Kıbrıs müzakerelerinde “Güvenlik ve Garantiler” konusunun ele alındığı Beşli Konferans bugün İsviçre’nin Mont Pelerin kentinde devam ediyor.
ÇALIŞMA GRUBUNDA KİMLER YER ALIYOR?
Cenevre'deki mutabakat uyarınca, Kıbrıs’taki taraflarla garantörler Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’den çalışma gruplarının katıldığı konferansta Kıbrıs Türk tarafından Müzakereci Özdil Nami başkanlığında bir grup yer alıyor.
Çalışma grubunda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, Diplomasi ve Avrupa Birliği Özel Danışmanı Erhan Erçin, Cumhurbaşkanlığı Hukuk İşleri Danışmanı Sülen Karabacak, Dış İlişkiler Uzmanı İpek Borman Genç ve Müzakere Heyeti Üyesi Sertaç Güven bulunuyor.
Rum tarafının, Müzakereci Andreas Mavroyannis başkanlığındaki bir ekiple katıldığı konferansa Türkiye adına Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Büyükelçi Ahmet Muhtar Gün başkanlığında bir heyet katılıyor.
KIBRISLI TÜRKLER KUŞKUYLA BAKIYOR
1 Aralık Cenevre mutabakatı çerçevesinde kurulan 5'li çalışma grubundaki liderler, genel olarak görüşmelere belli bir iyimserlikle yaklaşırken Kıbrıs halkı ve Türkiye, ciddi sorunlar varlıklarını koruduğundan dolayı bu beş taraflı çözüm çabalarına kuşkuyla bakıyor. Geçen hafta Cenevre'de gerçekleşen ve sonuçsuz kalan görüşmelerde tarafların sunduğu ve BM'nin kasasına kilitlenen haritalar kamuoyunda en çok tartışılan konu oldu. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, "Cenevre görüşmeleri sonrası basına sızdırılan haritalar gerçeği yansıtmıyor. Bizim ortaya sunduğumuz Rahmetli Rauf Denktaş’ın imzaladığı 'yüzde 29 artı'dır" dedi.
"KIBRIS HARİTALARI GERÇEK DEĞİL"
Akıncı, Kıbrıs müzakerelerinde Cenevre görüşmeleri sonrası basına sızdırılan haritaların gerçeği yansıtmadığını belirterek, "Bizim ortaya sunduğumuz harita Rahmetli Rauf Denktaş’ın imzaladığı 'yüzde 29 artı'dır. Bunu Meclisimizdeki tüm partiler de onayladılar. Biz, haritamızı bu çerçevede sunduk. Rumların önerdiği harita kabul edilebilir bir harita değil. O haritayı kabul edecek olan bir tek Kıbrıslı Türk yoktur" dedi.
TRT Haber’de “Anadolu Soruyor” programına konuk olan Akıncı, Cenevre zirvesi ve Kıbrıs müzakerelerindeki gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK KONUSU
Kıbrıs müzakerelerinin gelinen aşamada cumhurbaşkanlığı muavinliğinden dönüşümlü cumhurbaşkanlığı aşamasına gelindiğine işaret eden Akıncı, “Bu aşama olası bir çözümde bir Kıbrıslı Türk'ün de cumhurbaşkanı olabilmesine imkan tanıyacak.” diye konuştu.
Dönüşümlü başkanlık sisteminde bir dönem Kıbrıs Türk tarafının, iki dönem de Kıbrıs Rum tarafının rol üstleneceğini belirten Akıncı, dönüşümlü başkanlık konusundaki anlaşmanın ancak 2 döneme bir dönem olarak kabul edilebileceğini söyledi.
Kıbrıs’ta 1960 yılında Bakanlar Kurulunun 7’ye 3, 2004 yılındaki Annan Planı’nda 4’e 2 olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Akıncı, şu an ise o planlardan daha ileri noktalara gidilerek olası bir çözümde 7’ye 4 olacağını vurguladı.
TÜRKİYE İLE EN BAŞINDAN BERİ YAKIN DİYALOG VE İSTİŞARE İÇERİSİNDE YÜRÜTÜYORUZ
Cumhurbaşkanı Akıncı, Kıbrıs müzakerelerini Türkiye ile en başından beri yakın diyalog ve istişare içerisinde yürüttüklerini belirterek, “Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da ifade ettiği gibi ‘Cenevre’deki çalışmalarda Türkiye ile KKTC bire bir örtüştü’. Dolayısıyla Türkiye ile işbirliği içerisinde olduğumuzu ben de her fırsatta dile getiriyorum. İşin gerçeği de budur. Türkiye tarihsel ve kültürel bağlarımız olan bir ülke” ifadelerini kullandı.
