Karadeniz ölümü bekliyor

ORDU (İHA) - Tuna Nehri kanalıyla Avrupa'nın Don ve Dinyeper Nehirleri, Baltık ülkeleri ve Ukrayna'nın başta petrol olmak üzere binlerce ton kimyasal atığını boşalttığı Karadeniz, kurtarıcı bekliyor. Hazırlanan akademik raporlar ve ortaya atılan uzman görüşleri, Karadeniz'in artık 'ölü deniz' haline gelmeye başladığını ortaya koyuyor.
Karadeniz Kültür ve Çevre Derneği tarafından hazırlanan raporda, Karadeniz'in, kara Avrupa'sının üçte birine tekabül eden 17 ülkenin, büyük bölümleri ve 13 başkenti dahil, toplam 160 milyon insanın ürettiği kirliliğin son varış noktası olduğuna dikkat çekildi. Sanayi atıkları, kanalizasyon, petrol ve kimyasal maddelerin Tuna, Don, Dinyeper Nehirleri kanalıyla Karadeniz'e taşındığı belirtilen raporda, özellikle Tuna Nehri'nin her yıl 10 milyon 830 bin ton kirletici maddeyi Karadeniz'e akıttığı kaydedildi. Raporda, "81 milyon nüfusun yaşadığı yerleşim yerlerinden geçerek Karadeniz'e ulaşan Tuna'nın, her yıl 9 milyon 800 bin ton organik madde, 575 bin ton inorganik azot, 55 bin ton inorganik fosfor, 30 bin ton organik fosfor, 90 bin ton demir, 206 bin ton petrol kökenli kimyasal, 48 bin ton deterjan, 12 bin ton çinko, 6 bin ton manganez, 4 bin 500 ton kurşun, 2 bin 600 ton fenoller, bin 700 ton arsenik ve 80 bin ton civayı Karadeniz'e ulaştırmaktadır" denildi.

Reklam
Reklam

Karadeniz'e her yıl 110 bin tondan fazla petrolün karıştığı, bu petrolün 57 bin tonunun Karadeniz'e kıyısı olan ülkelerden kaynaklandığı, Tuna Nehri'nin taşıdığı yıllık petrol miktarının 53 bin ton olduğu ifade edilen raporda, sadece Ukrayna'nın denize bıraktığı petrol miktarının 38 bin ton olduğu vurgulandı. Raporda, Karadeniz'den petrol taşımacılığı yapmanın da büyük risk olduğu, Hazar petrollerinin tankerlerle Karadeniz ve Boğazlar üzerinden taşınmasının doğru olmadığı belirtildi.

EKO SİSTEM ÇÖKTÜ Türkiye'nin yanı sıra Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Rusya ve Ukrayna'nın bir araya gelerek oluşturduğu "Karadeniz Stratejik Eylem Planı" anlaşması doğrultusunda hazırlanan "Karadeniz Nasıl Kurtulur?" konulu çalışma raporunda ise, Karadeniz'in ekolojik dengesinin çökme aşamasında olduğuna dikkat çekildi. Karadeniz'i en çok petrol ve kimyasal maddelerin kirlettiği belirtilen raporda, şu görüşlere yer verildi:
"Petrol atıklarının liman sularını ve sahilleri kirlettiğini görmek her gün mümkündür. Bazı durumlarda, kirlenmiş limanlardaki dip tortunun yüzde 1'i kadar yüksek bir miktarı petrol olarak ölçülmüştür. Karadeniz ülkelerinde petrol ya da kimyevi madde dökülmesi ile baş etmek için muhtemel durum planları, techizat ve eğitim elemanı bulunmamaktadır. Her yıl binlerce ton petrol, kullanılan motor yağının yasalara aykırı biçimde elden çıkarılması, ekseriya insanların bunu kanalizasyona boşaltmaları yoluyla denize dökülür. Bir araba motorundan çıkan yağ, 56 bin ton deniz suyunu kirletmeye yeter"

Reklam
Reklam

"Mnemiopsis Leidyi isimli deniz anasına benzer bir organizma 15 santimetreye kadar büyümekte ve deniz besin zincirinde önemli bir halka teşkil eden balık ve larvalarını içeren zooplankton olarak bilinen ufak deniz canlılarının neredeyse tamamını tüketebilmektedir. Söz konusu organizmanın Karadeniz'de doğal düşmanı olmadığından, bütün ekosistemi kısa sürede kaplamıştır. Bugün itibariyle Karadeniz'deki mnemiopsis miktarı 1 milyar tona ulaşmıştır ve bu rakam dünyadaki tüm balıkların miktarından daha fazladır. Söz konusu organizma ekosistemin yapısını dramatik bir şekilde değiştirmiş ve Karadeniz balıkçılığının çökmesine yol açmıştır"
"Son 30 yılda Karadeniz'de balıkçılığın dramatik biçimde bozulduğu hususunda hiç şüphe bulunmamaktadır. Satılmak için yakalanan balıkların çeşitliliği bu dönemde yaklaşık 26'da 6 türe inmiştir. 1990'da son anda ucundan dönülen çöküşe rağmen, yakalanan balık miktarı fiilen artış göstermiştir. Ancak bu, Türkiye'deki büyük miktarda hamsi avlama olayından dolayıdır. Gerçekte besin kaybı vardır. 1980 yılına gelindiğinde, Romanya sahili açıklarındaki sularda, dipte yaşayan hayvanların metrekare başına düşen ortalama ağırlığı, 1977'de kaydedilen ağırlığın sadece on üçte birine inmişti. Balık türleri ciddi biçimde azalmaya devam etmektedir."

Reklam
Reklam

DENİZ TABANI IŞIK ALAMIYOR "1960'lı yılların sonundan itibaren yüksek miktarda mahsul alabilmek için aşırı gübre ve tarım ilacı kullanıldı. Ucuz et kaynağı sağlamak amacıyla yoğun hayvan çiftlikleri kuruldu. (Örneğin; Romanya'daki bir çiftlikte bir milyonun üzerinde domuz bulunuyordu.) Karadeniz havzasının bir ucundan diğerine, tarımsal faaliyetler ile konut ve sanayi tesislerinden atılan besleyici özellikli atıklar önce nehir ve çaylara karıştılar, sonra da Karadeniz'e ulaştılar. Kuzey batı sahanlığının ot ve yosun yatakları bu kadar büyük miktarda besleyici maddeyi ememediler ve büyük miktarda fitoplankton (küçük bitkiler) büyümeye başladı, aşağıdaki daha büyük bitkilere giden ışığı kestiler. Işıktan yoksun kalan dip çayırlar ölmeye başladı. Deniz tabanında çürüyen çok miktardaki ilave organik madde ve ortaya çıkan bakteriler, eriyik oksijeni tüketti ve böylece dipte yaşayan tüm faunanın havasız kaldığı bir ölü bölge ortaya çıktı"

"Tüm Karadeniz ülkelerinde erozyon artmış ve toprak bozulmuştur. Çevre koruması olmadan atık boşaltma 'bedavacılıktır'. Sorun şudur: Çevreden faydalanan çoğu kişi, daha önce bedava olan bir şey için para ödemeleri gerektiği fikri karşısında şaşırmaktadır. Aslına bakarsanız, çevre hiçbir zaman gerçek anlamda bedava değildi. Çünkü, çevre bozulmasından kaynaklanan mevcut ekonomik kayıplar, geçmişteki ve şimdiki kötü uygulamaların bedelidir."

Reklam
Reklam

Bu arada, Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülen Güllü ise 1993 yılında Karadeniz'in kirliliğine Türkiye'nin katkısının belirlenmesi amacıyla bölgedeki nehirler, ev ve endüstriyel atık su deşarj noktalarından örnekleme yapılıp bu örneklerde bir dizi kirletici parametrelerin ölçümünün yapıldığını belirtti. Güllü, Zonguldak'ta bulunan Neyren ve Kilimli ile Trabzon'da bulunan Tabakhane ve Zafir derelerinin en kirli nehirler olarak belirlendiğini, Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, Filyos ve Gülüç nehirlerinin de Karadeniz'e en fazla ağır metal taşıyan kaynaklar olduğunu kaydetti.