ANKARA (İHA) - TBMM Başkanı Bülent Arınç, yarın Kıbrıs'ta çıkacak karara herkesin saygı göstermesi gerektiğini söyledi.
TBMM Genel Kurulu, TBMM Başkanı Bülent Arınç başkanlığında açıldı. 23 Nisan dolayısıyla yapılan özel oturuma, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök, DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Bakanlar Kurulu üyeleri, milletvekilleri, Kuvvet Komutanları ve diğer davetliler katıldı. Genel Kurul'daki oturum saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı.
TBMM Başkanı Bülent Arınç, Genel Kurul özel oturumunda yaptığı konuşmada, TBMM'nin 84. yılına girdiğini belirterek, aradan geçen 84 yıl içinde Türkiye'de ve dünyada inanılmaz gelişmelerin, değişimlerin yaşandığına dikkat çekerek, "25 yıl arayla yaşanan iki dünya savaşı, insanlığın erdemli yanından çok şey götürmüş, Temel insan haklarını neredeyse bitirmiştir. İnsanlık kendi türünü yok etmek için hiç bu kadar acımasız ve hiç bu kadar insafsız olmamıştır. Savaşlar sonrasında hem siyasi aktörler, hem de siyaset bilimciler ortak noktada birleşmişlerdir. İnsanoğlunun savaşarak elde ettiğini düşündüğü egemenlik, aslında bir bakıma halkın egemenliğini gasptan başka bir şey değildir" ifadelerine yer verdi.
Egemenlik kavramının Aristo, Rousseau ve İbn-i Haldun'a kadar derin kavramsal taştışmalar içinde yoğrulduğunu ifade eden Arınç, "Bugün dünya halk egemenliği konusunda iki kutba ayrılmıştır. Artık halkı yok sayarak bir yönetim sisteminin kurulamayacağını anlayan ve siyasal düzenlerini buna göre dizayn eden özgürlükçü devletlerle, hala halkın varlığını hiçe sayarak elit ve ayrıcalıklı sınıflar için egemenlik alanlarını düzenleyen otoriter ülkeler, bize göre Türkiye 23 Nisan 1920'de kararı vermiştir ve hangi grupta yer alacağını ilan etmiştir. Bugün Meclisimiz'in her köşesinde yazan 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' sözü, Gazi Mustafa Kemal tarafından sarf edildiğinde, dünyada henüz halkın varlığını ve iradesini kabul etmeyen yüzlerce totaliter devlet vardı" diye konuştu.
Halk egemenliği konusunda hala ideal olan noktada olunmadığını belirten Arınç, "84 yıl önce halktan yana tavır alan, halk iradesini baş tacı eden bir Meclis'in yönettiği ülkede, bugün halk iradesinin siyasete yansıması açısından hala ideal düzeyde değiliz. Bunun sebebini kendimize sormalıyız. 84 yıl önce, canlarını feda ederek bize Cumhuriyeti hediye eden ilk milletvekillerinin değerli hatırası için bu soruyu sormalıyız bir kere. Bize emanet edilen halk iradesinin hakimiyetini bugün ne kadar daha ileri götürdük? 84 yıl boyunca, kısmen Cumhuriyetimiz'in gücünü ve halkın egemenlik alanını genişlettiğimiz doğrudur, ancak değişen dünya koşuları ve medeniyet düzeyi olmamız gereken yerde bulunmadığımızı gösteriyor. Burada, halen totaliter sistemlerle yönetilen ülkelerle kendimizi kıyaslamamızın, biraz geçici avunma olacağını düşünüyorum. Evet Türkiye'nin, yüzümüzü doğuya çevirdiğimizde bir çok ülkeden daha çok özgürlükçü, daha çok milli egemenliğe kıymet veren bir ülke olduğu anlaşılıyor. Ancak yüzümüzü batıya çevirdiğimizde, daha az demokrasiyle yönetildiğimizi görüyoruz. Oysa Cumhuriyeti kuran milli iradenin hayali bu değildi. Onlar geleceğimizi daha çok parlak ve daha çok özgür hayal ediyorlardı. Demokrasi, Cumhuriyetimizi taçlandıracağımız en ideal yoldu. Ama biz nedense çok zorlanarak ve kendimizi sınırlayarak demokrasiyi tam anlamıyla Cumhuriyetimiz'in tacı yapamadık" ifadelerine yer verdi.