BASINA SIZDIRILAN HARİTALAR GERÇEĞİ YANSITMIYOR
İsviçre'nin Cenevre kentindeki Kıbrıs müzakereleri sonrası basına sızdırılan haritaların gerçeği yansıtmadığını dile getiren Akıncı, “Bizim ortaya sunduğumuz harita Rahmetli Rauf Denktaş’ın imzaladığı 'yüzde 29 artı'dır. Bunu Meclisimizdeki tüm partiler de onayladılar. Biz haritamızı bu çerçevede sunduk. Rumların önerdiği harita kabul edilebilir bir harita değil. O haritayı kabul edecek olan bir tek Kıbrıslı Türk yoktur." dedi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Kıbrıs’ta varılacak bir anlaşmanın aslında Kıbrıs Türk halkının yıllardır gasbedilmiş olan haklarının geri alınması anlamına geleceğini belirterek, Cenevre konferansında, Güney Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan, “0 asker, 0 garanti” mantığından çıkarsa bir çözüm yolu bulunabileceğini söyledi.
TÜRKİYE’NİN GARANTÖRLÜĞÜ ŞART
Mustafa Akıncı, muhtemel bir çözümde Kıbrıs’ta üzerinde uzlaşılacak bir sayıda asker olmasının ve Türkiye’nin garantörlüğünün de şart olduğuna işaret ederek, artık bunun 2017’ye nasıl adapte edilebileceği konuşulması gerektiğini vurguladı.
Akdeniz'de çıkarılacak doğalgaz konusuna da değinen Cumhurbaşkanı Akıncı, "Bir çözümle birlikte herkes için ama özellikle de Türkiye için çok avantajlı bir durum olacak. Eğer bir çözüme varabilirsek bölgede gerginlikler yerine işbirliği alanları kurulacak. Rum tarafı 'Bölge bana aittir, ben kazarım' diye diretirse gerginlikler olacaktır." şeklinde konuştu.
TÜRKİYE'DEN KKTC'YE SU TEMİNİ PROJESİ
Akıncı, Türkiye'den KKTC'ye Su Temini Projesi'nin Türkiye’nin KKTC halkına verdiği çok önemli bir hizmet olduğunu belirterek, “Bu hizmetten bütün ada niye yaralanmasın? Niye paylaşmayalım? Rum iş insanları Türkiye ile işbirliği yapmanın öneminin farkına varmaya başladılar. Bunlar güzel gelişmeler. Bir çözüm sonrasında Türkiye'nin limanlarını ve hava sahasını kullanmaya başlayacaklar." değerlendirmesinde bulundu.
ÇİPRAS: TÜRKİYE SALDIRGAN KIBRIS SÖYLEMİNDEN VAZGEÇMELİ
Yunanistan Başbakanı Alexis Çipras, ise Kıbrıs'ta nihai çözüm için yapılan görüşmelerde ilerleme sağlandığını söyledi. Ancak Çipras anlaşma için Türkiye'nin "saldırgan söyleminden vazgeçmesi gerektiğini" savundu.
Çipras, parlamentoda yaptığı konuşmada "İyimseriz ancak ihtiyat ve sorumlulukla. Durum gerektirdikçe çok çalışmaya devam edeceğiz ve yakın gelecekte olumlu sonuçlar almayı umuyoruz" dedi.
Bir tarafta Kıbrıslı Türk, diğer tarafta Kıbrıslı Rum. 2 genç aynı masada çözümü konuştu.
Yunan Başbakanı "Bunun için bir önkoşul, diğer tarafın da, özellikle Türkiye'nin aynı ruhla görüşmelere gelmesi, saldırgan söylemi bir tarafa bırakması ve ciddi, sorumluluk sahibi bir şekilde çalışması" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Yunanistan'ı, Kıbrıs'ı birleştirmek üzere girişilen çabalardan "kaçmakla" suçlamış ve Türkiye'nin Türk toplumunu korumak için Ada'daki askeri varlığını ilelebet sürdüreceğini söylemişti.
