanan ilaç tedavileri hakkında sık sorulanları yanıtladı:
Son 10 yılda önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Damardan verilen yeni kanser ilaçları geliştirilmesinin yanında ağızdan alınabilen yeni kemoterapi ilaçları da kullanıma girmiştir. Bunların yanında kanser hücrelerine özel geliştirilmiş "hedefli moleküller" kanser tedavisinde yeni bir çığır açmışlardır.
Bu ilaçların mutlaka yan etkileri olabilmektedir. Ancak 20 yıl önce kullanılan ilaçların yerini daha az yan etkisi olan ilaçlar birçok kanser türünde yerini almıştır. Son 10 yılda kanser tedavisinde bir çığır açan "hedefli moleküller"in yan etkileri oldukça az ama yine de kendilerine has yan tesirleri bulunmaktadır. Teorik olarak "hedefli moleküller" sadece kanserli yapıya etki etmeleri ve dolayısı ile de hiç yan tesirlerinin olmamasını beklerdik. Ancak pratikte öyle olmamaktadır. Her şeye rağmen bu moleküllerin yan tesirleri klasik kemoterapi ilaçlarına göre daha az olmaktadır.
Bilinen kanser ilaçlarının etkili olduğu belli kanser grupları var. Bu ilaçların değişik dozlarda ve diğer ilaçlarla birlikte kullanılması ile bu ilaçların başka kanser gruplarında kullanılmasına olanak tanımış ve başarı sağlanmıştır. Bu yeni ilaçlar ile kanser tedavisi ile sağlanan yanıt ve hayatta kalma şansı artırılmıştır. Bu yeni tedaviler ve kanserde devam eden çalışmalar sonucunda kanser şeker hastalığı, hipertansiyon gibi kronik bir hastalık haline getirilebilir.
"Hedefli moleküller" olarak adlandırılan ilaçlardan örnek verecek olursak şunları sıralayabiliriz:
-MabThera: Hodgkin dışı lenfomada
-Altuzan: Kalın barsak kanserinde
-Herceptin: Meme kanserinde
-Erbitux: Kalınbarsak kanserinde
-Sutent: Böbrek tümöründe
-Glivec: Gastrointestinal stromal tümörde
-Tarceva: Akciğer kanserinde kullanılmaktadır.