Kıbrıs, yıllardır gündemimizde

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretinin ardından KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın New York'ta yapılan Kıbrıs görüşmelerine katılma kararı alması ve Türkiye'nin bu kararı desteklemesiyle tekrar gündeme gelen Kıbrıs meselesi, 40 yılı aşkın bir süredir Türkiye ve dünya gündemini meşgul ediyor.

Kıbrıs konusu 1960 yılından itibaren Türkiye'nin ve dünyanın gündeminde sık sık yer aldı. O tarihte kurulan ortak cumhuriyet ve bu yapı içerisinde Türk nüfusa karşı uygulanan siyaset, 1974 yılında Türkiye'nin gerçekleştirdiği Barış Harekatı ile sonuçlandı. Bunun hemen akabinde, Kıbrıs Türk Federe Devleti kuruldu. Bu tarihten sonra dünya siyasetinde Kıbrıs sorununun bir çözüme kavuşturulması için pek çok plan ortaya kondu. 1983 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. 1990 yılındaki Güvenlik Konseyi kararıyla iki bölgeli federasyon önerildi. 1997 yılına gelindiğinde ise konfederasyon fikri öne sürüldü. Günümüzde ise Kıbrıs Rum Kesimi'nin Avrupa Birliği'ne alınacak olması nedeniyle Kıbrıs sorunu daha yoğun olarak gündeme geldi.

Reklam
Reklam

Bugüne kadar Kıbrıs konusunda çözüm olarak gündeme getirilen önerilerde Türk tarafının çekinceleri, "eşit ortaklığa sahip olamamak" üzerinde yoğunlaştı. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın, New York'ta yapılan görüşmelere katılmak istememesinin altında da aynı sebepler yatıyor. Cumhurbaşkanı Denktaş, bu hususta görüşmeler için ortak zemin oluşmadığını, Rumların Kıbrıs Türk halkını AB'ye girme yolunda eşit ve ortak görmediklerini ifade ediyor. Türkiye'nin ve Kıbrıs Türk tarafının görüşü, Ada üzerinde iki halkın yaşadığı ve Türk tarafının Rumlara bağlı bir azınlık olmadığı yönünde.

TÜRKİYE İLE KIBRIS ARASINDAKİ TARİHSEL BAĞLAR

Kıbrıs, tarih boyunca sırasıyla Hitit, Mısır, Fenike, Asur, Pers, Bizans, Ceneviz, Venedik, Osmanlı İmparatorluğu ve İngiltere tarafından ele geçirildi. Bizans döneminde, Bizans'ın resmi dil olarak Yunanca'yı ve din olarak da Ortodoks Hıristiyanlığı benimsetmesi sonucunda Ada halkı, kendisini Rum olarak görmeye başladı. Ada'ya Türk nüfusun girmesi ise Kıbrıs'ın 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmesiyle başladı.

Reklam
Reklam

Osmanlı İmparatorluğu, Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul'un fethiyle birlikte, sınırları içindeki tehdit unsurlarını sırasıyla bertaraf etmişti. Bu dönemden sonra bütün dikkatler Akdeniz'e çevrilmiş ve gittikçe büyüyen Osmanlı donanması bütün gücünü Akdeniz'in bir Türk gölü haline getirilmesi için harcamaya başlamıştı. Kanuni Sultan Süleyman'ın 46 senelik hükümdarlığı döneminde bu politika başarılı olmuş ve Akdeniz Kıbrıs Adası dışında büyük ölçüde Türk denizi haline geldi. Kıbrıs'ın, gerek Ortadoğu'nun, gerek Kuzey Afrika'nın gerekse Akdeniz'in kontrolü ve Anadolu Yarımadası'nın güvenliği açısından stratejik bir öneme sahip olması, Kıbrıs Adası'nın Osmanlı topraklarına katılması yönünde fetih hareketlerini öne çıkardı. Kıbrıs diğer yandan Balkanlar ve Anadolu'dan hacca gidecek Müslümanların güvenli geçişi için de önem taşıyordu. Bu derece stratejik öneme sahip olan Ada'nın çağın büyük deniz gücü Venedik'in elinde kalması, büyük bir tehlike oluşturuyordu. Bu amaçla 1571 yılında düzenlenen bir seferle Kıbrıs, Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarına katıldı. Bu tarihten itibaren Ada'daki Türk hakimiyeti, Anadolu'dan Ada'ya göç eden büyük sayıda Türk nüfus sayesinde gelişti. Bu rakamın o dönemde 20 bin asker ve 10 bin sanatkar aile civarında olduğu biliniyor.