CENEVRE'DE GEÇEN HAFTA GERÇEKLEŞEN GÖRÜŞMELERDEN SONUÇ ALINAMADI
Cenevre'de geçen hafta yapılan görüşmelerden sonuç alınamamıştı. Ancak garantör ülkeler İngiltere, Yunanistan ve Türkiye, olası anlaşmanın ardından güvenlikle ilgili yapılacak düzenlemeleri müzakere etmek için için görüş birliğine varmışlardı.
Türk ve Rum tarafları arasındaki başlıca tartışmalı konu, Türk ve Yunan askeri varlıklarının Ada'da kalmasının yolunu açan garantör ülkeler sisteminin kalıp kalmayacağı ve anayasal sistemin çökmesi halinde müdahale hakkı.
"EGE BİR YUNAN GÖLÜNE DÖNÜŞECEK"
Eski ABD Büyükelçisi Şükrü Elekdağ, İsviçre’de süren Kıbrıs görüşmeleriyle ilgili olarak "Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki hak etkinliklerini ve garanti ile ittifak anlaşmalarının geçerliliklerini kaybetmeleri, çok önemli siyasi ve stratejik sonuçlar doğurur" görüşünü savundu. "Fırsat kollayarak böyle bir girişimde bulunduğu takdirde Ege bir Yunan gölüne dönüşecek ve Yunanistan'ın Türkiye'yi hem batıdan, hem de güneyden çevreleme stratejisi gerçekleştirilmiş olacaktır" diye konuşan Elekdağ, "Bu şekilde, Çanakkale önündeki Limni adasından başlayarak İskenderun Körfezi'ne kadar uzanan bir stratejik kuşak ile Türkiye çevrelenecek ve Anadolu'nun tüm ikmal yolları kontrol altına alınacak ve Türkiye Anadolu'ya hapsedilecektir" ifadesini kullandı.
Sözcü yazarı Uğur Dündar'a konuşan Şükrü Elekdağ'ın açıklamaları şöyle:
"MUTABAKAT SAĞLANMADAN HARİTA VERİLMEMELİYDİ"
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Maalesef ders alındığını söyleyemem!.. Çünkü, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Akıncı, müzakereleri başından itibaren sakat bir temel üzerinde, yani Annan Planı temelinde yürütmeye başladı... Ankara'nın onayı olmadan Akıncı'nın bu şekilde hareket etmesi mümkün değildir!.. Eğer Annan Planı uygulanabilseydi, Kıbrıs'a çözüm değil karmaşa ve felaket getirecekti. Bu plan dengeli, adil, eşitlikçi ve yaşayabilir bir yönetim sistemi yaratmıyordu. En kötüsü de, iki halkı tekrar karışık bir şekilde tutmayı öngördüğünden, çatışmaya müsait bir zemin hazırlıyordu. Plana göre; KKTC topraklarının büyük bölümü Rum tarafına veriliyor, geride kalana 80.000 Rum yerleştiriliyor, kademeli bir şekilde Ada'dan Türk askerleri çekiliyor, kalan 650 askere de Kıbrıs Türklerini koruma görevi verilmiyordu! Kurulan yönetim düzeni Rum tarafını mutlak söz sahibi kılıyordu. Oysa 1960 tarihli Londra ve Zürih Antlaşmaları, dönüşümlü başkan olma yetkisine sahip bulunan Türk Cumhurbaşkanı Yardımcısı'na bütün yasalar ve uluslararası antlaşmalar üzerinde veto hakkı vermişti... Annan Planı, egemen eşitlik ilkesinin teminatı olan veto hakkını sulandırmış ve Türk tarafından esirgemişti.
UĞUR DÜNDAR (UD): Halen Akıncı ile Anastasiades arasında cereyan eden müzakerelere gelirsek...
(ŞE): Bu süreçte Rum tarafının Türk tarafına dönüşümlü başkanlık ve veto hakkı tanımadığını görüyoruz. Buna rağmen Akıncı, anlaşılmaz bir acelecilikle toprak konusundaki önerilerini içeren bir haritayı karşı tarafa vermiştir. Anayasal konularda mutabakat sağlanmadan, toprak konusunda taviz verilmesi fahiş ve akla ziyan bir hatadır!
(UD): Anlaşılan Anastasiades, toprak konusundaki tavizleri cebe atacak ve dönüşümlü başkanlık ve veto hakkı için yeni ve olmadık tavizler isteyecek!.. Bu tutumu akıl ve mantıkla izah etmek çok zor!.. Peki, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun garantiler konusundaki açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
(UD): Madem Annan Planı Rum ideallerine bu kadar hizmet ediyordu o zaman Rumlar bu planı neden reddetti?
