Kanser hastalıklarının görülme sıklıklarına göre yapılan listelerde yüzde altı görülme oranıyla 6. sıraya sahip olduğu belirlenmiştir. Diğer kanserlere göre daha az görülse de ciddi bir rahatsızlıktır. Özellikle Asya ve Afrika bölgelerinde görülen kanserin batı ülkelerinde görülme ihtimali çok düşük seviyededir. Yapılan araştırmalar erkeklerde kadınlara kıyasla daha çok karaciğer kanseri görüldüğü sonucunu ortaya koymuştur.
Karaciğerimiz vücudumuzda karın boşluğunun sağ üst tarafında sağ akciğerin hemen altındadır. Sağlıklı bir insanda karaciğer yaklaşık olarak 1,4-1,7 kilogram arasında olur. Bu ağırlığıyla karaciğer en büyük iç organımızdır. Karaciğerimiz vücudumuzun kimya laboratuvarı olarak adlandırılır. Bu ismi vücuttaki maddeleri birbirine dönüştürme özelliği sayesinde hak etmiştir. Gerekli proteinlerin sentezlenmesi, bazı biyokimyasalların dönüşümü, zehirli maddelerin daha zehirsiz hale getirilmesi gibi görevleri karaciğeri yaşam için vazgeçilmez bir hale getirir.
Karaciğer olmadan vücut çok kısa bir süre diyalizle idare edebilir ancak uzun süre devam ettirme durumu söz konusu değildir. Karaciğer kanserlerinin yaklaşık %80'i "hepatosit" adı verilen karaciğer hücrelerinden ortaya çıkar. Bu hücrelerden ortaya çıkan kansere ise 'hepatosellüler karsinom' ismi verilir. Diğer bir tür ise "kolanjikarsinoma"dır.
Karaciğer kanseri türleri içerisinde en tehlikelisidir. Mortalite olarak adlandırılan ve hastalığın ölümcüllük seviyesini gösteren sıralamaya göre 3. sıradadır. Tüm dünyada bir yılda yaklaşık 250000-1000000 arası insanın ölümüne sebep olur. Hepatit hastalığı geçiren ya da alkol tüketimi fazla olan insanlarda tümör oluşumuyla birlikte başlar. Karaciğer vücut için bir nevi zehir arıtma birimi olduğundan tüm bu zararlı maddeler aşırı alındığında karaciğerde bu sorunlara yol açar. Genelde karaciğer kanseri olarak bahsedilen tür bu türdür.
Bir diğer tür olan bu kanser ilkine göre daha az görülür ve daha az öldürücüdür. Her yıl yaklaşık 10000-100000 kişinin ölümüne yol açar. Ancak görülme sıklığı çok az olduğundan rastlanılması zordur.
Her kanser türünde olduğu gibi karaciğer kanseri de birçok iç dış ve dış etmene bağlı olarak ortaya çıkar. Bu ihtimallerin azaltılması aynı zamanda hastalığa karşı da bir önlem olarak düşünülebilir. Hepatit enfeksiyonları burada başı çeker.
Hepatit B ve Hepatit C virüsleri, "hepatosellüler karnisom"un en büyük etkenlerinden biridir. Uzun süreler bu virüslere maruz kalmak risk ihtimalini çok yukarılara çeker. Hepatit virüsleri aynı zamanda karaciğerde siroza da sebep olabilir. Amerika ve diğer batı ülkelerinde daha çok Hepatit B görülürken diğer ülkelerde hepatit C başı çeker. Hepatit virüsleri insandan insan vücut sıvıları ile geçer. Korunmasız cinsel ilişki, kan aktarımı ya da doğum gibi etkenler hastalığın bulaşma şansını arttırıyor. Bu durum da devamında kanseri getirebiliyor.