"YETERİNCE BİRBİRİMİZİ ANLAMAYA UĞRAŞMADIK" Değişen dünya koşullarına rağmen, Türkiye'nin yıllarca içe kapanık bir yönetim sergilediğini kaydeden Arınç, "Daha fazla kendi içsel sorunlarımızla ve daha fazla iç politik çekişmelerle uğraştık. Enerjimiz, kendi içimizdeki sorunlara tüketildi ve hızla ilerleyen medeniyet trenine yetişmemiz zorlaştı. Kanaatimce değişen dünyayı anlamakta zorlanan bir Türkiye, Cumhuriyeti de demokrasiyle taçlandırmakta zorlanmıştır. Burada demokratikleşme sorununun bir suçlusunu aramak niyetinde değilim. Hepimiz, dünya görüşü, siyasi anlayışı, etnik kökeni ne olursa olsun, hepimiz, kendi mutluluğumuz ve huzurumuz için, daha iyi bir Türkiye için yeterince çalışmadık. Yeterince birbirimizi anlamaya uğraşmadık. Uzun yıllar, Türkiye'de insanlar birbirleriyle konuşmak yerine, ideolojik sembollerle karşısındakini mahkum etmeye çalıştı. Oysa dünya, sözün ötesinde insanlık tarihinin en ciddi sıçramalarını yapıyor. Biz ise onları yakalamak bir kenara, takip etmekte bile güçlük çekiyoruz. Tıpkı iki yüz yıl önce olduğu gibi, değişen dünyayı anlamakta, entegrasyonda sorunlar yaşıyoruz. Ancak bugün kendi iç politik kargaşalarımızla kaybedeceğimiz bir yıl, 200 yıl öncekilere benzemiyor. Bugünün bir yılı, geçmişin yirmi yılına, belki de otuz yılına bedeldir. Ne gariptir ki sahip olduğumuz bir çok değer bulunduğumuz noktadan çok daha ileri olmamızı gerektirmektedir. Dünyada çok az ülke bizim sahip olduğumuz kültürel değerler, yer altı zenginlikleri ve medeniyet geçmişine sahiptir. Ne yazık ki yine dünyada çok az ülke, tüm bu değerlerine rağmen kendini böylesine içine kapamış ve kendi kendine gelişimini engellemiştir" dedi.
40 YILIN DEVRİMİ
Arınç, TBMM'de AB ve demokratikleşme yolunda atılan adımları da değerlendirerek, "Birinci yasama yılında hükümetin Meclise sunduğu ve Meclisimiz'de tüm milletvekillerimizin rekor düzeyde katılımıyla kabul edilen AB uyum yasaları, Avrupa Parlamentosu Başkanı Sayın Pat Cox'un deyimiyle, 'son 40 yılın devrim niteliğindeki yasalardı.' Gerçekten de bu reformlar, tam anlamıyla Türkiye'yi bambaşka bir kimliğe bürümüş ve bir çekim alanı haline getirmiştir. Bu yasaların çıkmasından bu yana, yani bir yıldan biraz fazla bir zamanda, Meclisimizi 13 devlet başkanı, 12 meclis başkanı, 12 başbakan, grup ve komisyonlarımızı 320 uluslararası heyet ziyaret etti. Bu zaman zarfında geliş ve gidiş olmak üzere yaklaşık 650 uluslararası temas kuruldu. Neredeyse her gün bir yabacı heyet bize geldi ya da biz onları ziyaret ettik. Her ziyarette ülkemizi anlattık ve büyük bir kamuoyu oluşturduk. Bu rakamlar ve temaslar, 84 yılda kırılan uluslararası bir diağını düşünüyoplomasi rekorunu göstermektedir. Peki doğudan, batıya Türkiye'yi tüm dünyanın ilgi odağı haline getiren şey nedir? Kanaatimce cevap şudur: Reformlarıyla özgürleşen, özgürleştikçe kendine güveni artan, kendine güveni arttıkça dünya sahnesinde daha etkin olan bir Türkiye, yeni başlayan yüzyılın parlayan yıldızı olmaya adaydır" dedi.
