“Dininiz zayıf, katlınız vacip, malınız helal, hanımlarınız da hediye.” Suriye’de gittikçe hâkimiyet kuran Selefi gruplar bu sloganlarıyla Hatay’ın Yayladağı İlçesi’nin bitişiğinde yaşayan Bayır Türkmenleri arasında son birkaç aydır terör estiriyorlar. Ancak Türkiye ve dünya kamuoyu Beşar Esad güçleri ve Selefiler arasında sıkışıp kalan Türkmenlerin dramından bihaber.
Geçtiğimiz cuma günü Türkmenlerden birebir bilgi almak üzere Yayladağı’na gittim. Sınıra bir kilometre uzaklıkta bir evin damından savaş tüm çıplaklığıyla izlenebiliyordu. Rejime ait tanklar Keseb denen tepe mevziinden Türkmen köylerini topa tutuyordu. İki gün önce rejime ait MİG’ler köyleri bombalamış. İki Türkmen kadın yaşamını yitirmiş. Biraraya geldiğim bir grup Türkmen savaşçı hep bir ağızdan “Biz Osmanlı’nın çocuğuyuz sonuna kadar direneceğiz” derken çaresizliklerini gizleyemiyorlardı.
“KÖYLERİMİZE SIZIYORLAR”
“Böyle devam ederse Suriye’de Türkmen kalmayacak. Selefiler köylerimizi teker teker ele geçiriyorlar, insanlarımızı barbarca katlediyorlar, sesimizi duyan yok,” diye yakınan Ömer El Muhtar tugayında savaşan Ömer Abdullah adlı genç cepheden yeni dönmüştü. Hatay ile Lazkiye arasındaki dağlarda bulunan “Bayır” bölgesindeki Türkmen köylerinin son durumunu şu sözlerle özetledi: “Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), son birkaç aydır köylerimize sızmaya başladı. Evvela camilerde imamlığı ellerine geçirdiler. ‘Sufisiniz size gerçek dini öğreteceğiz, şeriat getireceğiz,’ dediler. Ellerinde müthiş silahlar vardı. Çoğu yabancı. Sudanlı, Mısırlı, Yemenli, Dağıstanlı, Faslı. Biz Özgür Suriye Ordusuna (ÖSO) bağlıyız. Onlara yardım ediyoruz diye bizleri öldürmeye başladılar. Önce füze yapan arkadaşı vurdular ‘sen kafirsin’ diyerek. Ardından silah tamircisini de öldürdüler. Yine Arap olan Hamza Haddad’ın evine gelip ‘İki kızını hazırla alacağız’ dediler. Hamza kızlarını alıp kaçtı. Kaç kişiyi öldürdüler, alınlarına kurşun sıkıp. Sonra da burunlarını, kulaklarını kesiyorlar. Köylerimizde insan kalmadı.
IŞİD hepsine yerleşti. Lazkiye’ye doğru 40 kilometre, Şam’a doğru 60 kilometre genişliğinde bir alanı ele geçirmiştik, kanımızı döke döke. Şimdi birliklerimizi ormanlara kadar ittiler. Artık ormanda barınıyoruz. Kış geliyor. Çadırımız, parkamız, yok botumuz yok. Ne doğru düzgün silahımız ne de mermimiz var. Beşar ile mücadeleyi bıraktık şimdi bunlarla baş etmeye çalışıyoruz.”
BEŞAR ESAD’IN GÖZÜNDE TÜRK AJANI
“Zaher Bibers” adlı bir tugayda savaşan Yusuf Baldır isimli militan araya giriyor. “IŞİD Halepte de Türkmenleri vuruyor. Daha geçenlerde 13 kardeşimizi öldürdüler. Membiç Köyü’nde bir kadınımızı sekiz adam aralarında paylaştılar. Kadın kendini asıp öldürdü. Biz Türkiye’den daha fazla yardım bekliyoruz. Silah istiyoruz ama yok. Türk ordusu bize sahip çıksın 5 günde Beşar’ı bitiriz,” diyor. Ve ekliyor: “Selefiler ve Beşar elele Türkmenleri yok etmeye çalışıyor.” Sayıları net olarak bilinmeyen (3.5 milyon olduklarını iddia ediyorlar, muhtemelen yarısı kadar oldukları tahmin edilen) ve bir çoğu asimile edilen Suriyeli Türkmenlerin durumu aslında ülkedeki genel gidişatın mikro portresini temsil ediyor. Türkmenleri rejime karşı cesaretlendiren güçler arkalarında durmuyor. Diğer gruplar gibi dağınıklar. Liderleri arasındaki çekişmeler bitmek bilmiyor. Bayır Türkmenleri Kuzey’den Akdeniz’e geçişi sağlayan kritik bir coğrafyadalar. Selefilerin hedefindeler. Ama Kürtlerin aksine seslerini duyuramıyorlar. Eğer Esad iktidarda kalmayı başarırsa en büyük fatura onlara kesilecek gibi görünüyor. Zira Suriye’de olaylar patlamak vermeden dahi Türkmenler Esad’ın gözünde “Türk ajanıydı.” Devamlı baskı görüyorlardı.