Reklam
Reklam

HIRİSTİYAN HALK MÜSLÜMAN TÜRK İDARECİLERİ TERCİH ETTİ

Türklerin hakimiyetleri altındaki topraklarda, adaletli, şefkatli, merhametli, ırk ve kabile taassubundan uzak bir siyaset izlemeleri, başta Katolik Avrupa'nın katı baskılarına maruz kalan Ortodoks Balkan halkları olmak üzere pek çok halk, Hıristiyan yöneticiler yerine Müslüman Türk idarecilerin yönetimi altında yaşamayı tercih ediyorlardı. Osmanlı Ada'ya hakim olduktan sonra, imparatorluk içinde uygulanan bu siyaset Kıbrıs'ta da kendisini gösterdi. Latin Venedikliler zamanında kötü uygulamalara maruz kalan Ortodokslara geniş imkanlar verildi. Rum Cemaati Başpiskoposluğu'na yeni yetkiler verildi.

Kıbrıs'ın fethinden sonra Ada'nın nüfusunu oluşturan iki halk; Rumlar ve Türkler barış içinde yaşadı. Bu barış havası 19. yüzyıla kadar sürdü. Bu yüzyıl içinde İmparatorluk sınırları dahilindeki birçok bölgeyi ve en şiddetli olarak Balkanları etkisine alan milliyetçilik hareketleri, Kıbrıslı Rumları da etkiledi. Bu tarihten itibaren Kıbrıslı Rumlar Osmanlı hakimiyetinden çıkarak, bağımsızlığını kazanan Yunanistan'la birleşmek istediler. Böylece günümüze kadar gelen Kıbrıs sorunu ortaya çıktı.

Reklam
Reklam

ENOSİS HAYALİNE KAPILDILAR

1821 yılında Yunanistan'da isyanın başlamasından sonra, Kıbrıs'taki milliyetçi Rumların başını çeken Kilise, bir isyan hazırlığına girişti. Fakat dönemin Osmanlı valisi bu isyan planlarını öğrenerek, isyancıların bir kısmını idam etti ve diğerlerini sürgüne gönderdi. Bu kişiler 1821 yılı sonlarında Roma'da toplanarak ilk Enosis bildirisini yayınladı. Tüm Hıristiyan Krallarına çağrıda bulunarak, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı için yardımcı olmalarını istedi. 1878'de Osmanlı Devleti, Rusya'ya karşı diplomatik desteğin bedeli olarak Kıbrıs'ı İngiltere'nin "geçici yönetimi"ne bıraktı.

Ada'yı Osmanlı devleti, Fatih Sultan Mehmet dönemini hükümetinden kiralayan İngiltere, 1914 yılında Osmanlı Devleti'nin 1. Dünya Savaşı'na katılmasından yararlanarak Kıbrıs'ı ilhak etti. Bu yönetim devri, Kıbrıs Rumları arasında Enosis'in gerçekleşeceğine dair umutları artırdı. Hatta bu durum, 1915 yılında İngiltere'nin Kıbrıs'ı Yunanistan'a teklif etmesiyle daha da somutlaştı. Neticede, 1571'den 1914'e kadar, neredeyse 4 asır Türk hakimiyetinde kalan Kıbrıs, bir takım oldu bittilerle elden çıktı ve Kıbrıs ve Kıbrıs Türkleri'nin hayatında yeni bir dönem başladı.

Reklam
Reklam

Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonrada Kıbrıs sorunu bölgenin çözüme kavuşturulması gereken en önemli problemi olarak devam etti. Özellikle 1954 yılından itibaren Kıbrıs konusu Türkiye'nin dış politikasının ana konularından biri haline geldi. Anadolu kıyılarına yakınlığı nedeniyle, stratejik bir noktada olması ve daha önemlisi, Ada'da büyük bir Türk topluluğunun yaşıyor olması, Türkiye'yi bu soruna taraf yaptı.