AB İÇİN 8 AY VAR Parlayan yıldızın mimarlarının devletin tüm organları olduğuna dikkat çeken Arınç, şöyle konuştu:
"Başarı, birbiriyle uyum içinde çalışan devlet organları sayesinde daha da artacaktır. Türkiye, yeni yön arayışında olan dünya siyasetinde kendine hak ettiği yeri alacaktır. Bunun için kendi iç uyumumuzu sağlamamız, başarımız için birinci derecede rol oynayacaktır. Enerjimizi artık anlamını yitirmiş iç politik sorunlara değil, değişen dünyanın yeni yıldızı olmak için harcamalıyız. Enerjimizi buraya harcamalıyız çünkü dünya, geçen yüzyıla oranla daha büyük bir istekle yeni oluşumlar ve değişimler içindedir. Önceki yüzyılda kaçırdığımız fırsatları bu yüzyılda kaçırırsak, bu kez daha şiddetli bir kaos yaşayacağımız aşikardır. Son iki yüzyılımızın en ciddi modernleşme projesi olan AB üyeliği, kaçırılmaması gereken fırsatların en başında gelmektedir. Bu yılın sonunda tartışma masasına yatırılacak olan üyelik statümüz için sadece 8 ay kaldı. Bu sekiz ay, Türkiye'nin dünya sahnesindeki konumunu belirleyecek, nicelik olarak çok kısa, nitelik olarak çok önemli bir tarihi kesittir. Eğer bizler, bu sekiz ayı yine anlamsız iç politik sorunlarla kaybedersek, bunun geçmişin kaç yılına tekabül edeceğini tahmin etmek bile zordur. Bu durumda, Türkiye'nin AB üyeliğini önemseyen devletin bütün organları, 8 aylık sürede daha çok açılım sağlamak için bir arada çaba göstermelidir".
"MECLİS'İN SAYGINLIĞINA GÖLGE DÜŞÜRMEM" "Egemenlik hakkını kullanmak, ülkenin geleceğine hükmetmektir" diyen Arınç, "Bu nedenle varlığınızın ne büyük bir anlam ifade ettiğini, ne denli saygın bir makamda bulunduğunuzu hatırlatmama gerek olmadığını düşünüyorum. Zira sizler gösterdiğiniz olgunluk, davranış ve çalışma temposuyla bu Meclis'in saygınlığını, itibarını her geçen gün yükseltmektesiniz. Yapılan tüm anketlerde bu davranışlarınız ve tutumunuzun halkımızda ne denli büyük bir kabul gördüğü, en güvenilir kurumlar sıralamasında ilk sıralara çıkmamızdan anlaşılmaktadır. Bu arada en insani sorunlarımızda, en zayıf noktalarımıza dokunulsa bile, hepimizin, başta kendim olmak üzere, bu saygınlığa gölge düşürecek davranışlardan kaçınması gerekir. Zira Meclis'in itibarı, hepimizin kişisel önceliklerinden daha kıymetlidir" ifadelerini kullandı.
KIBRIS
Arınç, konuşmasında, Kıbrıs'ta yarın yapılacak referamdun konusuna da değindi. "Yarın kardeşlerimizin yaşadığı Kıbrıs'ta halk iradesinin tecelli etmesine şahit olacağız. Kıbrıslı kardeşlerimiz, belki de tarihi geçmişlerinin en önemli dönemecindeler. Yarın yaşamlarına bundan sonra nasıl devam edeceklerine karar verecekler" diyen Arınç, şöyle konuştu:
"Kıbrıslı kardeşlerimizin kendi oylarıyla kendi geleceklerine hükmetmağını düşünüyoeleri demokrasi açısından bir kazanımdır. Hür iradeleriyle, hür fikirleriyle nasıl bir gelecekte yaşamak istediklerine karar verecek bir Kıbrıs halkının, en doğru tercihi yapacağına inanıyorum. Türkiye, Kıbrıs sürecinde üzerine düşen her şeyi yapmıştır. Gücü ve imkanları nispetinde uluslar arası diplomaside yapılan girişimlerin gelinen noktada başarı olduğu kanaatindeyim. Kıbrıs konusunda Meclisimiz, hükümetimiz ve devletimizin tüm organları sorumluluk bilinci içinde üzerine düşen görevleri tamamlamıştır. Artık her şey Kıbrıslı soydaşlarımızın vereceği karara bağlıdır. Herkesin, yarın yapılacak referandumdan ne çıkarsa çıksın, sonucu saygıyla ve olgunlukla karşılaması gerekir. Zira bu halkın kararıdır ve her şeyin üstündedir".