ÖSO’DAN DESTEK ALAMADILAR
Ancak Türkiye’ye yönelik mülteci akını Bayır Türkmenlerinin üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Türkiye’ye sığınan üç bini aşkın Suriyeli Türkmenlerden biri olan kanaat önderi İzzet Sohto durumu şu şekilde özetliyor “Arap mülteciler bizim köylerimiz üzerinden Hatay’a geçiyordu. Rejim bizim Türkiye ile birlikte bu işi tezgahladığımızı iddia ederek evlerimizi basmaya başladı, genç, yaşlı herkesi alıp götürüyordu.”
Savaşa katılmayan ve inşaat işlerinde çalışan Abdullah’ın iki erkek kardeşi de rejim tarafından alıkonanlar arasındaydı. “Günlerce elektrik, dayak yemişler. Döndüklerinde paramparçaydı her yerleri,” diyor öfkeyle.
Rejimin vahşetine artık dayanamayan Türkmenler 2011 yılının ortalarına doğru Türkiye’nin desteklediği ÖSO’nun saflarına geçmeye karar vermişler. Ancak ÖSO’dan bekledikleri desteği alamamışlar. “Savaşa pompalı tüfekle başladık” ifadelerini kullanan Abdullah, “bize 100 tane NATO silahı geldi” diyor ama kimin tarafından verildiğini söylemiyor. “Ama” diyor acı bir tebessümle “Beraberinde verilen mermilerin hiçbiri işlemedi.”
SORUN MÜSLÜMAN KARDEŞLER
Yusuf Baldır’a göre, Suriye muhalefetinin en büyük sorunu “İhvan el Müslümin” veya Müslüman Kardeşler. Bunlar, “Katar’dan gelen silahları ve paraları hep kendilerine ayırıyorlar. Bizlere en ufak bir şey vermiyorlar,” diyen Baldır sözlerini şöyle sürdürüyor: “Rejime karşı savaşan direnişçilerin arasına esas fitneyi sokan İhvan. Suriye’nin yarısı gitse, Türkmenlerin hepsi ölse umurlarında değil, yeter ki onlar başta olsunlar. Silahlar hep onlar yakın olan Ahrar Aş Şam’a gidiyor. Dört aydan beri bize bir tek mermi verilmedi.”
Peki ÖSO güçlerinin başındaki komutan Selim İdris ile temas kurmuşlar mıydı? “Evet” diyor Baldır. “Gittim kendisiyle (Kilis sınırındaki) karargâhında görüştüm. ‘İki uçaksavar, 120’lik havan verin dedim’ o ‘Bende de bir şey yok’ dedi geri yolladı bizi. Türkmenlerin güçlenmesini istemiyorlar.” ÖSO’dan yardım alamayan Türkmenlere bu kez ÖSO’dan yardım talebi gelmiş. On gün önce Yayladağı’nın 15 kilometre ötesindeki Gebere Köyü’nde bulunan bir hastaneye yüzleri maskeli 50 IŞİD militanı saldırmış. Hastanede nöbet tutan ÖSO’cular Türkmenleri yardıma çağırmış. “Onlarla çatıştık, dört tanesini vurdum,” diyor Abdullah. Ancak Türkmenlerin tüm cabalarına rağmen IŞİD hastaneyi ele geçirmiş . Abdullah şunları söylüyor: “Selefileri orada tedavi olan yaralıları dahi vurdular, kendileriyle müzakere etmek için din adamımızı gönderdik belki onu dinlerler diye, onu ve beraberindeki iki adamı da öldürdüler. Sonra MİG’ler geldi hastaneyi bombaladı.”
“YARDIM GELMEZSE ÖLÜR BİTERİZ”
Türkiye’ye sığınan Türkmenlerden biri olan İzzet Sohta’nın oğlu olduğunu öğrendiğimiz Amir Sohta, “Geçen yaz Ras el Ain’de (Ceylanpınar’ın karşısında) Kürtlere karşı Selefilerle birlikte çatışmıştık,” diyor. Amir, Selefilerin bellerindeki kemerlerde “özel cesaret hapı” taşıdıklarını bunları yutunca da “delirdiklerini” anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Kürtler’de acayip silahlar vardı. Bir çoğu da kadındı. O zaman Kürtlerden almıştık, onlardan çok öldürdük ama biliyorsunuz şimdi Suriye’de Kürt devleti kuruluyor.” Zaher Bibers Tugayı’nda savaştığını söyleyen Yusuf Baldır ise, Türkmenlerin son günlerde artık “silah değil ekmek arar hâle” geldiklerini belirtiyor ve ekmeğin üstüne “bildiğiniz çiçek yağı” döküp karınlarını doyurduklarını söylüyor. Baldır, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ahrar Aş Şam, adamlarına 100 dolar maaş veriyor, yiyecek veriyor, bizim verecek bir tek şeyimiz yok canımızdan başka. Her yerde eziğiz, eğer yardım gelmez ise ölür biteriz.”
taraf