TÜRKİYE, TARAF OLARAK DEVREYE GİRDİ

Kurtuluş Savaşı yıllarında Misak-ı Milli sınırları içinde Kıbrıs da bulunuyordu. Ancak bu tarihte Kıbrıs artık İngiliz egemenliğine geçmiş ve Türkiye Ada üzerinde herhangi bir hak talep edemeyeceğini belirtmişti. Bu nedenle, Türkiye 2. Dünya Savaşı yıllarına kadar Kıbrıs konusundaki gelişmeleri uzaktan izleyebildi.

Bu dönem Türkiye'nin NATO'ya girdiği (1952), Kıbrıs'ın da Yunanistan'a bağlanma girişimleriyle sonuçlandı. 1950-55 yılları arasında Türkiye'nin Kıbrıs politikası, İngiltere yönetiminin korunması, bu statüde değişiklik olacaksa Türkiye'nin de söz sahibi olması gerektiği yönünde şekillendi. 1958-60 yılları arasında ABD ve İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında Kıbrıs'ın taksim edilmesi fikrini gündeme getirdi. Türkiye o dönemde İngiltere'nin Ada'da askeri ve siyasal varlığını Türklerin bir güvencesi olarak görmekteydi. Diğer yandan Rumların arasında İngiltere karşıtı haraketlerin artması İngiltere'nin Kıbrıs politikasında değişikliklere yol açtı. İngiltere, Türkiye'nin Ada politikasında söz sahibi olmasını desteklemeye başladı. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Türkler ve Rumlar görünürde eşit statülerde devlet yönetiminde rol aldı. Yunan kökenli terör örgütlerinin Kıbrıs Türkleri'nin güvenliğini tehdit etmesi üzerine 1960-74 yılları arasında Türkiye'nin Kıbrıs politikası, Ada'daki soydaşlarımızı "garantör devlet sıfatı" ile korumak olarak öne çıktı.

Reklam
Reklam

1974 yılındaki Kıbrıs Barış Harekatı ile birlikte daha önce dile getirilen Kıbrıs'ın taksimi konusu fiilen gerçekleştirilmiş oldu. Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri müdahalesi sonrası Kıbrıs Rum toplumu ve Yunanistan, konuyu sürekli milletlerarası platformlara taşıdı. Zaman zaman başarılı olan bu Rum-Yunan taktiği karşısında Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumu, bir yandan, iki taraflı iki toplumlu bir federasyon fikrini savunurken diğer yandan da uluslararası siyasi temayüllere veya Kıbrıslı Rumların çeşitli adımlarına göre yeni siyasi kararlar aldı. Bu kapsamda Kıbrıs Özerk Türk Yönetimi, önce Kıbrıs Türk Federe Devleti ve arkasından da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne dönüştü.

KIBRIS RUM KESİMİ AB KAPISINDA

Kıbrıs Rum Bölgesi'nin AB'ne üye olması, bir taraftan Yunanistan açısından Enosis'in gerçekleşmesi anlamına gelmekte iken; diğer taraftan Kıbrıs sorununun taraflarından birisinin birleşik Avrupa devletleri arasında yer alacağı manasındadır. Böyle bir gelişmeye seyirci ve sessiz kalamayacağını açıklayan Türkiye ve KKTC, bu durumun gerçekleşmesi halinde Kıbrıs Türk Bölgesi'nin de Türkiye ile birleşeceğini ve bütünleşeceğini ilan etmişlerdir.

Reklam
Reklam

Kıbrıs, coğrafi konumu itibariyle petrol sevkiyatının güvenliği, Türk gemilerinin uluslararası sulara sorunsuz çıkması ve bölge devletleriyle olan ilişkiler açısından büyük öneme sahiptir. Türk kıyılarına yakınlığı Ada'yı stratejik bir konuma sokmaktadır.
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı neticesinde yapılan toplumlararası görüşmelerin çıkmaza girmesiyle, KKTC 15 Kasım 1983 yılında bağımsızlığını ila etti. Toplam yüzölçümü 3.335 km2 olan Kıbrıs Adası'nın yüzölçümünün yüzde 35'i halen KKTC'ye ait bulunuyor.

