Kıl dönmesinde bitkisel tedavi mümkün müdür?

Kıl dönmesi hastalığı kuyruk sokumunda biriken kıl, tüy ve saç tellerinin cilt altına geçmesi ile meydana gelir. Genelde kuyruk sokumunda oluşur ve 15-35 yaş aralığında sık rastlanır. Bu yabancı cisimler cilt altına geçerken, cilt dokusundaki gözenekleri kullanırlar. Geçişin yapıldığı alan zamanla gözle görülecek büyüklükte genişler.

Bu geçiş noktasına ise sinüs ağzı adı verilir. Sinüs ağzının sayısı, kıl dönmesinin evresi hakkında bilgi vermektedir. İlerleyen vakalarda sinüs ağzı birden fazla olabilir.

Sinüs ağzından geçen kıllar cilt altında bir yumak oluştururlar. Sonrasında ise vücut bu yabancı cisimleri yok etmek için, kıl yumağının etrafını kistik bir kese ile kaplayarak sınırlandırır. Kese içinde üretilen sıvılar kıl yumağını eritmeye çalışır ancak bu mümkün olmaz. Bu kısır döngü içinde hastalık ilerler. Cilt altındaki kese zamanla deforme olarak, sıvıyı cilt altında sızdırmaya başlar ve hastada belirtiler meydana gelir.

Reklam
Reklam

Kıl dönmesinin belirtileri şunlardır;

· Kuyruk sokumunda şişlik

· Kuyruk sokumunda kızarıklık

· Kuyruk sokumunda ağrı

· Kuyruk sokumunda kötü kokulu, iltihaplı, kanlı akıntılar

Kuyruk sokumunda meydana gelen akıntılar çıkış ağzı denilen ve sinüs ağzının etrafında oluşan sivilce benzeri, bazen daha büyük oluşumlardan gerçekleşir. Bu akıntılar cilt altında zamanla iltihaplanarak kıl dönmesinin apseleşmesine neden olur. Bu durumun sonucunda hissedilen belirtiler oldukça şiddetlenir. Özellikle kuyruk sokumunda oluşan ağrı kişinin günlük hayatını etkileyecek boyutlara ulaşabilir.

Makat hastalıkları mahrem bir bölgede oluşmasının getirdiği utanma duygusu nedeni ile ilk belirtilerde hekime gidilen hastalıklardan değildir. Yanlış bir davranış olmasına rağmen, hasta çekindiği için beklemeyi tercih eder. Bu dönemde ise, özellikle şikâyetlerin arttığı akut zamanlarda yakınlarından veya arama motorlarından öğrendiği yöntemleri deneyebilir. Bu yöntemler arasında ise ilk sırayı envaiçeşit bitkisel kürler almaktadır.

Reklam
Reklam

Kıl dönmesi hastalığının oluşum evresi göz önüne alındığında, dışarıdan yapılan her türlü müdahalenin fayda etmeyeceği anlaşılabilir. Kıl dönmesi hastalığı kuyruk sokumunda, cilt yüzeyinin oldukça altında oluşan kıl yumağıdır. Bu kıl yumağı kendisini saran kese ile birlikte tamamen temizlenmeden şikâyetler geçmez. Uygulanan bitkisel kürler sadece belirtileri azaltmak için faydalı olabilir. Bu aşamada ise uygulanacak doğru kürü bulmak, karışımları doğru dengelemek gerekir. Aksi halde fayda görmek için yaptığınız kürler daha fazla zarar verebilirler. Oluşturabilecekleri alerjik reaksiyonlar, cilt dokusundaki yaratabilecekleri tahribatlar hastayı daha kötü bir sürece sürükleyebilir.

Ayrıca beklemek ve doğruluğu kanıtlanmamış yöntemlerle zaman kaybetmek kıl dönmesi hastalığının ilerlemesine de neden olur. Erken dönemde teşhis edilen kıl dönmesi hastalığı, ameliyatsız tedavi yöntemleri sayesinde, lokal anestezi altında maksimum 10 dakikada tedavi edilebilmektedir. İyileşme süreci oldukça kısa olup, bu süreçte hasta günlük hayatına devam edebilir. İşlem 1-2 cm lik kesiden gerçekleştiği için, estetik açıdan oldukça avantajlıdır. Nüks oranı ise oldukça düşüktür.

Reklam
Reklam

Ancak ilerleyen vakalarda ameliyatsız tedavi yöntemleri uygulanamaz. Cerrahi yöntemlerle müdahale edilen kıl dönmelerinde, özellikle müdahale sonrası süreç oldukça sıkıntılı gerçekleşir. İyileşme dönemi 2-6 ay arasındadır. Bu süreçte enfeksiyon riski yüksek olduğu için sık tekrarlanan pansumanlar oldukça ağrılı gerçekleşir. Müdahale sonrasında en az 15 gün suyla temas yasaklanır. Nüks oranı oldukça düşüktür, ancak açılan kesinin çok fazla olması nedeni ile iyileşme tamamlandıktan sonra kuyruk sokumunda ciddi boyutlarda deformasyon meydana gelir ve estetik açıdan rahatsız edici bir görüntü oluşur.

Erken dönemde müdahale edilen kıl dönmesi 10 dk içinde tedavi edilebilir ancak, geç kalınan vakalar aylarca süren bir tedavi sürecine hastayı mahkûm edebilir. Cerrahi tekniklerin dezavantajlarını yaşamamak için sonuç vermeyen tedavilerle zaman kaybetmek yerine, belirtiler ihmal edilmemeli ve erken dönemde uzman hekime başvurulmalıdır.

Anahtar Kelimeler: