Her yer onlarla dolu. Varlıklarını her daim hissetiriyorlar. Dünyayı ele geçirmek istercesine durmadan çoğalıyorlar. Buna rağmen nereden geldikleri ve tarihteki yerleri hakkında çok az şey biliyoruz. Nereden geldi bu kediler? Tüm bu farklı cinsler nasıl ortaya çıktı? Avrupalı bilim insanlarının yaptığı yeni araştırma tüm bu sorulara yanıt veriyor.
Kedilerin genetik haritasını ve tarihçelerini ortaya çıkarmak için yapılan ilk kapsamlı araştırmanın sonuçları 2016 Eylül ayının başında İngiltere’de düzenlenen Uluslararası Biomoleküler Arkeoloji Sempozyumunda sunuldu.
Nereden nereye...
Araştırma Avrupa, Orta Asya ve Afrika’da 30 farklı sit alanında bulunan, 15 bin ila 3 bin 700 yıl öncesinde yaşamış 209 kedinin kalıntıları incelenerek gerçekleştirildi.
Eski Mısır mezarları, Kıbrıs’taki sit alanları ve Almanya’daki Viking yerleşim alanlarında bulunan kedi DNA’ları incelendiğinde bilim insanları tarımın gelişmeye başladığı dönemlerde kedilerin iki farklı genişleme dalgası ile bu bölgelerden dünyaya yayıldıklarını keşfettiler.
İlk yayılma dalgası
Kedilerin mitokondrik DNA’ları (sadece anneden geçen genetik bilgi) incelendiğinde Orta Asya’dan gelen vahşi kediler ve doğu Akdeniz’de bulunan kedilerin ortak mitokondrik bağlara sahip oldukları fark edildi. Bu da demek oluyor ki küçük vahşi kediler ilk olarak tarımsal topluluklardan dünyaya yayıldı. Bunun sebebi ise kedilerin tarlalarda bulunan farelere ve tohumlara olan ilgileri.
15 bin senede ilgi alanlarında pek bir değişiklik olmamış yani. :)
İkinci yayılma dalgası
Araştırmanın bulgularına göre - ikinci yayılma dalgası sayesinde - Mısır’dan gelen kedilerle Avrasya ve Afrika'daki kediler arasında da mitokondrik bağ olduğu ortaya çıktı.
Araştırma görevlilerinden, Jacques Monod Enstitüsünde görevli evrimsel genetik bilimci Ewen Callaway verdiği bir röportajda, M.Ö. 4. yy’nin sonlarından M.S 4. yy’ye kadar Mısır’da bulunan kedilerin DNA’larının incelendiğini söyledi. Bu kedilerin DNA'larındaki mitokondrik bağın Bulgaristan, Türkiye ve Afrika Saharalarındaki kedilerde de gözlemlendiğini açıkladı.
Bu sonuçları göz önüne alırsak dünyanın her yerindeki kedilerin birbirine bu kadar benzemesi çok da şaşırtıcı değil. Sfenks cinsi benzeri zayıf, koca kulaklı kediler güney sahillerinde en sık görünen cinsken sarman, tekir cinsi kedilere dünyanın her yerinde rastlayabilirsiniz.
Viking kediler
İkinci yayılma dalgasının denizci topluluklar - çiftçiler, denizciler ve Vikingler - sayesinde gerçekleştiğine inanılıyor. Araştırmacılar, gemilerde oluşan kemirgen sorununu ortadan kaldırmak için denizcilerin kedilerin refakatine ihtiyaç duyduklarını düşünüyorlar. Tabi ki kediler de kedi oldukları için beraber yolculuk ettikleri denizciler karaya ayak basar basmaz gemileri terk ediyor ve geri dönmüyorlardı... büyük ihtimalle... hele de aylardan Mart ise. ;)
Bilim insanları Vikinglerin yanlarında kedilerle yolculuk ettiğini daha önce bilmediklerini ve bu duruma şaşırdıklarını belirtiyorlar. Fakat Kuzey Mitolojisine bakıldığında bu durum o kadar da hayret verici değil; zira bir çok tanrı ve tanrıça kedilerle resmedilmiştir.
Tabii bunlar günümüz kedilerine pek benzemez.
Bu verilerin dışında, Danimarka’da Doğal Tarih Müzesinde görevli Kristian Gregersen müzenin arkeolojik buluntular veritabanını incelediğinde kedilerin Vikingler arasında ve Demir Çağı Danimarka’sında yaygın olduğunu ve hatta insanların kedi derisinden kıyafetler giydiklerini keşfetti. :(
Son olarak, bütün bu bulguların henüz araştırmanın ilk sonuçları olduğunu ve ilerleyen zamanlarda yapılan araştırmaların farklı sonuçlar ortaya koyabileceğini belirtmemizde fayda var.
Köpeklerin evcilleştirilmesi ve genetik haritalarıyla ilgili çok fazla tarihsel bilgi, araştırma ve bulgu olmasına karşın, sayısı daha fazla kediler hakkında çok da fazla şey bilinmiyor. Bu durum her ne kadar kedilerin gizemli karakterlerine uysa da araştırmacılar artık bu konuyu aydınlatmada kararlı gibi görünüyorlar.
Tabii kediler bu işe ne der, nasıl sabote eder bilemiyoruz... :)
Kaynaklar: sciencenordic.com, sciencealert.com