Başkenti Lefkoşa olan KKTC'nin diğer önemli şehirleri Gazimagosa, Girne ve Güzelyurt'tur. Yeşil Ada olarak bütün dünyaca tanınan Kıbrıs Adası'nın kuzeyinde yer alan KKTC'inde tarım ve ormancılık faaliyetlerine özel önem verilmektedir.

Ülkenin yüzde 57'si tarım arazisi. Ülkenin kıt su kaynakları göz önünde bulundurularak modern sulama sistemleri kurulmuş, kısıtlı su kaynakları en rasyonel şekilde kullanılmaya çalışılıyor. Sanayi fazla gelişmemiş olmakla birlikte gıda, inşaat ve giyim dallarında oldukça önemli gelişmeler sağlanmış durumda. Küçük ve orta büyüklükteki işletmeler şeklinde sanayi kurulmuş, 1995 yılında imalat sanayinde tesis sayısı 726'ya çıkmış istihdam edilen kişi sayısı ise 11.382'ye yükseldi. Elektrik enerjisi üretimi ülke ihtiyacını karşılayacak seviyeye gelmiştir. Kuzey Kıbrıs tarihi ve turistik yerleri ve temiz çevresi ile turizmde her yıl gelişen bir ülke olarak kendini gösteriyor.

Reklam
Reklam

KIBRIS KRONOLOJİSİ

1571 - Kıbrıs Osmanlı devleti tarafından fethedildi ve ilk Türk cemaati adaya yerleştirildi.

1878 - Ruslar karşısındaki yenilgide fazla ödün vermemek için ada Britanya İmparatorluğu'na kiralandı. (Osmanlı mülkiyeti devam ediyor sayılmakla birlikte, yönetim tamamen İngilizlere geçti)

1914 - İngiltere adaya tamamen el koydu.

1923 - Lozan Barış Antlaşması'nın 20. Maddesi gereğince, Türkiye adanın İngiltere'ye ilhakını kabul etti.

1925 - Kıbrıs Crown Colony olarak ilan edildi ve adaya ilk Türkiye Cumhuriyeti konsolosu atandı.

1931 - Rumların Enosis isyanı başladı. Rumlar, İngiliz valisinin konağını yakınca İngiliz politikası sertleşti. Türk cemaati Enosis'e karşı olduğunu açıkladı.

1939 - İkinci Dünya Savaşı başlayınca İngiltere, Ortadoğu'nun kontrolü için stratejik önemi olan adayı elinden kaçırmamak için özerklik vaadinde bulunacağını yaydı, Rumlar ise Enosis'te kararlıydı.

1944 - Doktor Fazıl Küçük, 'Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi'ni kurdu.

1950 - İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bütün dünyada kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, Kıbrıs Rum Ortodoks Liderliği, yoğun bir kampanyaya girişti. Yunanistan hükümeti de Birleşmiş Milletler'e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu.

1954 - Yunanistan, Birleşmiş Milletler'e self-determinasyon için başvurdu. Türkiye karşı çıktı. Birleşmiş Milletler, Yunan talebini reddetti.

1955 - Yunan terör örgütü EOKA 1 Nisan'da adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı.Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti ve 29 Ağustos'ta Londra'da İngiltere ve Yunanistan'ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. Konferans devam ederken, EOKA terörünün Türkleri de hedef almaya başlaması karşısında, İstanbul'da Türk hükümetinin de göz yumduğu mitingler kontrolden çıktı.Daha sonraları '6-7 Eylül Olayları' diye anılacak olan yağma ve tahribat, Türkiye'deki Rumlar kadar, diğer azınlıkları da hedef aldı. Aynı zamanda 'Ya Taksim Ya Ölüm' sloganı yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.

1956 - İngiliz hükümeti, karışıklıkların baş kışkırtıcısı sıfatıyla Başpiskopos Makarios'u Seyschelles Adaları'na sürdü. Birleşmiş Milletler'de Türkiye ilk kez, 'taksim' tezini açıkladı. İngiltere, askeri üssünün kalması koşuluyla 'self-determinasyon'u kabul etmeye yanaştı.