Etil alkol insan vücudu için oldukça zararlı bir maddedir. Alkol kana karıştığı ilk andan itibaren karaciğere doğru yol alır. Burada ayrıştırılarak daha zararsız bir hale getirilip vücuttan atılır. Hemen hemen bütün alkollü içecekler ise etil alkol içerir. Alkol alımı aşırıya kaçtığı zaman (günde 6 bardak ya da daha fazla) karaciğerin alkol toleransı düşer ve daha az alkol ayrıştırmaya başlar. Bu durum vücutta ilk olarak karaciğere zarar verir. Öncelikle etkisini siroz olarak gösteren aşırı alkol tüketimi daha sonrasında tümör oluşumuna ve kansere sebebiyet verir.
'Hereditary hemochromatosis' isimli metabolik rahatsızlık çok ender görülür. Bu durumdaki insanlarda vücutları gerekenden daha fazla demir atomunu karaciğerlerinde depolarlar. Bu depolama aşırı boyutlara geldiğinde ise siroz oluşumuna ve ardından karaciğer kanserine dönüşür.
Birçok hastalığın olduğu gibi obezite karaciğer kanserine sebep olabilir. Obezite vücudun diğer bölgelerinde olduğu gibi karaciğerde de yağlanmaya sebep olur. Bu yağlanma olan bölgelerdeki hücreler faaliyetlerini doğru bir şekilde sürdüremediklerinden kanser hücrelerine dönüşebilir.
Tip 2 diyabete sahip olan insanların kanserle ilişkilerinin doğrudan bir bağlantısı henüz kurulamamıştır ancak genel olarak bu tip hastalar aşırı kilolu olduklarından kanser riskleri çok fazladır. Bu hastalar diğer birçok hastalığa da yatkın olduklarından düzenli kontrollerini yaptırmalıdır.
Anabolik steroidler daha çok erkeklerde bulunan hormonlardandır. Genelde vücut geliştirme sporu ile ilgilenen insanlar bu hormonları vücutlarındaki kas miktarını arttırmak için kullanır. Uzun süreli kullanım sonucunda karaciğerde biriken bu hormonlar önce siroza ardından da tümör oluşumuna sebep olur.
Arsenik çok zehirli bir ağır metaldir. Genel olarak ağır sanayi tesislerinden içme sularına karışarak vücudumuza ulaşır. Ayrıca tarihte birçok kez zehirleme maksadıyla da kullanılmıştır. Sinir sisteminden, bağışıklık sistemine kadar birçok bölgeye zarar veren arsenik aynı zamanda karaciğere de zarar verir. Hücrelerin dış çeperlerine yerleşerek hücreleri öldüren arsenik tümör oluşumuna sebep olur.
Sigara da birçok hastalığa birden sebep olabilen maddeler arasındadır. Karaciğer de sebep olduğu rahatsızlıklardan akciğerden sonra en çok etkilenen organdır. İçeriğindeki kimyasalların çoğu karaciğerde birikerek tümör oluşumuna sebep olur. Yapılan araştırmalar çok fazla sigara içen insanlarda az sigara içen insanlara göre daha fazla tümör oluşumu gözlendiğini ortaya çıkarmıştır. Ancak aynı zamanda sigara içenler hiç içmeyenlere göre kat kat daha fazla risk taşır.
Tüm hastalıklarda olduğu gibi burada da hastalık birçok belirtiyle önceden kendini gösterir. Bunlardan bir veya daha fazlası gözlendiğinde doktora görünmek faydalı olabilir. Hastalığı işaret eden birçok neden gösterilebilir.
Bu hastalık karaciğerle koordineli olarak çalışan pankreası da etkiler. Pankreasın etkilenmesi ise sindirim sisteminin geri bildirim mekanizmasına zarar vererek insanlarda doyma hissinin çok daha erken oluşmasına sebep olur. Bu hastalığa yakalanan insanlarda bu yüzden öncelikli olarak iştah kaybı, bunun devamında ise kontrolsüz ve istem dışı kilo kayıpları görülür.
Karaciğer karın boşluğunun sağ üst tarafında yer alır. Kanser vakalarında genel olarak organda kontrolsüz hücre bölünmesine bağlı olarak büyüme durumu oluşur. Bu nedenle hastalar ilk ve sonraki safhalarda şiddetli ağrılar hissedebilir.
Karaciğer birçok zehirli madde için adeta bir süzgeç görevi gördüğünden, hastalıklı olması ve görevini tam yapamamasından dolayı kana birtakım zararlı madde karışabilir. Bu durum deride ve gözlerde sararma olarak ortaya çıkabilir. Aynı zamanda sirozun da en temel belirtilerinden biridir.
Bu hastalığı yaşayan insanlarda bulantı ile beraber sık sık kusma görülebilir. Kusma durumu çoğunlukla sindirime bağlantılı olan organların bir problemi olduğu anlamına gelir. Bu nedenle düzenli olarak nedensiz tekrarlayan kusma dikkate alınmalıdır.
Kanserin bir diğer belirtisi ise yenilen yemeğe bağlı olmaksızın tokluk hissinin çabuk gelmesidir. Daha bir iki lokma almış insanda bile 2 tabak yemek yemiş gibi şişkinlik ve doyma hissi oluşur. İştahsızlıktan farklı olarak midenin sürekli dolu hissedilmesi de denilebilir.
Karaciğer karın bölgesinde yer alan bir organdır. Bu nedenle burada oluşan ödem ya da diğer durumlar doğrudan bu bölgede etkisini gösterir. Bu hastalıkta da karnın sağ tarafında üst ve alt kısımda ödem oluşumu ya da şişlik gözlenebilir.
Karaciğerin olduğu bölgeye yakın kısımlarda batma hissi oluşabilir. Bu hissiyat genelde bastırıldığında daha da artar. Ancak apandisitle karıştırılmaması adına karaciğerin apandise göre daha yukarıda olduğunu belirtmekte fayda var.
Bunlara ilaveten karaciğer tümörleri başka organları da etkileyebilen hormonlar salgılayabilir. Bu durum aşağıdaki sonuçları doğuracağından kanser belirtisi olarak düşünülebilir.
Karaciğer kanseri diğer birçok kanser çeşidinde olduğu gibi erken tanıyla çok büyük fark yaratılabilen hastalıklardandır. Belirtiler erken fark edilip müdahale geciktirilmez ise yaşam şansı artar. Bu hastalıkta tıpkı diğer kanser türlerinde olduğu gibi aşamalara sahiptir. Karaciğer kanseri evreleri daha çok kanserli hücre ve dokuların ne kadar yayıldığı ile ilgilidir. Bu durum hastanın hangi tedavilere cevap verebileceğine, tedavinin ne kadar süreceğine ve hastanın yaşama şansının ne kadar olacağına kadar detayları bilmek için önemlidir. Karaciğer kanseri tedavisi mümkün mü, sorusuna gelecek olursak; modern tıbbın ışığında birçok yol kullanılarak hastanın tekrar sağlıklı günlerine kavuşması sağlanıyor. Uzman doktorlar tarafından kanser tanısının konulabilmesi için birçok yöntem kullanılıyor.
Karaciğer kanseri yaşam süresi ise hastalıktan kurtulma oranı veya hasta kişilerin ne kadar yaşayacağı ile ilgili veriler en temelde hastalığın ne kadar yayıldığına bağlı olarak değişiyor. Bunun kontrolü doktorlar tarafından sağlanıyor.
Ülkemizde bıçak altına yatmak olarak tabir edilen cerrahi operasyon bu hastalık için sık başvurulan yöntemlerden. Bu operasyonu gerçekleştirebilmek için hastalığın henüz başlangıç evrelerinde veya tümör yayılımının minimum seviyelerde olması gerekiyor. Karaciğer biyopsinin ardından eğer tümörün küçük olduğu keşfedilirse operasyon gerçekleştiriliyor. Karaciğerin üzerinden açılan bir boşluk sayesinde tümörlü dokular keserek temizleniyor.
