Kanserin 20 yıl önce ölüm anlamına gelirken, 5 yılda sağ kalma oranının birçok kanser tipinde sıfırlardan yüzde 60-80'lere yükseldiğini belirten Doç. Dr. Uslu, "Ancak hala sıkıntılarımız var, birçok zorluklarla karşılaşıyoruz. Hastaları ve aileleri fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden etkilerken, toplumu da ağır maliyet nedeniyle olumsuz olarak etkilemektedir. Kanser, kalp hastalıklarından sonra yüzde 23.4 oranıyla ölüme neden olan ikinci hastalık grubudur. Yakın gelecekte artan olgularla birinci ölüm nedeni olacağı bildirilmektedir. Kansere yönelik pek çok tedavi yöntemi uygulanmasına karşın, artık sadece iyileştirmek değil, hastaların konforunu da sağlayan tedavileri de düzenlemeyi istiyoruz" diye konuştu.
Bugüne değin kanser tedavisinin üç ana kişisi olan hekim, hasta ve aile üçgeninde belki de en az ilgi gören aile faktörünü de bizzat gözeterek yaklaşımda bulunmanın bunu kolaylaştıracağını açıklayan Doç. Dr. Uslu, "Çünkü ailelerin durumu hastanın durumuna paralel gelişmekte, ya da sadece yaşam kalitesini arttırmaya yönelik girişim yapılacaksa bile ailenin buna etkin katılımının sağlanması gerekmektedir. Onkoloji hastalarının tümü, poliklinik hastalarının ise yaklaşık yüzde 50'si palyatif destek tedavisine ihtiyaç duymaktadır. Kanser hastalarının ağrı, beslenme, psikoloji, enfeksiyon, nefes darlığı gibi pek çok sorunları, konsültasyon sistemiyle farklı disiplinlerden alınan destek sayesinde giderilmeye çalışılmaktadır. Palyatif destek bakımı için geniş katılımlı bir organizasyon, bu sorunları en aza indireceği gibi hizmet kalitesinin de artmasına neden olacaktır. Bu amaçla, dünyada büyük onkoloji merkezleri palyatif destek üniteleri kurarak, değişik hasta gruplarına hizmet vermektedir" şeklinde konuştu.