1957 - NATO arabuluculuk görevini üstlenince, EOKA geçici olarak ateşkes ilan etti, Makarios serbest bırakıldı. 15 Kasım'da Türk Mukavemet Teşkilatı kuruldu.

1958 - Kıbrıs'ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan'la da bağlara sahip olmasına dayalı 'MacMillan Planı' gündeme geldi.

1959 - İngiltere Başbakanı ve üç devletin dışişleri bakanlarının katılımıyla Zürih Antlaşmaları onaylandı. Cemaat temsilcileri olarak Makarios ve Dr. Küçük de toplantıya katıldılar. 19 Şubat'ta Türkiye, Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs anayasasını garanti altına aldı. İngiliz üslerinin devamı kabul edildi. Mayıs ayında Yunanistan Başbakanı ve dışişleri bakanı Türkiye'yi resmen ziyaret etti ve barış rüzgarları esmeye başladı.

1960 - Kıbrıs Anayasası imzalandı. Adaya simgesel Türk ve Yunan birlikleri yerleştirildi. Makarios cumhurbaşkanı, Fazıl Küçük cumhurbaşkanı yardımcısı oldu. Bu arada 27 Mayıs 1960'da Türkiye'de ordu yönetime el koydu; 1961 seçimleriyle ülkede tekrar demokrasiye dönüldü.

1963 - Başbakan Karamanlis'in istifası ve ülkeyi terk etmesinin ardından Yunanistan sürekli kabine bunalımları geçirmeye başladı, bu yüzden Kıbrıs üzerinde etkisi azaldı. Makarios kendi girişimiyle yıl boyunca anayasası değiştirme ve Türk Cumhurbaşkanı yardımcısının yetkilerini kısma faaliyetlerini artırdı. Kasım sonunda ABD Başkanı Kennedy, Makarios'a bundan vazgeçmesini önerdi. Aralık başında da Türkiye tek taraflı değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi.

21 Aralık'ta Noel katliamı ile EOKA, Türk cemaatine karşı 'etnik temizleme ve adadan kaçırma' politikasını doruğa çıkardı. Eylemleri 1964 Ağustos'unun ortalarına kadar sürdü. 30 Aralık'ta ise Makarios 13 maddelik anayasa değişikliği önerisini açıkladı ama Türkiye buna karşı olduğunu yineledi.

1967 - Yunanistan'da ordu yönetime el koydu ve 1974'e kadar iktidarda kaldı. Subaylar halkın desteğini elde etmek için Kıbrıs'ta EOKA'ya desteği artırdılar. Türkler iyiden iyiye gettolara sıkıştırılmaya başlandı. Yunan ordusunun 15 bin askeri, gayri resmi olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen soykırımın kesilmesi için Türk ve Yunan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askeri müdahalede bulunacağını açıkladı. Yunanlılar üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar. TBMM hükümete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD'nin arabuluculuğuyla Yunan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türk harekatı durduruldu. 1964'ten beri Türkiye'de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlılarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD'nin baskısıyla iade edildi.

5 Temmuz 1974 - Yunanlı subayların yönettiği Ulusal Muhafız Örgütü, Cumhurbaşkanı Makarios'u devirdi ve EOKA-B önderi Nikos Sampson'u 'cumhurbaşkanı' ilan etti.
Adadaki İngiliz üssüne sığınan Makarios, Kıbrıs'ı terk etmek zorunda kaldı. Bu suretle Enosis'in gerçekleştirilmek istendiğini anlayan Başbakan Ecevit, garanti anlaşması uyarınca, İngiltere'yi ortak eyleme davet etti. İngiltere'nin katılmaması üzerine, 19 Temmuz'da Türk çıkarma gemileri denize açıldı ve 20 Temmuz'da denizden çıkarma ve havadan indirmelerle Girne bölgesi kontrole alındı. Ancak Yunan birliklerinin adada garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması çarpışmaları bütün ada yüzeyine yaydı. 22 Temmuz'da Birleşmiş Milletler'in çağrısına uyularak ateş kesildi. Bu girişim sonucu, Kıbrıs'ta Nikos Sampson, Yunanistan'da ise askeri cunta devrildi ve Yunanistan demokrasiye döndü. Ancak Kıbrıs'ta dağınık durumdaki Türklerin güvenliği sağlanamadığı gibi Girne'deki Köprübaşı da Türk ordusu için yeterli güvenceye sahip değildi.