Karaciğer diğer organlara kıyasla çok hızlı kendini yenileyebilen bir organımız olduğundan hızla bu eksik parçayı tamamlıyor. Ancak operasyondan sonra uzun süre testlere devam edilerek hastalığın tekrar gelişip gelişmediği kontrol ediliyor. Bu seçenek ise her cerrahi operasyonda olduğu gibi birtakım tehlikeler barındırıyor. Açılan kesiğin veya iç kısmın düzgün bakımı yapılamadığı için enfeksiyon kapması ya da narkozun bazı hastalar üzerinde ortaya çıkarabildiği yan etkiler bu tehlikeler arasında sayılabilir.
Bir diğer yöntem ise karaciğer naklidir. Bazı hastalarda tümör oluşumu o kadar ileri seviyededir ki artık sağlıklı ve kendini yenileyebilecek doku sayısı çok azalmıştır. Bu durumlarda birinci seçenek artık ihtimal dışıdır. Uygun bir nakil bulunması halinde karaciğerin tamamen çıkarılıp yerine yenisi getirilmesi hastalığın tedavisi olabilir. Ancak bu durum tümör sadece karaciğere yayıldığı durumlarda geçerlidir.
Ayrıca hastalara uyacak bir donör bulmak hayli zordur ve işleyişi bozacak birçok etken vardır. Bunlardan en önemlisi organ naklinde ortaya çıkan bağışıklık sistemi iflasıdır. Modern tıpta organ nakli yapılırken, vücudun yeni organı reddetmemesi ve yeni dokulara saldırmaması için bağışıklık sistemi sürekli olarak ilaçlarla baskılanır. Bu mecburi durum uzun süreler ilaç kullanılmasına ve bağışıklık sisteminin iflasına kadar gidebilir. Ayrıca bu süreçte hasta tüm hastalıklara karşı savunmasız kalır.
Adı çok fazla duyulmasa da bir başka tedavi yöntemi de ablasyon terapidir. Bu yöntemin en büyük avantajı cerrahi müdahale gerektirmemesidir. Doktorlar bu yöntemde kanserli hücreleri öldürmek için o bölgeye ısı veya lazer uygularlar. Bunun yanı sıra şırıngalar yardımıyla kanserli dokuları öldürmesi için alkol ya da asit enjekte edebilirler. Ancak bu yöntem cerrahi müdahale kadar kesin etkili olmamakla birlikte her hasta için de uygun değildir.
Bu tedavi şeklinde ise radyoaktif ışınlar kanserli hücreleri öldürmek için kullanılır. Ancak karaciğerin sağlıklı hücreleri bu ışınlara karşı oldukça hassastır. Bu durum müdahalenin çok dikkatli yapılmasını gerektirir. Terapinin sonrasında vücudun o bölgesinde izler kalabilir. Ayrıca kusma ve halsizlik gibi yan etkiler ortaya çıkabilir.
Herkesin hayatında en az bir kere duyduğu kemoterapi basitçe ifade edilecek olursa, ilaçla tedavi anlamına gelir. Genel olarak verilen kanser ilaçları o kadar çok yan etkiye sahip ve diğer organlar için tehlikelidir ki bu etkileri baskılayacak başka ilaçlarla birlikte kullanılır. Bu durum hastaların daha çok hastaneye gelip ilaçları damardan serum yoluyla almalarını gerektirir. İlaçlar doğrudan damara verilebileceği gibi, karaciğere giden damarlara bağlanarak sadece karaciğere ulaşması da sağlanabilir.
Kanserin çaresi olarak piyasada birçok alternatif tedavi yöntemi bulunur. Bunların hastalığın iyileşmesine ne kadar fayda gösterdiği araştırmalarla sabitlenemeyecek durumdadır. Bu yüzden işe yarayıp yaramayacağı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur.
Bu hastalıkta evre olarak bahsedilebilecek durum kanserin ne kadar yayıldığı ile ilgilidir. İlk başta sadece belirli hücre ve dokulara yayılan tümör ilerleyen evrelerde önce karaciğeri tamamen kaplar. Devamında ise yakın organları etkiler. En son olarak tüm çevre organlara yayılarak geri dönüşü zor bir aşamaya gelir.
Her kanserde olduğu gibi burada da erken tanı büyük öneme sahip. Erken tanı konulduktan sonra;