-Vergilerin ödenmemesi durumunda devletin alacağının yasalarla güvence altına alındığını, mahsup ya Vergilerin ödenmemesi durumunda devletin alacağının yasalarla güvence altına alındığını, mahsup ya da nakdi iade hangi yolla olursa olsun, mükellefin alacağının yasalarla güvence altına alınmamasının düşünülemeyeceği ifade eden Anayasa Mahkemesi, “KDV iade hakkının kaldırılması konusundaki takdir yetkisinin kapsam ve sınırını belirlememiştir. Usul ve koşullar, belirsiz biçimde tamamıyla Bakanlar Kurulu'na bırakılmıştır” dedi.
Danıştay 4. Dairesi, Katma Değer Vergisi Kanunu’nun vergi indirimine ilişkin 29. maddesinin (2) numaralı fıkrasının, son tümcesinin iptaline ve yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurdu. Davayı esastan görüşen Anayasa Mahkemesi, Kanunun iptali istenen son tümcesindeki, “Bakanlar Kurulu’nun, vergi nispeti indirilen mal ve hizmet grupları ile sektörler itibarıyla, amortismana tabi iktisadi kıymetler dolayısıyla yüklenilen katma değer vergisinin iade hakkını kaldırmaya yetkili olduğuna” ilişkin hükmünü oy birliğiyle iptal etti. Anayasa Mahkemesi’nin, Bakanlar Kurulu’na Katma Değer Vergisi (KDV) indirimiyle ilgili iade hakkını kaldırma yetkisi tanıyan yasa hükmünün iptaline ilişkin kararının gerekçesi Resmi Gazetede yayımlandı. Kararın gerekçesinde,
Anayasa’nın 73. maddesinde, herkesin, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü bulunduğu, vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının, maliye politikasının sosyal amacı olduğu, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağının öngörüldüğü kaydedildi.
-DEVLETİN VERGİLENDİRME YETKİSİNİN SINIRI, KİŞİLERİN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER SINIRINI DA OLUŞTURUR-
Kararda, devletin vergilendirme yetkisinin sınırının, aynı zamanda kişilerin hak ve özgürlüklerinin de sınırını oluşturduğuna dikkat çekilerek, bu yetkinin keyfiliğe kaçacak biçimde kullanılmasının önlenmesinin, hukuk devleti olmanın gerekleri arasında öncelikli bir yere sahip bulunduğu vurgusu yapıldı. Vergilendirme alanında olası keyfi uygulamalara karşı düşünülen ilk önlemin, yasallık ilkesi olduğunun belirtildiği gerekçede, vergilerin yasayla getirilmesinin, yalnız başına vergilendirme yetkisinin keyfi kullanılarak adaletsiz sonuçlar doğurmasını engelleyemeyeceği kaydedildi. Kararda, “Yasallık ilkesi yanında verginin genel ve eşit olması, idare ve kişiler yönünden duraksamaya yol açmayacak belirlilik içermesi, geçmişe yürümemesi, öngörülebilir olması ve hukuk güvenliği ilkesine de uygunluğunun sağlanması gerekir” değerlendirmesinde bulunuldu.
-MÜKELLEFİN ALACAĞININ GÜVENCE ALTINA ALINMAMASI DÜŞÜNÜLEMEZ-
Verginin ödenmemesi durumunda devletin alacağının yasalarla güvence altına alındığının belirtildiği gerekçede, mahsup ya da nakdi iade hangi yolla olursa olsun, mükellefin alacağının yasalarla güvence altına alınmamasının düşünülemeyeceği ifade edildi. Gerekçede şu tespitte bulunuldu:
“Vergi tekniği, vergi adaletini yansıtmadıkça, maliye politikasının sosyal amacını gerçekleştiremez. Verginin tahsiliyle ilgili düzenlemeler nasıl vergi tekniğinin konusuysa, gerçek vergi yükünü belirleyen iadelere ilişkin düzenlemeler de vergi tekniğinin konusudur. Yasayla verilen bir hakkın idari düzenlemeyle kaldırılması mümkün değildir. Kanunla getirilen mahsup ve iade hakkının Bakanlar Kurulu kararıyla kaldırılması da vergi yükünün dağılımında adalet ve dengeyi bozar. Bakanlar Kurulu’na verilen yetkinin teknik ve ayrıntı içerdiği de ileri sürülemez. Yasa kuralı, KDV iade hakkının kaldırılması konusundaki takdir yetkisinin kapsam ve sınırını belirlememiştir. Usul ve koşullar, belirsiz biçimde tamamıyla Bakanlar Kurulu'na bırakılmıştır. Böylece, mükellefe keyfi müdahalelere karşı uygun bir yasal koruma olanağı da sağlanmamış, verilen yetkinin kapsam ve kullanma koşulları yasada yeterli açıklıkta belirlenmemiştir.”(ANKA)