16 Ağustos 1974 - Cenevre'de sürdürülen barış görüşmelerine rağmen Yunanistan hiçbir uzlaşmaya yanaşmak niyetinde olmadığını gösterdi. Aksine köylerdeki Türkleri öldürmeye devam ettiler. Bunun üzerine Türk ordusu adanın yüzde 37'sini kontrol altına alacak kadar ilerledikten sonra ikinci harekatı sona erdirdi.

1975 - 13 Şubat'ta, Kıbrıs Türk Federe Devleti'ni kuruldu. Aynı yıl içerisinde bir de nüfus mübadelesi gerçekleşti. Bu mübadele ile Kıbrıs'ın Güney kesimindeki Türkler, kuzey kesimine; kuzey kesimindeki Rumlar da güney kesimine geçti. Nüfus mübadelesi BM gözetiminde gerçekleşti. Çeşitli kaynaklara göre bu tarihten günümüze kadar, Türkiye'den Ada'ya 30-40 bin civarında Türk yerleşimci gönderildi.

1977-79 - Denktaş-Makarios (1977) ve Denktaş-Klerides (1979) ile Doruk Anlaşmaları imzalandı. Bu anlaşmalarla, Kıbrıslı Rumlar ilk kez iki kesimli, iki toplumlu federal bir çözümü benimsiyordu.

1982 - Papandreu, 1981 Ekim'inde Yunanistan'daki seçimleri kazandıktan hemen sonra Şubat 1982'de Kıbrıs'a gitti ve buradaki konuşmasında "Kıbrıs'ın Helenizmin bir parçası" olduğunu söyleyerek, Kıbrıs sorunu ile ilgili bütün tarafların katılacağı bir "uluslararası konferans" toplanması gerektiğini ekledi. BM Genel Kurulu, Rum tarafının başvurusu üzerine Ada'daki "işgal ordusu"nun derhal çekilmesini ve mültecilerin "isteğe bağlı olarak" geri dönmelerini tavsiye eden kararını aldı. Bunun üzerine KTFD Meclisi, 17 Haziran'da radikal bir adım atarak "Kıbrıs toplumunun self-determinasyon hakkı"na ilişkin bir karar aldı.

1983 - 15 Kasım 1983'te, KTFD Meclisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) adında bağımsız bir devlet kurulduğunu dünyaya ilan etti. KKTC'nin kurulması, Rum tarafının, Yunanistan'ın ve Batılı devletlerin yanısıra BM Güvenlik Konseyi'nin de tepkisini çekti. Güvenlik Konseyi, 18 Kasım'da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. Türkiye'ye yakın bazı devletler KKTC'yi tanımanın eşiğine gelmişlerdi ki, ABD ve İngiltere'nin baskıları ile bu kararlarından vazgeçtiler. 13 Mayıs 1984'te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile KKTC'nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.

1984-1990 - KKTC'nin kurulmasından sonra toplumlararası görüşmeler yeniden başladı. KKTC kurulurken, 1977-79 Doruk Anlaşmalarına atıfta bulunularak, iki toplumlu, iki kesimli federal bir çözüme kapılar açık bırakılmıştı. Görüşmeler sürecinde; New York'ta 17 Ocak 1985'te ve 29 Mart 1986'da BM Genel Sekreteri'nin hazırlamış olduğu 'Kıbrıs Üzerine Anlaşma Taslağı', Kıbrıs Türkleri tarafından kabul edilip, Rumlar tarafından reddedildi. 22 Mayıs 1987'de AB ve 'Kıbrıs', 18 aylık görüşmeler sonucunda Gümrük Birliği protokolü başlattı. Ocak 1988'de Anlaşmanın tüm Ada'yı kapsamasına karar verildi. 1990'daki iki taraf arasındaki New York Zirvesi de başarısızlıkla sonuçlandı.