(ŞE): Rum siyasi liderleri, Türklerin adaya müdahalesini kesinlikle önleyen bir anlaşma istiyorlardı. Oysa Annan Planı, Kıbrıs'tan Türk askerinin çekilmesini öngörmekle birlikte, yine de bir iç savaş durumunda Türkiye'nin Ada'ya müdahale hakkını kaldırmıyordu. Şimdi yapmak istedikleri müdahale hakkını kesinkes kaldırmaktır.
(UD): Çavuşoğlu Cenevre'de Türkiye'nin AB üyeliği gerçekleşinceye kadar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Ada'daki dört özgürlükten (serbest dolaşım, yerleşim, işyeri kurma ve mülk edinme) AB vatandaşlarıyla eşit şekilde faydalanmasını ve bu hususta AB birincil hukukunun geçerli olmasını önerdi. Bu önerileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
"1974 YILINDAKİ ŞARTLARIN BENZERİ OLUŞABİLİR"
(ŞE): Bu öneri, Kıbrıs'ta iki kesimlilik ilkesinin geçerli olması şartıyla yararlı olacaktır. Ancak ben bu önerinin, Ankara'nın Ada'da iki kesimliliğe son veren Rum tekliflerinin Türk tarafınca kabul edilmiş olmasının yaratacağı tepkileri önlemek amacıyla ileri sürüldüğünü tahmin ediyorum. Nitekim kendisiyle yapılan bir röportajda Akıncı, 40 ila 60 bin arasında Rum'un Türk bölgesine yerleşip seçmen olacağını açıklamış bulunuyor. Bu kararla, Kuzey Kıbrıs'taki Türkler temsiliyet bakımından zayıf düşeceği gibi, iki kesimlilik ilkesine son verilmiş olmasıyla AB'de seyahat, yerleşme ve iş kurma hakkından yararlanan Rumların Kuzey Kıbrıs'taki mevcudiyetlerine yoğunluk kazandıracaktır. Böyle bir gelişmenin yaratacağı çatışma ortamı, Türkiye'nin 1974 müdahalesinde bulunmasına yol açan şartları oluşturur.
"CENEVRE'DE BİR ÇÖZÜM ÜRETİLEMEZ"
(UD): Demokrat Parti Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş, herhalde bu dile getirdiğiniz tehlikeleri dikkate alarak, “Türk Ordusu'nun Ada'dan çekilmesi Kıbrıs'ın Girit'leşmesidir. Biz her şeyimizi kaybederiz!..” diyor. Peki Türkiye'nin kayıpları ne olur?
(ŞE): Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki hak etkinliklerini ve garanti ile ittifak anlaşmalarının geçerliliklerini kaybetmeleri, çok önemli siyasi ve stratejik sonuçlar doğurur. Bu durum Enosis'i tetikler ve Kıbrıs'ın tamamına el koyan Rumlar, Yunanistan'la entegrasyona giderler. Bunu takiben Rum/Yunan ikilisinin atacağı ikinci adım, Girit‐Rodos‐Kıbrıs deniz yetki alanlarını birleştirmek suretiyle güneyden Anadolu'nun kuşatılması olacaktır. Bu gelişmeler, Yunanistan'ın, Ege'de karasularını 12 mile çıkarmak hususundaki iştahının yeniden kabarmasına yol açar. Fırsat kollayarak böyle bir girişimde bulunduğu takdirde Ege bir Yunan gölüne dönüşecek ve Yunanistan'ın Türkiye'yi hem batıdan, hem de güneyden çevreleme stratejisi gerçekleştirilmiş olacaktır. Bu şekilde, Çanakkale önündeki Limni adasından başlayarak İskenderun Körfezi'ne kadar uzanan bir stratejik kuşak ile Türkiye çevrelenecek ve Anadolu'nun tüm ikmal yolları kontrol altına alınacak ve Türkiye Anadolu'ya hapsedilecektir. Bu nedenledir ki, Türkiye 1975'te Ecevit'in Başbakanlığı döneminde, Yunanistan'ın Ege'de karasularını 6 milin üzerine çıkarmasını “casus belli” (savaş nedeni) sayacağını ilan etmiştir.