1990 - BM Güvenlik Konseyi, bu tarihte 649 sayılı kararını aldı. Bu kararla BM, Ada'daki her iki tarafı da, kabul edilebilir bir çözüm bulma yolunda çaba göstermeye çağırdı. Aynı karar böyle bir çözümün iki toplumlu, iki kesimli bir anlayışa sahip olması ve çözümün siyasi olarak iki eşit toplum liderinin direkt görüşmeleri yoluyla sağlanması gerektiğini vurguladı. Kararın, Kıbrıs Sorunu'nu 1974'te değil de, 1960'lara hatta öncelerine dayandırması bir başka önemli nokta idi. 1990 Temmuz'unun ilk haftası içinde Kıbrıs Rum Yönetimi "Kıbrıs" adına AB'ye üyelik için başvurdu. BM'nin ve Türk tarafının uyarılarına rağmen topluluk 11 Eylül 1990'da bu başvurunun normal süreç içinde değerlendirilmesini kararlaştırdı.

1991 - Turgut Özal, 1991'de Kıbrıs konusunda bir 'dörtlü konferans' toplanmasını önererek, o güne kadar sorunun iki toplum arasında görüşülmesi gerektiğini savunagelmiş olan Türkiye'nin bu anlayışına da değişiklik getirdi. Özal'ın önerisine göre Kıbrıs sorunu; KKTC, Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye ve Yunanistan arasında ele alınmalıydı. 28 Haziran 1991'de BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, BM Güvenlik Konseyi'ne sunduğu raporda Türkiye'nin önerdiği Dörtlü Doruk Toplantısı'nı kabul ettiğini belirtti.

1992 - 100 paragraftan oluşan BM Fikirler Dizisi, tarafların onayına sunuldu. New York'ta sürdürülen görüşmelerin ardından, BM Genel Sekreteri Butros Gali, toprak düzenlemeleri ve anayasal konuların tümünü kapsayacak bir paket anlaşma hazırladı. Türk tarafı 100 paragraftan 91'ini onayladığını açıkladı. Rum tarafında ise Kıbrıs Rum lideri Yorgo Vasiliu paketi onaylarken, daha sonra iktidara gelen Glafkos Klerides ile bu pakete karşı çıktı.

1993 - AB, Haziran 1993'te Kıbrıs'ın tam üyelik için gerekli şartları taşıdığını belirten görüşünü yayınladı. Aynı yıl Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi arasında Ortak Savunma Doktrini imzalandı.

1994 - BM Genel Sekreteri Butros Gali'nin girişimleriyle ortak anlaşma zemininin oluşturulması amacıyla 'Güven Arttırıcı Önlemler Paketi' düzenlendi. ABD'nin destek verdiği pakete Rum tarafı karşı çıkınca 1994'te rafa kaldırıldı.

1996 - 3 Haziran'da bir Kıbrıslı Rum asker, BM denetimindeki bölgede bir Kıbrıslı Türk asker tarafından vurularak öldü. 11 Ağustos 1996'da Kıbrıslı Rum motosikletçiler, Yeşil Hat'tı geçmeye kalkışınca Kıbrıslı Türk göstericiler ve Türk askerleri ile çatıştı. 70'ten fazla kişi yaralandı. Bir Kıbrıslı Rum öldü. 14 Ağustos 1996'da Kıbrıs'ta Derinya bölgesinde Türk güvenlik güçleri, Türk bayrağını indirmeye kalkışan bir Rum gencine ateş açtı. Rum genç hayatını kaybetti. 8 Eylül 1996'da Güney Kıbrıs tarafından açılan ateş sonucu bir Türk askeri öldü, biri yaralandı. 13 Ekim 1996'da Kıbrıs Türk kesimine geçen bir Rum, Kıbrıslı Türk askerlerince öldürüldü. 6 Şubat 1997'de Kıbrıslı Türk ve Rumlar birbirine ateş açtı. Ölen ya da yaralanan olmadı.

1997 - 4 Ocak'ta Kıbrıslı Rumların, Rusya'dan S-300 yerden havaya 150 km menzilli füze alımına ilişkin anlaşmaya imza koyması uluslararası arenayı ve dolayısıyla hassas Türk-Yunan ilişkilerini karıştırdı. Türkiye, Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehdit edecek herhangi bir gelişmeye göz yummayacağını açıkladı. İngiltere ve BM de anlaşmaya sert tepki gösterdi. 24 Şubat 1997'de AB, Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğine ilişkin geleneksel tavrını değiştirerek, Kıbrıs'ın AB'ye tam üyeliğinin gerçekleşebilmesi için Ada'da önce siyasi bir çözümün şart olduğunu açıkladı ve Yunanistan da bu açıklamaya tepkilerini bildirdi. AB, ilk defa topluluğa tam üyelik konusunda Kıbrıs Türklerinin de dikkate alınması gerektiğini, tam üyelik görüşmelerine Ada Türklerinin de katılması gerektiğini belirtmek suretiyle net bir şekilde ifade ediyordu. Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos, bu açıklamaların hemen ardından, AB'nin Doğu'ya doğru genişlemesini veto edeceğini açıkladı.

1999 - AB'nin 10-11 Aralık 1999'da yaptığı Helsinki zirvesinde Türkiye'nin AB'ye tam üyelik için adaylığı resmi olarak kabul edildi. Türkiye için tarihi bir öneme sahip olan bu zirvenin sonuç belgesinde genişleme sürecindeki Türkiye'nin konumu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili özel maddeler de yer aldı.

2000 - AB Komisyonu'nun 7 Kasım 2000'de açıkladığı ve Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecindeki "yol haritasını" çizen Katılım Ortaklığı Belgesi'nde (KOB) yer alan Kıbrıs'la ilgili ifadeler Türkiye-AB arasında büyük bir krize neden oldu.

Komisyon'un, Yunanistan'ın baskısıyla KOB'un kısa vadeli öncelikler bölümüne Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin baskıcı ifadeler eklemesi Türkiye tarafından "önkoşul" olarak algılandı. KOB'un içeriğinin Helsinki zirvesinin çizgisinde yer almasını isteyen Türkiye, AB'nin bu tutumuna Başbakan Bülent Ecevit dahil tüm üst düzey yetkilileriyle sert tepki gösterdi. KOB'un açıklanması ardından Çankaya'da düzenlenen "Kıbrıs" zirvesinden ise AB'ye sert ve net bir mesaj çıktı. Zirvede KKTC lideri Rauf Denktaş'ın BM nezdinde yapılan dolaylı görüşmelerden çekilmesi kararlaştırıldı.

2001 - Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Romano Prodi, Kıbrıs sorunu çözülmeden de Güney Kıbrıs'ın üyelik başvurusunun değerlendirilebileceğini söyledi. Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem Kıbrıs konusunda işlerin olumlu gitmediğini açıkladı. Ecevit ve Bahçeli Kıbrıs'ta bedel ödemeye hazır olduklarını söylediler. Yıl sonunda Rauf Denktaş'ın, Glafkos Klerides'e mektupla yaptığı görüşme teklifi sonucunda iki lider 4 Aralık'ta Lefkoşa'daki 'Yeşil Hat'ta BM gözetiminde biraraya geldiler. Görüşme sonunda BM Genel Sekreterinin Kıbrıs özel temsilcisi Alvaro De Soto, liderlerin 2002 Ocak ayında yine Yeşil Hat'ta biraraya geleceklerini ve müzakereleri sürdüreceklerini açıkladı.

Doğrudan görüşmelere ivme kazandırmak amacıyla Kıbrıs'a gelen BM Genel Sekreteri Kofi Annan, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş ve Rum lider Klerides'le akşam yemeği için bir araya geldi.

15 Mayıs 2002 - Ada, 1979 yılından bu yana ilk kez bir BM genel sekreterini ağırladı. Kıbrıs'a giden Kofi Annan, taraflarla görüştü. BM Genel Sekreteri, Kıbrıs Rum kesimi lideri Glafkos Klerides'le görüştükten sonra KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'la da bir araya geldi. Denktaş, Kofi Annan'la görüşmesinin ardından, Haziran'da ilerleme kaydedilmesi konusunda iyimser olduğunu söyledi. Annan, Denktaş ve Klerides, ara bölgede akşam yemeği için buluştu. Annan, Kıbrıs'ta sorunun çözümü için, daha ileri bir adım atılmasını sağlamaya çalıştı ancak bu görüşmeden de sonuç alınamadı.